"Bana bakışını aklımdan atamıyorum,Hays," dedim,saçma bir kısaltma olduğunun farkında olarak.
" 'Hays' mi?Hayatımda kimse bana bu kadar saçma bir biçimde seslenmemişti."
Omuz silktim,gözlerimi yere indirdim ve kahvemden bir yudum aldım.
"Sen de saçmasın.Sorun yok," dedi ve battaniyesini üstüne iyice çekti.Şehir manzarası çok güzel görünüyordu,ama aklımda sadece Dylan vardı.Şimdi onun yuvasındaydım.Onun yatağının olduğu evde.Onun kokusunun olduğu,onun bir zamanlar nefes alıp verdiği bu duvarların içindeydim.Bu duvarlar şahitti bize,ve şimdi benim ne kadar kahrolduğuma da şahittiler belki.
Buraya girene kadar ellerimi öyle şiddetli sıkmıştım ki avuç içlerim kızarmıştı.Hayley'in yanında onun kardeşi için ağlamak onu da beni da fazla üzer diye düşündüm.Evle karşılaştığım ilk an benim için çok zordu.Tüm bu olanlara alışmaya çalışmak,kafamda 'replay'e alınmış o sahneyi baştan başlatıyordu;Dylan'ın ölüm sahnesini.
Ve ben şimdi bu sahneyle yaşamak zorundaydım.Hayatımın sonuna kadar bilinç altımda Dylan tam kalbine hançer yiyecek,Austin beni oradan uzaklaştıracak ve ciğerlerim çıkana kadar ağlayacaktım.Bunu kabullenmek,o günü baştan yaşamak kadar zordu benim için.
Ama Hayley düşündüğümün aksine fazla neşeliydi.Başka bir abla olsaydı ölümünden beni suçlar yüzüme bile bakmazdı.En azından ben öyle yapardım.Ama Hayley farkını ortaya koymuştu işte;beni arabasıyla tek tük arabanın geçtiği ıssız bir yerden tek başına gelip almış-artık tek başınaydı- evinde kalmam için ısrar etmiş,ve şimdi de manzaralı balkonunda bana kremalı kahve yapmıştı.Starbucks ile yarışacak kadar güzel bir kahveydi.
Tüm bunların belki de tek bir anlamı vardı.
Belki de Hayley beni buraya öldürmek için çağırmıştı?
Neden olmasındı ki,onun hayatındaki tek varlığı elinden belki de ben almıştım.Dylan ile ilgili bir rüya gördüğümdeyse apar topar evden çıkmış beni almıştı.Onun Dylan'ın ölümünden sonra neler yaşadığını bilmiyordum,psikiyatri servisinde bile kalmış olabilirdi.
Tanrım,aklıma her şey geliyordu.
Tedirgin bir şekilde Hayley'e baktım,havayı kokluyor ve anlamsızca gülümsüyordu.En azından benim için anlamsızdı.
Kahveme bir şey atmış olabilir miydi?Tadı harikaydı,ama belki de tadı güzel bir iksir yapıp beni hızlıca öldürecekti.Artık kimseye güvenmemeyi öğrenmeliydim.
Yüzüm ve ellerim terlemişti.Bu kahvenin sıcaklığından değil,benim bu düşüncelerimdendi.Biraz cesaret toplayıp ne iş üstünde olduğunu öğrenmeliydim,ne de olsa benim de kaybedecek hiçbir şeyim yoktu.O günden sonra.
"H..hayley?"
Göz ucuyla Hayley'e baktım.Hala manzarayı seyrediyor,oldukça keyifli görünüyordu.Sesimin tereddütlü çıkmasına aldırış etmeden beni tebessümle cevapladı.
"Hmm?"
"Beni buraya neden çağırdın?"
Kahvesini dizine koydu ve bana baktı.Uzunca inceledi ve tekrar manzaraya döndü.Derin bir nefesi ciğerlerine doldurup tekrar bıraktıktan hemen sonra,
"Merak etme Jas.Göreceksin," dedi.
Boğazımı temizledim ve titrememek için büyük çaba harcadım.Ama içimden geçenleri o da bilmeliydi.Her ne kadar deli saçması olsalar da.
"Ben..Korkmaya başladım."
Hayley bana baktığında gözlerinin büyüdüğünü farkettim.Bu beni olduğumdan biraz daha korkutmuştu,ama sonra Hayley kendini daha fazla tutamayıp gülmeye başladı.Öyle şiddetli gülüyordu ki kahvesini üstüne döktü,gülmeyi bırakıp üstünne döktüğü kahveye baktı ve bu olay onu daha çok güldürmeye yetti.
Aslında Hayley'i gülerken görmek beni mutlu ediyordu.Dylan bir keresinde bana bazen Hayley'i güldürebilmek için ayaklarının altını gıdıkladığını,ama Hayley'in gülmemek için dişleriyle dudaklarını birbirine sıkıca bastırdığını anlatmıştı.Hatta bir seferinde dudaklarını öyle şiddetli ısırmıştı ki,dudaklarını kanatmıştı.Dylan bunu anlatırken her zaman yaptığı gibi kıkır kıkır gülüyordu.Dudaklarını birbirine bastırıyor,ağzından büyük bir kahkahayı kaçırmamak için büyük bir efor sarfediyor gibiydi.
Hayley sonunda sakinleştiğinde boğazını temizledi ve gözündeki yaşları sildi.Ciddileşeceğe benziyordu,çünkü boğazını temizledi ve dudaklarını yaladı.Hayley ciddi bir şey söylemeden önce hep böyle yapardı.
"Sana bir şey söyleyeyim mi?Aslında hiç kolay değildi,biliyor musun?Bunların olacağını hep görmüştüm ama engelleyemedim.Engellemeye çalıştıysam da olacağı varsa oluyor."
Omuz silkti.Ağlamamak için kendimizi ne kadar sıktığımızı o an farkettim.Ben Hayley'i daha fazla üzmemek için uğraşıyordum,o ise güçlü görünmeye çalışıyordu anlaşılan.Halbuki neşeli görüntüsünün altında duygusal bir kız yatıyordu,bundan emindim.Dediğim gibi,neler yaşadığı hakkında en ufak bir fikrim yoktu.Ve ben onun yanında olamadım.Benim yanımda Austin vardı,ama onun yanında kim vardı?
"Küçük bir kızken hep onun benim yanımda olacağını düşünürdüm.O bir şeytandı ben ise bir cadı.Ama biliyor musun?Tanıyabileceğin en günahsız şeytandı."
Başımı yavaşça salladım,tabii ki biliyordum.Melek olan bendim,ama Dylan benden daha melekti,bu kesindi.Günahsız,saf bir çocuk gibiydi.
"Peki,şey olunca..öhm.Nereye gidiyorlar?Yani.Ölüm sonrası yaşam gibi mi?"
"Merak etme.Diğer şeytan arkadaşlarıyla dünyayı seyrediyorlar."
Kaşlarımı kaldırdım ve ne diyeceğimi bilemeden Hayley'in yüzünü inceledim.Ne demeliydim ki?"Ben de ölünce meleklerle beraber dünyayı izleyeceğim,oley!" mi?
"Nereden bileyim,Jasmin?Ölüp geldim mi sanıyorsun?Ölüp tekrar diriltilmiş bir şeytana mı benziyorum?"
Diriltilmiş mi?
Doğru mu duymuştum?
"D..dir...iltilmiş..ten kastın..nedir?"
Kalbim öyle hızlı atıyordu ki,cümlemi zar zor tamamlayabilmiştim.Oluşabilecek en ufak bir umut tanesine bile var gücümle sarılıyordum,asla bırakmamak üzere.
"Aslında seni biraz da bu yüzden yanıma çağırdım,Jasmin.Sıska kıçını özlediğimden değil."
Kalbim göğüs kafesimi parçalamak için can atıyor,yaşamam için bana verilmiş bu organ şu an yaşamamı engelliyordu.Neler olacağını bilmiyordum,ama bunlardan bahsetmek,böyle bir ihtimalin ihtimalinden bile bahsetmek beni öldürüyordu.Heyecandan.Mutluluktan.Bilmiyorum.Belki de korkudan.
"N..ned..en?Hayley..lütfen anlat.Lütfen."
Kolunu tuttum ve yalvaran dokunuşlarla dikkatini kendi üzerime çekmeye çalıştım.
"Aylardır ne yaşadığımı tahmin bile edemezsin.Sen de çok kötü durumdaydın,tahmin edebiliyorum.Bir keresinde uyuşturucuya başlamaya bile niyetlendim."
"Hmm.Muhteşem bir çözüm."
"Acıyı hafiflettiği söylenir.Her neyse,Hayley,konuş artık!"
Hayley'in gözleri omzumun üzerinden arkamdaki boşluğa bakıyordu.Göz temasını kesmesi benim umrumda değildi.Devam ettim.
"Ne yapacağız,beni neden çağırdın?Diriltmek..gibi bir şansımız var mı?"
Hayley sinek görmüş bir kedi gibi aynı noktaya bakıyordu.Son kez dürttüm ve bir umutla,
"Konuşsana,"diye çırpındım.
Ama Hayley'in gözleri o noktadan ayrılmıyordu.Merakıma yenik düşüp ben de baktım.
Gördüğüm şey karşısında Hayley'nin verdiği tepkiyi vermekten daha doğal bir seçenek bulamadım.Kalbim şimdi daha hızlı atıyor,tüm vücudum kanımla kaynıyordu sanki.
Ah,lanet olsun.
İşte başlıyoruz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Darkest Days // Dylan o'Brien #2
Fantasy[City Of Vultures adlı kitabımın ikincisidir.Bunu okumadan önce onu okumanızı tavsiye ederim.]