Bölüm 10 - Küvet

65.3K 2.8K 66
                                    

Bölüm @FeyzaGKA ithaf ediyorum! Keyifli okumalar...

Su üzerimden akıp giderken soğuk tenimi ısırıyordu. Kaçmış ve evime sığınmıştım, bu birçok kişiye göre aptalca gelebilir ama en güvenli yer evimdi. Kim bir kaçağın evine gidebileceğini düşünürdü ki? Küvetin içinde yumak olup dizlerime sarıldım. Boğulmaya ihtiyacım vardı, bir şeyleri kaybetmenin eşiğine gelmek istiyordum. Liflerin olduğu raftan tıpayı aldım ve taktım. Fıskiyeden akan suyu aşağıya verdim ve küçük, eski küvetim soğuk suyla dolarken gözlerimi rutubetlenmeye başlamış tavanıma çevirdim.

En yakın zamanda silinip yeniden boyanması gerekiyordu, iş görüşmesine gittiğim gün sıcak suyla duş almış ve kapalı olan banyo camını açmamıştım, bunun faturasıyla bir kova yeni boya ve kas gücü olarak bana kesilmişti. 

Başımı mermere yaslayıp bakışlarımı mavi fayanslara çevirdim, annemi arayıp sesini duymaya ihtiyaım vardı. Yeniden kaybolmuştum ve bu kez gerçekten konuşmaya ihtiyacım vardı, derdimi anlatıp kelimelerimi bu kez acımı, yokluğumu, çaresizliğimi yansıtmak için kullanacaktım. 

Telefonum neredeydi? Ah, elbette. Black ona el koymuştu, telefonumun yanında marka ve sıfır kıyafetim de onda kalmıştı, ayrıca cüzdanım da. Yeni bir kimlik çıkarmak umarım ilk kez olduğu kadar uzun sürmez, diye düşündüm. En azından kredi kartımı evde bırakmıştım, bu bana yeterdi. 

Bir süre evimde saklanırdım, sanki hiç gelmemiş gibi dururdum, dolaplarda beni idare edecek atıştırmalıklarım vardı, televizyonum, bilgisayarım ve kitaplarım yeter de artar bile. Sadece param bittiğinde sorunlarım başlayacaktı, internet üzerinden bir iş bulmalıydım. Ömrümün sonuna kadar bu evde tıkılıp kalarak Black'ten kaçamazdım ama bu beni bir ay idare ederdi. Bir ay evimde saklanırsam Black benden ümidini keserdi.

Küvet berrak, soğuk su ile dolmaya devam ederken içinden çıktım. Genelde titizimdir ama bu kez pek titizliğimi gün yüzüne çıkaramayacaktım.  Üzerimden akan sulan önce banyomdaki tozpembe paspasımı ıslattı, sonra koyu renk ahşap parkelerimi. Kitaplarımın olduğu rafa ulaştığımdaysa ayaklarımın altında su birikintisi oluştu. Ev telefonunu alıp tekrar banyoya yöneldim.

Annemle çok sık konuşmazdık, istesek de konuşamıyorduk ya o ayrı... Banyoya doğru adımlarken  gelen sesli mesajları sonra bakarım düşüncesiyle kapattım ve ev telefonunun numarasını bulmaya koyuldum. Banyoya adımımı attığımda numarayı buldum ve aradım. Telefon kulağımda suyu kapattım ve küvete girdim, bu sırada hattın diğer ucundan üç kez aynı ses gelmişti. Soğuk suyun etkisiyle kaslarım gerilirken telefon açıldı.

"Alo," bu annemin sesi değildi. Tanıdığım kimsenin sesine benzemiyordu. Kimdi? Yeni bir yardımcı mı? Yengelerimden birisi mi? Yeğenim olamayacak kadar olgundu sesi.

Boğazımı temizledim "Ben Bahar Pasajındaki tuhafiyeden arıyorum, Azad hanımın ile görüşebilir miyim?" diye sordum.

Onaylar anlamda bir ses çıkardıktan sonra "Tabi, sizi biraz bekleteceğim," dedi. Şiveli konuşmuyordu, bizim oralardan değildi. Benim bir yaş büyüğüm, Avir evlenmiştir belki de. Okulunu bitirmiş miydi? En büyük ağabeyim dışında hepimiz liseyi bitirmiş, üniversite eğitimi almıştık. Evet, üniversite eğitimi aldılar ağabeylerim fakat töremiz onların başkaldırmasına izin vermedi, onlar da başkaldırmaya cesaret edemedi. 

Telefonun diğer ucunda bir homurtu işitince kulak kabarttım, net olarak gelmiyordu ama ne konuşulduğu anlaşılıyordu. En büyük ağabeyim Ahmet Emir'in sesini duydum "Arayan kim?" diye sordu, sesi hep aynıydı, insanlara onunla konuşmaması gerektiğini söylüyor, bela olacağıyla tehdit ediyordu.

"Tuhafiyeden arıyorlar, Azad anneye," diye yanıtladı kız, kısa bir an sessizlik oldu, kız bir kez daha "Anne!" diye içeriye doğru seslendi.  

"Hangi tuhafiye?" diye sordu, Ahmet Emir. Kız aceleci bir şekilde "Bahar Pasajındaki," diye yanıtlayıp bir kez daha içeriye doğru "Anne!" diye seslendi

Ahmet Emir "Emin misin?" diye sordu, kızdan yanıt gelmedi büyük ihtimalle başını sallamıştı. Ahmet Emir şüphe etmediği sürece bir şeyi araştırmazdı, hele de emin misin diye hiç sormazdı. Şüphelenmişti. Telefonun gürültüyle kapatması yüzüme tokat gibi çarpmıştı, anlaşılan 'Bahar Pasajı' numarası eskimişti. Telefonu şampuanların ve kokulu mumların olduğu rafa koyup kendimi soğuk suyun içine biraz daha batırdım, vücudum alev almış, soğuğu hissetmiyordu.  

Gerçekten kaçmış mıydım? Bu kadar dengesiz ve öfkeli bir adam beni kolay kolay bırakır mıydı? Elbette bir gün beni bulacaktı, o zaman ne yapacaktım. Boynumu eğip bana uygun gördüğü cezaya katlanacak mıydım? Daha doğrusu, bana ceza verecek miydi? Böyle bir adam, bu davranışım karşısında bana sadece ceza vermekle yetinmezdi. Bunu biliyorum.

Sessizlik duvarlara çarpa çarpa büyürken umutsuzca titriyordum. Varlığım her zerresi pişmandı, sonuçlarıyla ilgili tahminler yürüttükçe korkuyordu. Tenime zarar gelsin istemiyordum, böyle güzel bir adamın bana zarar vermesini istemiyordum. Bu adamın kimseye zarar vermesini istemiyordum, o farkında olmayabilirdi ama ben farkındaydım. En büyük zararı kendine veriyordu. Ona yardım eden birisi var mıydı, benim gördüklerimi görebilen başkası çıkar mıydı bilmiyordum ama ciddi bir çıkmazın içinde savruluyordu Black. 

Kimse onu benim gördüğüm gibi göremezdi çünkü kimse insanın ruhuna dokunmaktan anlamıyordu. Ben insanların ruhuna dokunabilirim. Ruhum yok... Keyifle gülümseyen gamzelerim sönüktü. Neşeliydim ama ruhum yok.

Küvetin içine biraz daha gömüldüm, yanlış giden bir şeyler vardı. Black'ten kaçmam gerekirken onun ruhuna dokunmayı, acısını öğrenmeyi istiyordum, ona yoldaş olmak istiyordum. Tüm sırlarını açabildiği en yakın arkadaşı olmak istiyordum. Eşi olmak istiyorum. Ondan kaçmak istiyordum. Ondan korkmak istiyordum ama bana zarar vermesini istemiyordum, tenimi kullanıp harap etmesini hele, hiç istemiyordum. Ben Black'in içindeki kabuk tutmayan yaranın merhemi olmak istiyordum.

Kapının zil sesiyle kapadığım gözlerimi rutubetli tavana doğru tekrar açtım. Bulmuştu. Hem de bir saatten daha kısa bir sürede bulmuştu. 

Aslında pes etmek istiyorum, eğer beni kullanmasına göz yumarsam belki ona ulaşabilirdim. Bir orta yol bulup, onu bu durumdan çekip çıkarabilirdim belki. Black'in normal bir insan olmaya hakkı vardı. Onun da normal bir ilişki yaşamak hakkıydı. Şimdiki hayatı hayat değildi be, azizim. Yaşamıyordu o, nefes alıyordu fakat aldığı nefes ciğerlerini doldurmuyordu. Hiçliği tüketiyordu, azizim, hiçliği tüketiyor!

Suyun içinden çıktım, zil aceleci değildi, bende değildim. Saçlarımı iyice sıktım ve mermer lavabonun üzerindeki tokayı alıp saçlarımı topladım. Bornozumu giyerken kalp atışlarım öyle bir ritimsizdi ki, her an göğsümden çıkıp avuçlarıma konacak gibiydi. Havluyu saçlarıma öylece sarıp kapıya yöneldim, normalde iyice kurulanmadan banyodan çıkmazdım fakat kurallarımı bir günde iki kez yıkmıştım. Bu basit bir kural, ilerde yıkılacak duvarlarımın sinyali gibiydi.

Zile bir kez daha bastı öfke, nefret, asalet, aidiyet, hiçlik. Tüm duyguların beden bulmuş hali gibiydi, herkes istediği fakat sahip olmadığı birisiydi. O, şatosuna saklanmış bir korkaktı, aynı zamanda zırhını çıkarıp arenada silahsız savaşan bir kraldı. Gladyatör değildi ki halkı eğlendirip, hükümdara şarlatanlık yapsın. Daha yüceydi o... Daha soyut... Daha kusursuz...

Kapının önünde dikildim, terden mi yoksa duştan çıktığım için mi ıslak olduğunu bilmediğim avuçlarımı havluma sildim ve nefes aldım. Kalbim bencilce göğsümde çırpınarak ciğerlerimi zorluyordu. Öne doğru eğilip kapının deliğinden baktım. Oradaydı. Black. Sanki ona direnmeyeceğimi biliyormuş gibi sakin bir şekilde bekliyordu, uzanıp kapının ziline bir kez daha bastı. 

Daha fazla kaçıp, bu oyunu sonsuza dek sürdürebildim ama dedim ya, dokunmak istiyorum. İlk defa bir erkeğin ruhuna dokunmayı kendimden vazgeçecek kadar çok istiyordum. Kendimi feda edecek kadar çok istiyordum onu. Nasıl olduğunu bilmiyorum, bu hisler aslında bana yabancı, aşk mıydı bilmem ama aniden gelmişti. Kafamda milyonlarca soru uçuşuyordu onun hakkında, hepsi ayrı telden çalıyordu, kalbim başka şey fısıldıyordu aklım başka şey. Ama şimdi, hem kalbim hem de aklım aynı şeyi söylüyordu.

"Ruhuna dokun," diyordu, "Ruhuna dokun." Bunun anlamı feda olmaktı ve ben... Benim feda edecek neyim kaldığını bilmiyorum. 

 Siz böyle aktif oldukça benim şevkim artıyor ne yalan söyleyeyim. Oy vermeyi ve yorum bırakmayı ihmal etmeyin lütfen!

Siyahın Vedası | TeslimiyetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin