Bölüm 12 - Uyku

64.7K 2.5K 68
                                    

Çırpınışların fayda etmeyeceği yolun ta başından belli olur, bir dövüşçü ilk yumruğu yediğinde sersemlemişse kendine gelemez, insan düşmüşse kalkamaz. Kural budur. Ama kimse gerçekten düşmenin ne demek olduğunu bilmez çünkü herkes düşmemiştir, sadece düştüğünü sanmıştır. Hiç kimse ölümün onlara ne kadar yaklaştığını bilmez, oysaki her gece ölüme bir adım daha yaklaşıyoruz. 

Can havli dedikleri bu olsa gerek, mermerler sanki elimin altında eriyecek, tutunmama olanak sağlayacakmış gibi tırnaklarımı geçirmeye çalışıyordum. Ölmeyi defalarca istemiştim. Defalarca bir gökdelenin tepesine çıkıp aşağı doğru süzülmek için geri saymıştım. Defalarca elim tetiğe gitmişti ama bir kez olsun bir yapamamıştım. Kendimi beceriksizlikle suçlardım, aslında beceriksiz değildim. Sadece benim yaşamak için bir umudum vardı. Ne olduğunu bilmesem de o umuda tutunuyordum.

Tırnaklarımın etine gömüldüğünde içimde bir şeyler kıpırdandı. Bir umuttu benim için, ben acı çekerken onun da acı çekmesi iyiydi. Bu onun gücünü kırardı. Kırılmış tırnaklarımı etine biraz daha gömdüğümde elinde gevşeme gibi bir şey oldu. Nefes almak için ağzım otomatikman açılırken bir yığın su yuttum. Su, yolunu şaşırıp ciğerlerime dolduğundaysa öksürdüm. Suyun altında öksürmek, nefes almak kadar zordu. Öksürmek isterken bir yandan da su yutuyordum.

Kalan gücümle çığlık attım fakat sesim suyun köpürmesiyle boğuklaşıp küvetin içine hapsoldu, çıkamadı dışarı. Havayı yoklayan elim Black'in yüzüne çarpınca tutunacak bir halat bulmuş gibi seyrek sakallarına tutundum. Tırnaklarımın arasındaki yapışkan şeyin verdiği rahatsızlık beni dehşete düşürüyordu. Kendini biraz daha yukarı çekmeye çalışırken boynumu kavrayan eli beni yukarı çekti.

Öksürerek ciğerlerime birikmiş suyu çıkarırken boynumda gevşeyen eli biraz daha sıklaştı, nefes almak ve ciğerlerime biriken suyu çıkarmak arasında bir seçim yapmaya zorluyordu bu beni. Tekrar beni küvetin içine iterken "Hayır!" diye birkaç kez itiraz edebildim, mantıklı yanım son anda devreye girdiği için birkaç yudum oksijeni çekebilmiştim içime.

Küvetin içinde çırpınırken bilincimin ağır ağır kaybolduğunu hissediyordum, ellerim ve ayaklarımı kullanarak küvetin tıpasının zincirini bulmaya çalıştım. Ayak parmaklarımın arasında hissettiğimde ise var gücümle çektim, bu beni ölmekten kurtarırdı. Belki.

Uykuya dalacakmış gibi bir yorgunluk bastırırken artık suyun ciğerlerimi yakması eskisi kadar acı vermiyordu, burun deliklerimdeki sızı yoktu, genzim acımıyordu. Sadece tatlı bir boşluk hissi birikmiş ve bütün vücuduma bir sıcaklık yayılmıştı. Uyuşan kollarım iki yanıma düşerken tek dileğim küvetin ben ölmeden önce boşalmasıydı.

Black boynumdan tutarak beni bir kez daha suyun üzerine çıkardı, yorgun bir şekilde etrafımı süzerken yuttuğum su hiçbir çaba göstermeme gerek kalmadan ağzımdan çıkıyordu. Bir yandan derin derin nefes alıyor, bir yandan da uyanan vücudumu harekete geçirmeye çalışıyordum.

"Ölüme bu kadar yaklaşmak nasıl hissettiriyor?" diye fısıldadı.  

"Sen aynaya baktığında ne hissediyorsan, aynı!" diye tısladım. Soğuk bir kıkırtı yankılandı banyomun duvarlarında. Boynumdaki eli beni havaya kaldırırken titrek bacaklarımı hareket ettirerek biraz olsun kontrolü elime almak istedim. Bitkindim. Tek istediğim biran önce uyumaktı.

Aynanın karşısına geçtiğimizde boynumu saran elini çekti, düşecek gibi oldum. Parmaklarımı mermere yaslayarak biraz olsun güçlü bir izlenim yaratmaya çalışıyor, bir yandan da ayakta kalmaya çalışıyordum. Çenemi kaldırdığında gözlerimi gider deliğinden çekip aynaya çevirdim. Tam arkamda duruyor ve bana bakıyordu, aynadaki aksime değil, doğrudan bana bakıyordu.

"Aynaya bakmaktan korkma, Black." dedim. Dudağı yukarıya doğru kıvrıldı ama gamzesini ifşa etmedi, dünyanın en değerlisi gibi sakladı.

"Aynaya baktığım göreceğin kişi hoşuna gidecek mi?" diye sordu. Titreyen bacaklarım gücünü yitirmiş gibi yere yığıldım. Sanki gücüm varmış gibi sımsıkı mermere tutunuyordum. Gücüm yoktu, bu adam beni sersemletmişti. Canım acıyordu ve ben bu acıyla kıvranıyordum.

Tarif edemezdim; bedenim biraz önceki darbelerle sarsılmıştı, ruhum zaten yoktu, umudumu da kaybediyordum. Tek istediğim şuraya, lavabonun hemen yanındaki banyo halısının üzerine kıvrılıp uyumaktı ancak sürekli haykıran yanım buna izin vermiyordu.   Güçlü kalmam gerekiyordu. Eğilmemeliydim. Ayık olmalıydım.

Islak saçlarımı özenle sırtıma attı ve okşadı. İçimde bir şeyler kopuyordu bana dokundukça, göğsümün ortasında bir sızı baş gösteriyordu; titremek istiyordum bu sızıyla, hıçkırmak, haykırmak ama izin vermiyordu. Dudaklarımı büzüyordum, yüzüm kasılıyordu, gözlerim doluyordu ama dudaklarımdan hıçkırık, gözlerimden bir damla yaş firar etmiyordu. Acılarımı hapsetmiştim yüreğime; bir bavula sıkıştırmış, uçurumun kenarına rüzgâra emanet bırakmıştım. 

Parmak ucu kulağımın arkasından boynuma doğru inerken nefesimi tuttum, içimden sakin olmam  ve bayılmam gerektiğini tekrarlıyordum.  Sıcak nefesi buz gibi tenimde kayınca gözlerim irileşti, bütün vücudum kasıldı. Soğuk bile onun nefesinin etkisini bırakmamıştı tenimde, hiçbir sıcak beni bu kadar yakmamıştı. Mermere daha sıkı tutundum. Bayılmamam gerekiyordu. Ayakta kalmalıydım ama uykum vardı, yorgundum, biraz dinlenmek istiyorum.

İşaret parmağı omzuma kadar aynı varla yok arasındaki ritimle geldi, ufak bir daire çizdikten sonra köprücük kemiğimi takip ederek boynumun altındaki girintiye ulaştı. Soğuk, çıplak tenimi iğneliyordu. Hayır, soğuk değildi bu. Bu Black'in yakıcı sıcağıydı. Belime düşen ıslak havluyu sıkıca kavrayıp göğüslerime kadar çektim. Yeniden aynı his bastırırken başımı öne eğdim. Kullanılmaktan kaçmıştım ama şimdi, yanlış bir kararla kurtulamadığım ve asla da kurtulamayacağım bir adamın pençesine düşmüştüm. Beni evimde bulamaz sanmıştım oysaki beni görmez, buraya bakmayı es geçer sanmıştım ama o benden daha zekiydi. Beni buldu ve şimdi de paralıyor.

"Cezamı çektim," diye mırıldandım. 

Omzuma kuş tüyü hafifliğinde bir öpücük bıraktı, titredim. İçimde bir şeyler koptu sandım. Yanı öpücüğü boynumun girintisine bırakırken parmağı gerdanımda kendine has bir ahenkle dolaşıyordu. Tıkandığımı hissettim, nefesim boğazımda düğümlendi. Gözlerim kararıyordu, bayılmak istemiyordum ama bu hissizlik ve yorgunluk beni harap ediyordu.

Dudağı kulağıma değdiğinde karnıma acı verici bir sızı saplandı, dili kulağıma temas ettirerek "Uyumak mı istiyorsun?" diye sordu ve kulağımın arkasını öptü. Onun davranışlarına anlam veremiyordum, ne istiyordu? Ellerini kolumun altından geçirip karnımın üzerinde birleştirip beni kendine çektiğinde direnmedim. Göz kapaklarım her kırpışımda daha zor açılıyordu. "Uyu." diye fısıltıyla emretti.

"Beni..." diye mırıldanırken sert göğsünü sırtımda hissettim. Sıcaktı ve rahattı. Başımı omzuna düşürüp protesto eden gözlerimi kapattım.

Bana tatlı gelen sesiyle bir şeyler mırıldanırken dil bilgim yeniden kaybolmuştu. Söyledikleri sözleri olmayan bir müzik gibi gelip geçiyordu, uyuma evresindeydim. Pes etmek istemiyordum ama olmuyordu. Ciğerlerime dolan su, öksürüğümle bir kez daha canımı yaktı. Black'in adımı fısıldayışını duydum, söylediği diğer şeyleri çeviremiyordum. 

Ama rüyamı sevmiştim, sahil kenarındaydım. Büyük bir kayanın üzerine oturmuş, duyamadığım dalga seslerini dinliyor, hissedemediğim rüzgârla gülümsüyordum. Kollarını bana sarmıştı sevgilimle mutluydum. Sanki hiç acı çekmemiş, tozpembe bir hayata gözlerimi açmış gibiydi. Kıkırtılar vardı etrafımda, seslere döndüğümde kumun üzerinde oynayan iki kız çocuğu gördüm, ikisi de birbirinin aynısıydı. Aynı anda aynı hareketlerde bulunuyorlardı; kovaya kum dolduruyor, elleriyle iyice bastırıyor, kovayı ters çeviriyor ve kalenin bir kulesini inşa ediyorlardı, sonra ise kuleyi yıkıyorlardı. 

Sevgilim kulağımın arkasını öptü ve fısıldadı; "Uyu."

Siyahın Vedası | TeslimiyetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin