Bölüm 24 - Aiden

56.1K 2.2K 55
                                    

Bütün gece yatakta öylece uzandım. Aklımda milyonlarca soru bir sağa bir sola volta atarken doğru düzgün uyumayı bırak, boşluğa bile dalamıyordum. Kaç yaşında fark etti bu durumu? Daha önce bu yolu kullanmadan birisine zarar verdi mi? Hiç dozunu kaçırdığı oldu mu? Sadece yalnız kalması sadist olmaya mı zorladı? Sadistlik doğuştan mı gelir yoksa sonradan karşılaşılan durumlarla mı oluşur?  

Günlerdir yokluğu nu hissetmediğim internetin açlığını çekerek bir sağa bir sola dönüyor, yastığımı çeviriyor, yatağın içindeki diğer yastıklarla değiştiriyordum. Bazen üzerimdeki örtüye, bazen de yastığa sarılıyordum. Güneş ağır ağır doğarken pes edip yataktan kalktım. Güzelce bir duş aldım, ciğerlerim hala yorgundu, arada nefes almaya çalışırken iğneleniyordu. Hızlıca bir duş alıp saçlarımı kuruladım ve ördüm. Saçlarımı boyattığımı neredeyse unutmuştum. Üç hafta önce neler yaptığımı bile hatırlamıyorum. İş görüşmem onayladı ertesi gün yemek yemeye çıkacaktık fakat ben gözlerimi bu evde açtım. 

Benim için endişelenmişler midir? Christopher onlara benim ağzımdan bir mesaj atmıştı fakat emin olamıyorum. Büyük ihtimalle benim iyi olduğumu düşünüyorlardır. Aslında çok kötü değilim ama çok da iyi olduğum söylenemez.  

Çekmecede bulduğum ilk yardım malzemeleriyle sargımı yeniledim. İç çamaşırlarımı giyip bir şort ve tişört giyip çıplak ayaklarla odamdan çıktım. Avare adımlarla alt kata indim, salonda hafif bir müzik sesi yankılanıyordu, boğuktu. Müziğin geldiği tarafa doğru baktığımda bir tek koridorun ucundaki odanın kapısı kapalıydı, Christopher orada spor yapıyordu. Gitmekle gitmemek arasında kaldım. Gitmek güzel olabilir, düşüncesiyle mutfağa girdim ve bir bardak portakal suyu koyup odanın kapısının önünde bittim. Tarif edemeyeceğim bir ritimde atan kalbimi frenlemek adına derin derin nefesler aldım fakat ıslah olmayan heyecanım her an daha da arttı. 

"Sakin ol, aptal! Sadece Christopher!" diye homurdandı iç sesim. Güldüm "Sadece Christopher, dedi ya," diye homurdandım. Kendi kendime konuştuğumu fark ettiğimde etrafıma bakındım fakat kapının arkasındaki Christopher'dan ve benden başka kimse yoktu. Kapıya iki kez vurdum duymayacağını bile bile ve başımı uzattım. Koşu bandının üzerinde, yönü sahile çevrilmiş bir şekilde tempolu koşuyordu. 

Boğazımı temizleyip "Christopher," diye seslendim. 

Nefes nefese bir sesle "Günaydın, Melek," dedi. Adımı söylerken dili dolanmış ve tuhaf bir şekilde söylemişti. Gülümsememi saklama gereği duymadım. 

"Günaydın," diye mırıldanarak içeriye girdim, ona doğru adımlarken "Bana Dee, diye seslenebilirsin." dedim 

"Melek bence gayet hoş," dedi.  

Yanında dikildim, gülümsememi saklayamıyordum "Ah, bir de söyleyebilsen." diye mırıldandım. 

Kısa bir an bana baktı "Üzerinde çalışıyorum," dedi ve tişörtüne taktığı ipi sertçe çekerek bandı durdurdu. Bir tuşa bastıktan sonra bandın üzerinden indi ve elimdeki meyve suyunu alıp ağırlıkların olduğu bölümden havlusunu alıp boynundaki ve ensesindeki teri silerek meyve suyundan bir yudum aldı. Birisi bana bir erkeğin terli görüntüsünden etkileneceğimi söylese inanmazdım fakat vücudundaki küçük damlacıklar o kadar etkileyici duruyordu ki. Tadını merak ettiğimin bilincine vardığımda kendime içsel bir tokat attım. Bu fazla ahlaksızca! 

"Bugün bir planın var mı?" diye sordum. Bana döndü ve yarısı içilmiş meyve suyunu komodinin üzerine koydu. 

Alnındaki teri silerken "Saat 10.00'da şirkete gideceğim," dedi 

Ağzımdan mırıltıya benzer bir ses çıkarırken "Kaçta döneceksin?" diye sordum 

"18.00" dedi. 

Siyahın Vedası | TeslimiyetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin