"bloody bath"

240 24 8
                                    

Küvetin yanında oturmuş,yüzüne yapışan zayıf ve yumuşacık saçlarını yüzünden uzaklaştırmaya çalışıyordum.Gece karası gözlerini sadece tek bir noktaya dikmiş olması beni korkutuyor,bir yandan da üzüyordu.

Ona yardım etmemi istememişti.Bunun bende daha derin yaralar açacağını biliyordu,ve böyle bir durumda bile beni düşünüyor olması beni kahrediyordu.Dudaklarının arasından akan kan suyla buluştuğunda suda oluşan deseni izledim.Ona yardım edemiyor,sadece izleyebiliyordum.Bu kadar çaresiz hissedeli uzun zaman olmuştu.

Dylan'ın kalbine saplanan neşteri seyrettiğimde de aynısını hissetmiştim.

Çaresizlik.

Elimi alnına götürdüm,parmağımla kaşının üstünü okşadım.Gözlerine baktım.Beyazlarının olmaması beni önceden korkuturdu,şimdiyse keşke korksam diyordum.Keşke korksam da geçse tüm bunlar.

Ağzında biriken tüm kanı buz gibi suya tükürdü.

"Fazla zamanım kalmadı," dedi hırıltıyla,katran rengi gözlerini gözlerimle buluşturduğunda."Eğer dediğin gibi Dylan'ın geri dönmesi gibi bir durum söz konusuysa.." Boğazını temizledi ve dudaklarından çenesine doğru bir miktar daha kanın akmasına izin verdi.Bu değiştirdiğimiz ikinci suydu,küveti tamamen kan yapana kadar kan çıkmıştı vücudundan.Gerçekten de zamanı fazla kalmamıştı.

"Onunla mutlu olmanı istiyorum.Ve beni unutmamanı."

Başımı iki yana salladım,ağlamamak için kendimi sıkarken.Dylan'ın gelmesini elbette bu dünyadaki her şeyden daha fazla istiyordum.Ama onu kaybetmeyi de istemiyordum işte.

Burnum gıdıklanıyor,genzim kaşınıyordu ama beni ağlarken görmekten nefret ettiğini bildiğim için kendimi iyice kastım.

"Deme öyle...d-deme öyle,yalvarırım.Seni de kaybedemem..."

Burnumu hızla çektim,boğazım acıyordu.Ağlayamadığım için dışarı akıtamadığım her göz yaşı orada birikmişçesine boğazım şişmişti sanki.

"Ağlama.Bunun gerçekleşeceğini biliyordum...Seni sevmek ölümcül bir şey olmalı,ne dersin?" dedi ve hafifçe kıkırdadı.

Tebessüm ettim.Ona diyecek hiçbir şeyim yoktu.Böyle bir durumdan kurtulması için çok mutlu olması gerekiyordu.Ben'in ölümü bunu fazla mümkün kılmıyordu ne yazık ki.Odaya girip onu yatağa yatırdığımda ve asla hazır olmadığım o cinsel eylemi tekrar yapmaya hazırlandığımda bana sarılıp ağlamasından anlamıştım bunu.Dakikalarca o ağlarken saçlarını sevdiğimde bacaklarımda uyuyakaldı.Tüm vücudum onun kanına bürünmüştü.

Omuz silkti ve arkasına yaslandı.Tavanı seyrederken gözleri kapandı.

Bir süre onu seyrettim.Vücudunda en ufak bir hareket gözlemleyemedim-boynundan göğsüne doğru akan bir damla su dışında.

Paniklemiştim.Onu kaybetmiş olamazdım,bu kadar hızlı olmazdı,değil mi?

Elimi suya soktum ve kalbine dokundum.

"A-austin?"

"Henüz ölmedim," dedi gözlerini açmadan ve küçük bir tebessüm bağışladı bana.

Titreyen telefonumu bir an önce susturmak için elimi cebime attığımda Austin havayı kokladı.Gözlerini açmadan,"Hayley gelmiş,muhtemelen kapıyı açmanı isteyecek," dedi.

Telefonu kulağıma dayadım.

"Hey,akbaba çocuğun evindeyim.Kapıyı açar mısın?"

"Pekala,iyi görünmüyor," dedi Hayley,Austin'i gördükten sonra.Austin yatağında yatıyor,bazen Ben için ağlıyor,bazense üstüne birlikte çalıştıklarını duyduğum şarkıyı mırıldanıyordu.Bizse kapının önündeydik,Hayley'e bir cadı olarak yapabileceği bir şey olup olmadığını sormuştum.

Darkest Days // Dylan o'Brien #2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin