"Austin'in bunu kabul edeceğine eminim," dedi ve elini dirseğime koydu.
"Ben...ben nasıl..."
"Jas bu zor bir durum biliyorum.Ama söz konusu olan Dylan.Eminim ki-"
"Oh Tanrım...Tanrım Tanrım Tanrım..." Burnumu çektim.Nova yanıma kıvrılmış yatıyordu,onun sıcaklığı iyi hissettiriyordu.
Mutluluktan ağlayacağım günler ne zaman gelecekti?Ne zaman gerçek anlamda mutlu olup,normal insanlar gibi kahvemi huzurla yudumlayacaktım?
Buraya gelirken bunları planlıyordum.Tek sorunun ileri derecede güzel olduğuna inandığım ingilizcem olacağını düşünürdüm,ya beni anlamazlarsa ya da ya yeteri kadar aksanlı konuşamayıp alay konusu olursam gibi basit sorular dönerdi kafamda.
Sevgilimi diriltirken en yakın arkadaşımı feda eder miydim gibi soruları bana şişe çevirmece oynarken bile sormazlardı.Sorsalardı çok zor bir soru olduğu için itiraz ederdim.
Ailemi özleyeceğimden yakınırdım,her gün arayacağıma söz vererek geldiğim yeni ülkemde onlar bile benden umudu kesip beni aramaz olmaz olmuşlardı.
Ben bile kendimden umudu kesmişken bunu normal karşılamalıydım.
Hayley'e baktım.Benden nefret etmesi gerekirken yanımda beni teselli ediyordu.Böyle durumlardan nefret ediyor olduğunu biliyordum,buna rağmen yanımdan ayrılmıyor,kardeşini kurtarmak ve bizi tekrar mutlu görebilmek için çabalıyordu.
Ona sarıldım.Başımı omzuna yasladım ve gözlerimi yumdum.Parfümü çok güzel kokuyordu,bu da bana huzur veriyordu.Kendi ablam gibi olmuştu artık,ve bunu çıkarsız yapıyor olmasıydı böyle düşünmeme neden olan.
"Nasıl isterim bunu ondan..." diye sordum çaresizce.Sesim oldukça düşük çıkmıştı,bunu duyabilmiş olmasını umdum içten içe.
"Pekala,dediğine göre öleceğimden eminim demiş.Yani...itiraz etmeyecektir."
Başımı omzundan kaldırdım ve dehşet içinde ona baktım.
"Hayley,onu kurtarabileceğimizi biliyor,ama buna rağmen kalbini sökeceğimizi de!En zor anlarımda yanımda olan tek kişiden bunu nasıl isterim?!Zaten yeteri kadar iyilik borçlandım ona!"
"Sakin ol,Jas.En zor zamanlarındı,çünkü..k-kardeşim öldü.Şimdi tekrar dönebilir.Onu seviyorsun sanıyordum." Gözlerini duygusuzca gözlerime dikti.Apaçık bir meydan okumaydı bu,sevmiyorsan şimdi söyle ben de işime bakayım der gibiydi.
"Bunun için neden benim onayım gerekli?Ha?İsteseydin onu çoktan öldürürdün."
"Ben sadece bir cadıyım,Jas.Lanet bir katil değilim." Nefes verdi ve gözlerini yere indirdi.
"Austin nerede şimdi?" diye sordum ona.Buraya nasıl geldiğimi bile bilmiyordum,bilincim bu kadar drama dayanamayıp kendini kapatmış olmalıydı.
"Dylan'ın yatağında yatıyor."
"Buna izin verdiğine inanamıyorum."
"Kalbini sökeceğim kişiye nazik davranmalıydım."
"Ah,Tanrı aşkına Hayley!"
Karşısından kalktım ve Austin'in yanına gitmek üzere ayağa kalktığımda sendeledim.Bedenim bu kadar strese itiraz ediyordu.Ben de ediyordum elbette.Elimde olan bir şey değildi ne yazık ki.Lanet bir mıknatıs gibi tüm belaları çekiyordum işte.
Dylan'ın kapısına geldiğimde derin bir nefes verip kapıyı açtım.
"Hey," dedim ve yatağın ucuna oturdum.Ses çıkarmıyordu.Kan akmamıştı ağzından,yastığı temiz görünüyordu.Tek bir noktaya boş boş bakıyordu.
"Kendimi suçlu hissediyorum,bu çok bencilce biliyorum ama..."
Boğazımı temizledim.
"Bunu yapmak zorunda değilsin...Yani...ah,tanrım ne diyeceğimi bile bilmiyorum inan ki."
Austin tek kelime etmeden aynı noktaya bakıyordu.
"Hey.Bana küsmedin,öyle değil mi?"
Çıt yoktu.
"Kalbini bu kadar mı kırdım?"
Ağzından fışkıran kan tüm yastığı kırmıza boyamıştı şimdi.Ve hala hareketsizce aynı noktaya bakıyordu.
"A..aus..tin?.."
Yataktan kalktım ve yüzünün dönük olduğu tarafa doğru yavaşça yürüdüm.
"Hayır..hayır hayır hayır..."
Austin bomboş bakıyordu.Kan küçük ve çelimsiz bir şekilde akmaya devam ediyordu.
"Austin!"
Elimi korkakça şah damarına uzattım.Ve bastırdım.
Yoktu.Tek bir kıpırtı yoktu.
"H..hayır...yo...H-hayley!!"
Elimle Austin'in saçlarını geriye doğru ittirdim,bunu hep çok sevmişti.Ama şimdi en ufak bir belirti yoktu bundan hoşlandığını gösteren.Ne bir tebessüm,ne rahatlama belirtisi bir mimik.
Austin gitmişti.Beni terk etmişti.
•
Hayley koşarak içeri girdi ve bana baktı.
"Ne oldu?Öldü mü?" diye sordu bu anı beklermiş gibi.Ona dik dik bakışımdan anlamış olacaktı sorusunun cevabını.
Benim tarafıma doğru hızla ilerledi ve önümde oturup Austin'in şah damarına bastırdı.Bir süre öylece durdu ve bana omzunun üstünden baktı.
"Sen gerçek anlamda bir gerizekalısın."
Ayağa kalktı ve hızla bir zamanlar girmemin yasak olduğu odasına doğru koştu.
"Ne..neler oluyor?"
"Asıl onu öldürmeye meraklı olan sensin," diye seslendi bana odasından."Bu orospu çocuğu henüz ölmemiş."
Aman Tanrım.Hızla ayağa kalktım ve onu sırtüstü yatması için ittirdim.Ağzının kenarından akan kanı uzun kollu sweatshirt'ümün sağ koluyla sildim.
"İyi olacaksın birtanem.İyi olacaksın,bana tekrar Jas'im diyeceksin.Biliyordum," diye fısıldadım kulağına.Saçına bile kan bulaşmıştı,kulağının kenarına küçük bir öpücük kondurdum,istemsizce gözlerimi yumarken.
Hayley koşarak içeri girdi,elinde içi mor bir sıvı olan bir şırınga vardı.
"Bunu yapmak üzere olduğumuza inanamıyorum.Tanrım.Kendimden nefret ediyorum."
Şırıngayı bana uzattı.
"Bunu boynuna saplamalıyız.Tam şah damarına."
"Bu nedir?"
"Ölmeden ve fikrimi değiştirmeden dediğimi yap!"diye kükredi bana.Austin'e yardım ettiği için bana kızıyor olmalıydı.
Hışımla elindeki şırıngayı aldım ve tam şah damarına sapladım iğneyi.İçindeki mor sıvıyı damarına enjekte ederken Austin'in vücudu istemsizce titriyordu.Sonunda sıvı bittiğinde iğneyi nazikçe damarından çıkardım,sanki az önce damarına hızla saplayan ben değilmişim gibi.
Derin bir nefes verdim ve Hayley'e baktım.Gözleri dolmuştu.
"Oldu," dedi Hayley."Bu onu ayacaktır."
Burnunu çekip bana baktı.
"Tebrik ederim,Jas.Elimizdeki tek şansı az önce kaybettik."
Austin'i hayata döndürmüştü.Dylan'ın dünyaya geri dönme ihtimalini az önce kendi ellerimle çöpe atmıştım.
Hayley bana bakıp başını iki yana hızla salladı.
Ve odadan hışımla çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Darkest Days // Dylan o'Brien #2
Fantasy[City Of Vultures adlı kitabımın ikincisidir.Bunu okumadan önce onu okumanızı tavsiye ederim.]