Bölüm 26 - Hata

48.6K 2.1K 69
                                    

Birkaç saniyelik sessizliğin ardından Elena donuk bir şekilde kıkırdadı, Aiden da başını sallayarak onun kıkırtısına eşlik etti. Ortamın daha fazla gerilmemesi adına bende güldüm ama Christopher düz ifadesini bozmadı. Tehditkâr bakışları Aiden'ın üzerinde gezerken kahvesinden bir yudum aldı. Boğazımı temizleyip gülmeyi sürdürdüm.

"Saçlarının rengi çok güzel," ded Elena, konuşmak ve havadaki gerginliği dağıtmak adına "Evet, bayılıyorum bu tarza. Yani hem doğal duruyor hem de abartı görünmüyor. Senin saç rengin de oldukça cesur, ben bir kez böyle boyatmayı düşünmüştüm fakat cesaret edememiştim..." diye başlayan cümlemem yaklaşık bir beş dakika sürdü, Elena da bozuntuya vermeden aynı dolaylı cümlelerle saç rengi hakkında bahsetti.

Krepimin üzerine bal döküp ağzıma atarken masanın altında bacağıma kumaş parçası sürtündü. Başlarda bacağın sahibinin Christopher olabileceğini düşünsem de Aiden ile göz göze geldiğimde onun olmadığını anladım.Bacağımı hızla kendime çekerken dizim masaya çarptı. Elena bir şey olup olmadığını anlamak için gözlerini bana dikerken Christopher kaskatı bir yüzle kahvaltısına odaklanmıştı, Elena'ya gülümseyip Aiden'a döndüm. Yüzük ekşimişti, Christopher'a kısa bir bakış atarken kaşı bir şey anlatmak ister gibi havaya kalkmıştı.

"İzninizle," diyerek Aiden masadan kalktı. Hemen arkasından Christopher'ın telefonu çaldı ve o da masadan kalktı. Aiden'ın peşinden giderken telefonu açma gereği duymamıştı. Aiden'ın peşinden gitmesi hem iyiydi hem kötüydü. Şöyle iyiydi; bu bana karşı boş olmadığını ifade ediyordu. Şöyle kötüydü; Christopher gerçeten sert birisi ve Aiden'ın canına okuyacak.

Bir dakikadan daha kısa bir sürede ikisi de masaya doğru gelirken normal görünüyorlardı. Sandalyelerine oturdular.

"Baya sıkı arkadaş olmalısınız," dedim

Aiden kaşlarını kaldırdırıken onaylar anlamda başını salladı, birçok kızın yüreğini hoplatabilecek bir bakıştı. Terleyen avuç içlerimi eteğime bastırdım.

"Oldukça," dedi "Aslında şuanki haline oranla Chirstopher lisede daha sosyaldi,"

"Zaman insanı değiştirir," diye mırıldandım. Aiden başını onaylar anlamda sallarken Elena bizi dinliyordu, Christopher ise tabağıyla oyalanıyordu. Yemek yiyor gibi gözüküyordu, bizi dinlediğine dair herhangi bir izlenim oluşturmamıştı fakat dinlediğini biliyordum. O iyi bir oyuncu, adi bir düzenbaz, binlerce kötü şeyin beden bulmuş hali; Christopher. Dahası yok.

Boğazımı temizledim, daha fazlası gerekiyordu bana. "Peki ya sen?" diye sordum.

Kaşları alaycılıyla çatılırken bardağı ağzından çekti "Ben mi?" sahte bir gülüş attı "Ben ayak takımındandım. Beni kabul edilebilir kılan tek şey maçlarda attığım sayılardı,"

"Stratejilerin akıllıcaydı," dedi Christopher ve kahvesinden bir yudum aldı. Etrafına bakmıyordu, tıpkı bir toplantıdaymış gibi gerektiği yerde konuşuyor, konuşurken teker teker insanların yüzüne bakıyordu.

"Oyunda olduğum zaman işe yarayan stratejiler," dedi.

Christopher ukala bir tavırla "Mütevazilik yapma,"

"Hayır, mütevazilik yapmıyorum. Kız arkadaşının bana karşı bir ilgisi var ve bunu azaltmaya çalışıyorum,"

Kaşlarımı çatarak araya girdim "Sadece Christopher hakkında bir şeyler öğrenmek istiyorum," dedim, soluklanmama fırsat vermeden "Neden?" diye sordu. Üst üste hızlı hızlı konuşunca benim beynimin filitre kısmı devreden çıkıyordu, aptalca konuştum; "Çünkü beni eğitmeye çalışıyor, ben bunun...-"

Ne yaptığımın farkına vardığımda kocaman bir kahkaha attım "Ve ben buna bayılıyorum!" diyerek ellerimi masaya koydum, ellerimi fazla sert koymuş olacağım ki bardaklar titredi ve küçük çaplı bir şangırtı oldu. Birkaç insan kafasını çevirip bana bakmıştı. "Bugün gerçekten mükemmel başladı," diye homurdandığımda Elena ve Aiden gülüştüler, Christophet ise kasları bir yüzle bana bakıyordu. Yüzümdeki gülümseme soldu.

"Gülümse Christopher, herkes mutlu."

"Herkes mutlu diye gülümsemem gerekmiyor."

Masada soğuk bir hava esiyordu. Elena ara sıra muhabbeti başlatıyordu fakat ne Christopher ne de ben sohbete giriyorduk. Sıkıcıydı. Yani demek istediğim; onun pahalı gerdanlığının üzerindeki pırlanta sayısı pek dikkatimi çekmiyor. Elena normal-pembe saçlı bir kişi ne kadar normal olabilirse o kadar normal- birisi gibi görünüyordu, hatta normaldi fakat muhabbeti kötüydü. Gerçekten kötü. Gösteriş yapanları sevmiyorum, katlanabilirim o ayrı mevzu ama neden mal varlığını ortaya serersin ki?

"Kaç taş demiştin?" diye sordum.

Sırıtarak "Dörtyüzelli" dedi

"Aynı mücevher üzerinde konuşmaya devam edersen o gerdanlığı Dörtyüzelli kez götüne sokarım." dedim. Doğrudan gözlerinin içine bakıyordum, ne olduğunu kavramak için birkaç saniye yüzüme baktı.

"Anlamadım?" diye mırıldandı kaşları çatılırken.

"Bence daha ilginç bir konu hakkında konuşmalısın,"

Başını sinir bozucu bir ahenkle sola yatırırken "Bu işi biliyor gibisin, neden sen daha ilginç bir konu hakkında konuşmuyorsun?" diye sordu

"Sessizlik tercihimdir," dedim ve kocaman, yapmadık bir tebessüm yerleştirdim dudaklarıma. Söylediklerimden pişman olacak mıyım? Büyük ihtimalle fakat ben şuan sessizlik istiyorum, bu geçerli bir sebep.

İç çekerek arkasına yaslandı, gözleri acımasızca beni parçalamak ister gibi üzerimde geziyordu. Bakışlarımı kahveme çevirerek onu görmezden geldim, Christopher sık sık saatini kontrol ediyordu, usulca kolundaki saate baktım, sekize çeyrek vardı. İç geçirdim.

"Bence biz kalkalım, tatlım," dedim. Başını onaylar anlamda salladı.

Aiden "Biraz daha kalsaydınız," dedi. Masadaki herkes bunun laf olarak söylendiğini biliyordu, uzatmadan "Kalkmamız en doğrusu," dedim.

Christopher masanın hesabını kapatırken "Anlaşılan arkadaş ortamını sevmiyorsun?" diye mırıldandım.

Cüzdanını cebine koyarken "Grup faaliyetlerinde çok iyi olduğum söylenemez," dedi

"Grup faaliyetleriyle bir tutma, arkadaşların sana moral verir, destek olur," diye mırıldandım

"İkisine de ihtiyacım yok." dedi homurdanır gibi. Onu anlamak zordu, anlamaya çalışmak ise daha zor. Usulca ona eşlik ederken o etrafına bakınıyordu, daha doğrusu yoldan tarafa bakıyordu. Çene kaslarının gerildiğini gördüm.

"İyi misin?" diye sorduğumda

"Sözlerine dikkat et," dedi, kaşlarım hayretle çatılmıştı. Aralanan ağzımı kapatıp başını sertçe bana çevirişini izledim. Gözlerinde korkunç bir fırtına vardı. Nasıl oluyor bu? Aynı anda hem sığınağım hem de kasırgam olmayı nasıl beceriyor? Nasıl böylesine vuruldum? Neden şimdi hissediyorum? Kalbimin ritmi neden şimdi bozuluyor? Daha önce onu defalarca gördüm, tartıştım, bağırdım, zorladım ama neden şimdi hissediyorum bunları? Neden şimdi.

"Ne yaptım?" diye mırıldandım omuzlarımı kaldırırken.

Yanaklarını içine çekti ve nefesini sert bir şekilde dışarı üfledi "Aiden ile konuşma tarzın hoşuma gitmedi, onunla flört eder gibiydin. Ben cinselliğin alenen ağızda dolaşmasını seven birisi değilim," diye tısladı. Birkaç adım üzerime doğru atmıştı, korkuyla titrememek için kendimi zor tutuyordum. Kolumu kavradığında dudaklarımı sımsıkı kapattım. "Yapmadım," diye fısıldadım.

Taksinin birine elini uzattı ve binmem için kapısını açtı, bütün bedenim ani bir şok dalgasıyla kaskatı kesilmişti. İş görüşmesindeki gibi avuç içlerim titriyor, doğru kelimeler belirmiyordu. Gözleriyle taksiye binmemi işaret ettiğinde ikiletmeden bindim.

Kapıyı kapattığında zihnimde bir şeyler çarpıştı "Beni cezalandıracak mısın?" diye sordum. Dümdüz önüne bakarken başını onaylar anlamda salladı.

Usulca önüme döndüm. Bu iyi mi yoksa kötü mü?

Siyahın Vedası | TeslimiyetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin