Bölüm 14 - Canavar

60.3K 2.6K 231
                                    

Başımın altındaki titremeyle uyandım, kısa bir an nerede olduğumu anımsayamasam da çabucak toparlandım. Evimdeydim ve yatağımda Black ile yatıyordum. Doğrulurken yanımdaki bedeninin titrediğini fark ettim. Alnında, şakaklarında ter damlaları vardı. Yataktan kalkıp yerdeki sabahlığımı aldım ve üzerime geçirip kuşağını bağladım. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum, daha önce yanımda kimse kâbus görmemişti, daha doğrusu bu kadar kötü bir şekilde uyumamıştı. Sanki farklı bir dünyada yaşıyor gibiydi, başını diğer tarafa çevirdiğinde irkilip birkaç adım geri kaçtım. Sarsarak mı uyandırmalıydım? Belki de yüzüne su atmalıydım? Annem hiçbir zaman uyuyan birisini su ile uyandırmamam gerektiğini söylerdi, bu onları daha büyük şoklara sürükleyebilirmiş. Peki, ne yapmalıydım?

"Black," diye seslendim. Duymadı. Belki de soyadını takmıyordu?

"Christopher," dedim bu kez doğru bir şekilde telaffuz ederek. Duyduğunu belli eder gibi bir homurtu çıkardı. Ona yaklaşmaya korkuyordum, her an saldırabilecek gibi bir pozisyonda uyuyordu ve yüzünde hırçın bir ifade vardı. "Christopher," diye bir kez daha seslendim. Yine aynı homurtuyu çıkardı. Uyanık mıydı?

"Uyan," dedim biraz daha yaklaşarak. Ses vermedi, kıpırdamadı hatta hızla inip kalkan göğsü bile durdu. Ölebileceğini düşündüm "Christopher uyan!" diye bağırdım fakat hiçbir tepki vermedi. Omuzlarından tutarak sarstım, korkmuştum "Christopher uyan!" diye bir kez daha bağırdım. Ne olduysa zaten o birkaç saniyede oldu. Çığlığım onu öfkeli bir şekilde uyandırdı.

Saniyeler içinde kolumdaki sızıyla kendimi yerde buldum. Sırtımda acı bir sızı, boğazımda bir el vardı. Gözlerim birkaç dakikalığına dünyaya kapanmıştı, hiçbir şey göremedim, tek hissettiğim kolumdaki dayanılmaz acıydı. 

Bir kez daha çığlık attım. Black kolumu ısırıyordu, çığlığımla dişlerini etime biraz daha gömdü. Ben bağırdıkça daha güçlü ısırıyordu. Boştaki elimi saçlarının arasına daldırıp çekmeye başladım; sözleri, gücüm ona işlemiyordu. Ben ne kadar sert çıkarsam çıkayım o sertleşiyordu.

Son çare olarak tekmelemeye başladığımda dişleri biraz olsun gevşedi, bunu fırsat bilerek ona tokat attım. Kolum et paçası gibi yere düştüğünde yerden kalkıp odanın en uzak köşesine kaçtım. Bir yandan kan kaybını durdurmak için kolumu tutuyordum bir yandan da kaçmak için plan yapıyordum. Black kapının önünde dizlerinin üzerine oturmuştu, aramızda yatak olduğu için yüzünü göremiyordum.

Black uzun bir süre kıpırdamayınca korkum daha da arttı, bir yandan kolum sızlıyordu bir yandan da yüreğim. Ağlamamak için dirensem de yanaklarımdan atan birkaç damlayı durduramadım. Elimi kaldırıp koluma bakmaya korkuyordum, sanki kolumun bir parçası kopmuş gibiydi. Black'e seslenmek gibi bir ihtimali aklımdan bile geçirmiyordum, bana saldırma ihtimali yüksekti. Bu adam beni öldürebilirdi. Dün boğuyor, bugün ısırıyor, mumla ceza veriyor, beni eğitmeye kalkıyor... Bu adamın burada, odamda olması bile yanlıştı. Benim burada ağlıyor olmam yanlıştı. Kalkıp polise haber vermeli ve onu hapse tıktırmalıydım. Doğru olan buydu.

Başını kaldırdığında  düz bir ifadesi vardı. Ağzındaki kanla vampir gibi duruyordu fakat bizim bildiğimiz vampirler gibi değildi, ne Edward kadar masum ne de Damon kadar alaycıydı. Tek kelimeyle korkutucu görünüyordu. Ayağa kalktığında çenesinden tişörtüne birkaç damla kan düştü. İzlediğim korku filmlerindeki sahneleri anımsatmıştı bu bana, dişlerim birbirine çarparken dizlerimi kendime çekip kolunu göğsüme bastırdım. Halının üzerine kayan ayak seslerini yavaş yavaş duyuyordum. Başımı dizlerimi dayayıp gözlerimi kapattım, içten içe ağlıyordum. Uzun zaman sonra ilk defa canım fiilen bu kadar çok yanmıştı. Kanın paslanmış kokusunu aldıkça, ayak seslerini duydukça daha fazla ağlamak istiyordum. 

Yanıma diz çöktüğünü hissetim, gözlerimi açtığımda bana uzanıyordu, sanki biraz daha kaçabilecekmiş gibi duvara iyice sindim. 

"İyi misin?" diye sordu, sesi kırık çıkmıştı. İçten içe titrerken bana uzanan elini ittim "Koluna bakmama izin ver," dedi.

Kolumu daha çok kendime çektim. Başımı kaldırmaya korkuyordum ama elindeki ve tişörtündeki kanı görebiliyordum.  Elini hırsla ittim ve "Def ol!" dedim. Beni umursamadı, karşımda öylece bana bakıyordu.

"Kolunu göster!" diye ısrarcı oldu.

"Siktir git evimde, dünyamdan anlıyor musun? Siktir git!"

Kolumu tuttu ve beni hiç zorlanmadan ayağa kaldırdı. Göz göze geldiğimizde ürperdim, gözlerindeki sarı ton artmıştı ve ağzındaki kanla gerçek bir canavar gibi görünüyordu; her gece beni korkutup yorganın altına mahkûm eden, ben yorganın altından çıktığımda yatağın altından göz kırpan canavar gibiydi.

"Sen..." yaralı kolumu çektiğinde çığlık attım "... Canavarsın!" diye bağırdım ve onu aynanın karşısına çektim "Yüzüne bir bak!" diye bağırdım "Gerçekten canavarsın! İnsanlar senden korkuyor, aslında sana saygı bile duymuyorlar. Senden sadece korkuyorlar çünkü eğer onlar sana saygı göstermezlerse sen onların canını yakıyorsun. Canavarlar böyle yapar, Black. Sen canavarsın!"

Yine aksiyle göz göze gelmedi, bakmadı bile. Elimi çekip koluma baktı, yerdeki havluyu koluma alıp koluma sardı ve ağzındaki kanı elinin tersiyle sildi. Normal gibi yapıyordu her şeyi. Üzerindeki tişörtü çıkardığında kolunda, daha önce görmediğim, dövmeyi gördüm. Komodinimin üzerine bıraktığı telefonunu çıkardı ve ekranda parmaklarını gezdirip kulağına götürdü.

"Buraya gel, bir tişört getir." dedi ve telefonu kapatıp komodinin üzerine tekrar koydu. Ben köşeye sıkışmış gibi olduğum yere bağdaş kurarak oturdum. Onu anlamak gerçekten zordu, keşfetmek gerekiyordu ve ben... Benim o kadar gücüm yoktu. Her seferinde böyle mi olacaktı? Ben onu sevgilim değil de avcım olarak mı hayal edecektim?

Her seferinde bu kadar zarar görmek istemiyordum "Anlamıyor musun? Ben seninle baş edemem," dedim alt dudağım titrerken.

"Ben seni eğitebilirim," dedi.

Tıslar gibi "Ben hayvan değilim!" diye sert çıktım. Dizlerinin üzerine çöktü ve işaret parmağıyla çenemden destek vererek başımı kaldırdı.

"Sen benimsin," dedi.  Yüzüme vuran tatlı nefesinin sarhoşluğuyla sallandım, kontrolsüzdüm, kontrole ihtiyacım vardı benim, eğitilmeye değil. Sevilmek istiyordum, bir başkasının emirlerini yerine getirmek değil. Sadece sevmek istiyordum, aynı şekilde sevilmeye de ihtiyacım vardı. Aşk istiyordum; içimi yaksın, dilim lâl olsun konuşmayayım, bakışlarımdan dökülsün kelimelerim. 

"Değilim." diye çıkıştım. Gözleri üzerimde gezdi. Kolumu tutup kaldırdı ve havluyu açtı. Kumaş tenimin üzerinde kayarken yaram acımıştı. Isırık izini görebileceğim bir seviyeye kaldırdı.

"Benimsin," diye tekrarladı.

Güldüm "Birkaç gün sonra bu iz iyileşecek, o zaman da mı senin olacağım, Black?" diye sordum. Eli yüzüme uzandığında her ne kadar kaçmak istesem de bütün irademi ortaya koyarak öylece durdum. Dudağıma sıkışmış saç telimi kulağımın arkasına attı ve elinin tersiyle yanağımı okşadı. Şimdi ne yapıyordu? Yine mi uçurumdan atacaktı beni? Yine mi ölümün eşiğinde dans ettirecekti? Ne yapacaktı?

"Bu yaranın izi kalacak," dedi ve uzanıp kanamayı sürdüren yarayı öptü "Sonsuza dek," diye de ekledi. 


Siyahın Vedası | TeslimiyetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin