Bölüm 39 - Bukre

56.9K 1.6K 187
                                    

The Neighbourhood - A Little Death

Her şey iyiydi. Bir noktaya kadar. Aral'ı hatırlayama kadar her
şey çok da kötü değildi. İyiydi. Sadece iyiydi. Kötü sayılmazdı. Çok iyi de sayılmazdı...

Yaralarım sızlıyordu. Üzerini toprakla, betonla, kanla kapattığım anılarım çırpınarak yüzeye çıkıyordu. Kabul tutmuş hatta iyileşmiş yaralarımı buluyordu. Bulduğu yaraları amansızca deşiyor ve yeniden kanatmaya çalışıyordu. Ben ondan kaçmaya çalıştıkça o daha sert adımla bana yaklaşıyordu.

Tenimi yalayıp geçen anlık rüzgarla gözlerimi araladım. Etraf fazla aydınlıktı. Gözlerimi kırpıştırarak etrafa bakındım, benzin pompaları vardı. Kendime gelmek için başımı sertçe salladım ve onu aradım.

Sağ taraftaki aynaya baktığımda Christopher'ın pompaya uzandığını gördüm. Sebepsizce derin bir nefes alıp arkama yaslandım. Gerdanlığın tenime battığı yerler canımı yakıyordu, çıkarmak istesem de bunu Christopher'a sormanın daha akıllıca olacağına karar verdim. Onu reddetmiştim ve o, beni cezalandırmak için fırsatını kolluyordu.

Gözlerimi ondan alıp istasyondaki markete diktim, belli bir amacım yoktu sadece öylesine bakmıştım. Fakat içeride gördüğüm oyuncak arabalar bana ilham vermişti, Christopher hediye istemiyordu fakat ona bir oyuncak araba alsam, Veneno Roaster'ın bir maketini...

Arabadan inmek için hazırlanırken üzerimdeki her şeyin Christopher'a ait olduğunun farkına vardım. Param, kredi kartım ya da telefonum yoktu. Ona alacağım oyuncak tamamen benim paramla olması gerekiyordu. Kahretsin.

Christopher arabaya binerlen kapının kolundaki elimi kucağıma indirdim. Neden ona hediye almak istemiştim ki? O, hiçti benim için. Ona karşı duygularımı kutuplandıramıyorken neden bir hediye? Üstelik o hediye bile istemiyordu. Hiç kimseden.

"Yiyecek bir şeyler mi istiyorsun?" Diye sorduğunda ona kaşlarımı kaldırarak baktım.

Dudaklarım bir tarafa doğru kıvrılırken "Bu kez aklımdan ne geçtiğini tahmin edemedin," dedim ve sırıttım.

"Yaşlanıyorum." Dedi ve arabayı çalıştırdı.

Dilimi dişlerimin üzerinde gezdirip "Kaç oldun?" Diye sordum.

"Otuz," diye net bir cevap verdi.

İstemeden onu süzdüm, otuz yaşını böylesine güzel taşıyabilecek başka bir erkek yoktu. Ne toydu ne yaşlı. Tam olgunluğuna ermiş, kusursuz ve başarılıydı.

"Neden o tarafa bakıyordun?" Diye sordu arabayı hareket ettirmeden.

Ona yalan söylemek gereksizdi "Oyuncak arabalar dikkatimi çekmişti," dedim. Bu yalan sayılmazdı. Neredeyse yalan sayılmazdı.

Gözleri markete kaydığında ne yapmak istediğini anlamıştım, onu az çok tanıyordum "Merkezde bir istasyonda olması tuhafıma gitti," diye mırıldandım ve kalkıp bana ordan bir oyuncak araba alma ihtimalini sildim. O, gözünün gördüğü ve hevesinin istediği her şeyi alıyordu.

Haraket etmek üzereyken önümüze kırmızı bir Ferrari'nin direksiyonunu kırmasıyla durdu. Arabayı ben kullanıyor olsam muhtemelen bu kadar hızlı varlığını fark edemezdim.

Ferrari'nin yolcu koltuğunun camı aşağı doğru inerken sarışın bir kadın bize doğru bakıyordu. Üzerinde siyah bir elbise, yüzünde hafif bir makyaj ve dudaklarında mürdüm rengi ruj vardı. Hoştu. Araba kadar değerli olduğunu insanın gözüne sokuyordu.

Siyahın Vedası | TeslimiyetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin