Bölüm 31 - Soru(n)lar

56.1K 2.3K 149
                                    

Boşluk. Uzayın terimi olamayacak kadar boştu. Sadece koskocaman bir hiçliği temsil etmesi gerekirken evrendeki her şeyi; insanları, gezegenleri, güneş sistemlerini temsil etmesi uzaya bir haksızlıktı. Boşluk buydu. Hiç. İçi boş bir kutu değildi. Kutunun duvarlarını görmezden gelemezsin. Kutuyu içine aldığı şeyin miktarı yüzünden kutunun içi boş olamazdı. Tam olarak buydu, rüya aleminde karanlıkta oturmak. Boş, gerçekten boş bir yerdeydim. Etrafım sadece siyahla çevrilirdi. Etrafta hoş bir koku vardı fakat sadece hoş olduğunu biliyordum, ne kokusu olduğunu bilmiyordum. Düşüncelerim de yoktu. Bakıyordum, hissediyordum ancak düşünemiyordum. 

Gözlerimi açtım. Gerçekten gözlerimi açtım. Yani uyandım. Ash ve Paul başımdaydı. Onlara bir şeyler geveleyip apar topar kafeden çıkıp bir taksiye bindim ve evde aldım soluğu. Ashley'nin bana anlattıklarına hem inanmak istiyor hem de inanmak istemiyordum. Ya doğruysa? Bana yalan mı söylemişti? Çantamı sehpanın üzerine koyup yüz üstü koltuğa yattım. Kolumdaki ısırık ve morarmış boynum sızlamıştı. Ayaklı enkaz gibiydim. Tüm bunları düşününce, evet, Ashley'nin söyledikleri mantıklı geliyor. Fakat bir de Christopher'ın anlattıkları var.  

Aklıma köpekle ilgili anısı geldi. Evet, köpek ölmüştü. Sadakatinden vazgeçmediği için öldürülmüştü. Atladığım nokta onu vuran adama ne olduğuydu. Sahi ya, adama ne oldu? Sadece kovuldu mu yoksa daha fazlası mı? Başımı yastığa bastırıp boğazıma tıkalı kalan hırlamayı serbest bıraktım. Böyle bir şey mümkün müydü? Bir insan ta o yaşta, bu kadar hırçın... Hayır. Hırçın lafı az kalırdı. Cani olabilir mi? 

On dakikaya yakın bir süre başım yastığa gömülü halde kaldım, daha da kalırdım ancak telefonumun peş peşe, pek de hoş olmayan gürültüsü beni rahatsız ediyordu. Uzanıp çantamdan telefonumu çıkardım ve arayanın kim olduğuna bakıp kulağıma götürdüm. 

"Dinliyorum Rachell," dedim bezgin bir sesle. 

Benim aksime "Tatlım," dedi canlı ve sevecen bir sesle. 

Sanki beni görebilecekmiş gibi yüzüme yapmacık bir gülümseme kondurarak koltukta doğruldum "İfindim bibiğim," dedim dişlerimin arasından. 

Kıkırdadı "Festivali unutmadın değil mi?" diye sordu pat diye konuya girerek 

"Hayır," dedim donuk bir sesle 

"Yalancı," diye homurdandıktan sonra devam etti "Neyse, akşam dokuz gibi seni almaya geliriz, hazır olursun,"  

"Peki," 

"Öptüm, bay" dedikten sonra net kapanma sesini duydum. Festivale gitmeyi istememin iki nedeni vardı; Paramore ve Boy Epic. Telefonu çantama atıp çantamın fermuarını çektim ve koluma takıp anahtarı tezgâhın üzerinden alarak evden çıktım. Bunu bir sonuca bağlamam gerekiyordu, cevapları bulmam için de Christopher ile yüzleşmeliydim.  

Taksiye binmedim bu kez, topuklarımı tıkırdatarak şehrin diğer ucuna iki saat boyunca yürüdüm. Parasızlıkta değildi bu yürüyüş. Vazgeçmek istiyordum. Benim kafamda çekici, baştan çıkarıcı ve tehlikeli bir adam belirmişti. Onu yıkmak istemiyordum. Ondan vazgeçmek istemiyordum. Onu kaybetmek istemiyordum.  

Ama öğrenmek istiyordum. Lanet olsun ki duyduklarımın doğruluğu kanıtlanırsa ondan kaçacaktım. Daha iyisine kucak açacak kadar arsız olabilirdim ancak daha kötüsünü bulamayacaktım. Christopher zaten daha kötüsüydü. Daha iyisi ise açlıktı. 

Ve ben tüketmeyi değil tükenmeyi istiyordum. 

İki ucu boklu değnekti bu bildiğin. Ne tarafı tutarsan tut elin kirlenecekti. 

Şirketin önüne geldiğimde durdum, ayaklarım sızlıyordu fakat katlanamayacağım bir sızı değildi. Merdivenleri istikrarlı adımlarla tırmanarak döner kapıdan geçtim. Boğazımı temizleyerek esmer kadının dikkatini üzerime çektim. 

Siyahın Vedası | TeslimiyetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin