Bölüm 44 - Başka Biri

41.9K 1.6K 639
                                    

30 Secont to Mars - Hurricane

Bulutların dağılışını, Lulu'nun ölümüne şahit olur gibi izlemiştim. Gün doğarken denizin üzerinde bıraktığı kızıl dalgaları Lulu için görmüştüm. Hiçbir şey düşünenemiştim; düşünmek için fırsatım yoktu. Zihnim öylesine büyük bir karanlığa boğulmuştu ki, çırpınmaya fırsatı olmamıştı. Bugün dünyaya onun yerine başka bir bebek gözünü açmıştı, o kendini yer diye kabul ettiğimiz gökyüzüne bırakırken, yükselirken başka bir insan yere çakılmıştı. Lulu, yeni doğan bir bebeğin kanatlarını çalıp yükselirken bebek kanatlarının acısıyla haykırmıştı.

Hayat böyleydi. Doğarken çaldırdığımız kanatlarımızı öldüğümüz zaman bir başkasından çalarak yükseliyorduk. 

Ya da tam tersi oluyordu; kanatlarımızı çaldırıp batıyorduk.

Asansörün zil sesi evin ve gökyüzünün sessizliğini bozarken dirseklerimi dayadığım tırabzanlardan kaldırarak doğruldum. Belimin ağrısını, uyuşan dirseklerimin sızısını umursayamayacak kadar zihnim doluydu. Sırtımı denize dönüp gözlerimi kapının eşiğindeki Christopher'a çevirdim. 

Onun sadece bana zehirli olduğunu, sadece beni hasta ettiğini ve sadece beni karanlığıyla boğmaya çalıştığını düşünüyordum. Oysaki Lulu benden önce onun karanlığına çekilmiş ve yutulmuştu. 

Benim de sonum onun gibi mi olacaktı?

Bana doğru adımlarken sadece onu süzdüm. Jilet gibi düzgün takımı üzerindeydi, kravatı bile gevşememiş, saçları dağılmamıştı. Çıkarken öylesine büyük bir dehşet ifadesine bürünmüştü ki eve paramparça döneceğini düşünmüştüm. Onun daima kötülüğünü umursayan tarafım kendine has bir zevkin büyüsüyle olduğu yerde sallanıyordu ancak onun bu fazla umursamaz tavrı onun zevkini bölmüştü.

Çift kanatlı, beyaz ve işlemesiz kapının altından geçerek beyaz mermerleri adımlıyordu. Bana doğru geliyordu. Beyaz, üzerinde siyah yastıklar bulunan oturma grubunu ve tamamen camdan ibaret olan on iki kişilik yemek masasını aynı düzenli adımlarla takip ederek terasa açılan kapıdan dışarı bir adım attı ve gözlerini üzerime dikti. Bakışları asıl şimdi onu ele veriyordu, yaşım otuz diye bağırıyordu gözleri. 

Birkaç adım daha atarak geniş terasta bana ulaştı, tek bir telimi bile kıpırdatamıyordum, uyuşmuştum. 

Elini enseme koydu ve beni kendine çekerek dudaklarını alnıma bastırdı. Tutuşundaki ve öpüşündeki şefkatini hissediyordum, gözlerim yaşardı. Bu öylesine güçlü bir şefkatti ki sanki birkaç dakika daha sürse son birkaç yıldır çektiğim açlığı doyuracaktı.

"Benimle kal, beni bırakma," dedi. Dudaklarımı dişlerimin arasına çekip acımaklı bir ifadeyle yüzüne baktım. Her yere aynı kelime çarpıyordu, hem Lulu'nun soruları hem de kendi sorularım aynı yerde çarpışıyordu.

Neden?

"Gerçekten oldu mu bu?" diye sordum dudaklarım titrerken.

Yanağımı okşadı "Evet." dedi

"Neden?" diye sordum çekingen bir fısıltıyla.

"Bilmiyorum,"

"Bilmiyorsun," diye onu tekrarladım.  Sesindeki duygusuzluk gözlerindeki bitkinliğe meydan okuyordu. Biz ona ne yapmıştık? Lulu... Kahretsin.

"Git, duş al. Sonra uyu. Çok yoruldun." 

Başımı sallayarak onayladım ve beni sımsıkı tutan elini çektiğinde yanından geçerek oturma odasına bir adım attım. Çıplak ayaklarım sıcak mermerle buluştuğunda bütün bedenim tatlı bir yorgunluk hissiyle gevşedi. Dışarısı sabahın ilk saatleri olmasına rağmen yapış yapış ve sıcaktı. Güneş, adım attığım mermeri ısıtmıştı ancak evin içi beni ürpertecek kadar serindi. 

Siyahın Vedası | TeslimiyetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin