Bölüm 13 - Sadakat

64.2K 2.5K 77
                                    

Bilincim ağır ağır yerine gelirken her zerremde farklı bir ağrı vardı, tüm vücudum her an titreyecekmiş gibi kasılıyordu.  Yorganımı omuzlarıma kadar çekerek cenin pozisyonu aldım. Evimin gül kokusu ciğerlerime donmuştu, boğazım biraz acıyordu ve rahat yatağımda  yatıyordum. Sanki bir rüyaymış gibi geliyordu. Sanki Black beni hiç kaçırmamış, ben kapımın önünde bayılmışım da birisi beni evime taşımış gibiydi.

Gözlerimi araladım. Krem rengi, eski moda başucu komodinim, üzerindeki yine eski moda abajurum görüş alanımdaydı. Gözlüklerim ve yatmadan önce yarım bıraktığım kitabım, arasında kalemimle, duruyordu. Evim bıraktığım gibi dağınık; giysi dolabımın kapıları açık, giysilerim etrafa saçılmıştı. Evimdeydim. Rüyaydı. Kollarımı yukarıya doğru kaldırarak yatakta sırtüstü bir konum aldım ve uzun uzun esnedim. Gözlerimi açtığımda yine evimdeydim. Karyolamın parmaklıklarına tutundum. Cidden evimdeydim.

Bacağımı kendime doğru çekerken yanımdaki sıcaklığı fark ettim. Asıl şimdi ayılıyordum, başımı ağır ağır yatağın diğer tarafına çevirdiğimde Black ile göz göze geldim. Yüklendiğim pozitif elektrik rüzgârda savrulan toz gibi uçarken kavradığım karyolamın parmaklıklarını bıraktım.

Hafif bir tebessümle "Günaydın," dedi. Ben şoku atlatamadan ona öylece bakarken kafamın içindeki küçük cehennemde yanardağlar patlıyordu. Kalkmam ve kaçmam gerekiyordu fakat bunu yapamıyordum çünkü çırılçıplaktım. Yatak örtümü üzerime dolayıp kaçamıyordum çünkü üzerinde yatıyordu.

"Çok fazla uyudun," diye konuşmaya devam ederken yastığın üzerine düşen birkaç tutamla oynamayı sürdürürken "Saçların yumuşacık," diye devam etti. Hala tek kelime etmeden onu dinliyordum "Sabah güneşi vurduğunda kızılımsı bir renk alıyor ve çok güzel kokuyor." 

"Black," diye mırıldanırken bayılmadan önce yaşadıklarım gözümün önüne geldi. 

"Shh," diyerek bana yaklaştı, kıpırdayamadım. Ben en kötü özelliklerimden birisiydi bu belki de, şoka girdiğimde kıpırdayamıyordum, kaslarımı kontrol edememek gerçekten zordu. Kollarını etrafıma dolayıp beni göğsüne çekti ve başımın üstünü öptü "Biraz daha uyu," dedi kadifemsi bir tonda.

"Uyumama izin verecek misin?" diye sordum. Saçlarımı okşamayı sürdürürken bir kez daha öptü ama cevap vermedi. "Beni korkutuyorsun." 

"Biliyorum," dedi. Sesinde aynı boş tını kol geziyordu. Korkarak kolumu karnının üzerine koydum. Korkularımı kontrol etmem gerekiyordu, en azından Black'e karşı.

"Bunu sevmiyorum," diye sızlandım. Sanki sevgilimle konuşuyorum(!)

 "Biliyorum,"

"Senden kaçmak istiyorum."

"Biliyorum."

"Bana karşı bir şey hissediyor musun?" diye sordum bu kez. Kısa bir an sessiz kaldı, saçımda gezen eli duraksadı. Bunun anlamı neydi? Tekrar saçlarımla oynamaya başladı, saçımı avcuna topluyordu sanırım, ne yaptığını çözemiyordum. Saçımı çektiğinde acıyla ne olayın hızıyla inledim.

"Bu hislerin türüne bağlı," diye sordu, saçlarımı çektiği için doğrudan yüzüne bakıyordum. 

"Sevgi?"

Dudaklarına asi bir kavis yerleşti "Hayır," dedi kararlı bir tonda

"Nefret?"

Başını olumsuz anlamda sallayarak "Hayır." dedi.

"Daha ötesi? Duygularınızı bana açar mısınız, Bay Black?" dedim. Sanırım en sonunda tam da onun istediği gibi bir cümle kurmuş olacağım ki yüzüne memnun bir ifade yerleşti. Saçımı kulağımın arkasına itip elini karının üzerindeki elimin üzerine koydu ve parmaklarını parmaklarımın arasından geçirdi. Ne yaptığına anlam veremiyordum. Bana karşı herhangi bir sevgi duygusu beslemediğini söylüyordu fakat sevgilim gibi elimi tutup, saçlarımı okşuyordu. Bana istediği gibi dokunuyor, benden izin istemiyordu fakat sıra bana geldiğinde duvara çarpmış gibi afallıyordum. Bu haksızlıktı. Hiçbir haltını bilmiyor olmama rağmen ona bu denli teslim olmam yanlıştı. Ruhuna erişebileceğim ihtimali vardı ancak onun ruhu yoktu. Böyle hissediyordum. Erişemezdim.

"Sadece sana zarar vermek istiyorum ama sana zarar verdiğimde kaçıp gitmeni değil, kollarımın altında olmanı, bana sarılmanı, şefkati beni kollarımda bulmanı istiyorum. Duygularını bölüştürüp dağıtmanı değil, sadece benimle yaşamanı istiyorum." dedi. 

Güldüm "Evlilik yemini gibi oldu," diye mırıldandım.

Gülüşü tıslama gibiydi, tenimin üzerinde alaycı bir ahenkle kayıp gitti "Sadakat yemini," diye fısıldadı. "Sadıksan, tüm duygularını eşine kurban edersin."

"Senin itaat anlayışın bu değil mi? Önce hırpalamak, sonra kollarının arasında merhamet bahşetmek?"

Gözleri yüzümde dolaştı ve dudaklarımda kısa bir an durup tekrar yukarı çıktı "Daha fazlası," dedi.

"Daha fazlası yok, Black." dedim. Bakışları... Onun bakışlarına bin bir anlam yükleyebilirim, her ifadeyi sığdırabilirim. Bakışları beni korkudan titretebilir, gülümsetebilir, mutlu edebilir... Bakışları kayıp ruhumu bulabilir. Bana sonsuz kapıları açabilir gibi ama bir o kadar da saklı, şifreli gibi... Banka kasası gibi, herkes içinde bir şey olduğunu ve bir şekilde açılabileceğini biliyor fakat izin almadan giremiyor. Black'in bana izin vermesine ihtiyacım vardı.

"Daha fazlası var," dedi ve alnımı öptü. Bu sahiplenme hissi içimde bir yerlerde tatlı bir hisse sebep olmuştu, ona daha fazla sarılmak geldi içimden. Yapmadım. Yapamazdım da. Canımı yakmıştı, isterse beni göklere çıkarsın ona asla irademle sarılmayacaktım.

"Beni sersemletiyorsun," dedim. Başımı göğsüne bastırıp elini belime kaydırdı.

Hiçbir şey söylemedi. Sessizlik, pencerelerimden sızan rüzgârın etkisiyle dalgalanırken kollarımı kendime çekip yorganın altında çıplak bedenime sardım, evim güneş görmezdi, üşüyordum. Evim güneş görmezdi. Bu adam bana sabah güneşinde saçlarımın kızıl bir renk aldığını söylemişti, nereden biliyordu?

Yine aynı sözler yankılandı kulaklarım "İhtiyacı var!" neye ihtiyacı var? Arkadaşa? Sevgiliye? Merhamete ihtiyacı olduğunu aklımın ucundan bile geçirmiyorum, merhamete ihtiyacı olsaydı zarar vermezdi. Ama kendisi söylemişti, kendine zarar vermemek için yapıyordu. Yine de bencilce. 

Gözlerimi kapatıp yeniden uyumaya çalıştım, hiçbir şey düşünmemeye çalışıyordum fakat bu mümkün olmuyordu. Rüyam aklıma geliyordu bu seferde. İkiz çocuk da ne demekti? Neden ikiz kız çocuğu görmüştüm?

"Rüya tabirleriyle aran nasıldır?" diye sordum

"İlgilenmem," diye kestirip attı. 

Kalmak için hareketlendiğimde belimi kavrana eli sıkılaştı ve beni kendine daha fazla çekti. İtiraz edemedim, sadece sabır diledim. Kurtulacaktım. Bu ya iyi yolla olacaktı ya da kötü yolla ama olacaktı.


Siyahın Vedası | TeslimiyetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin