Bölüm 23 - Yalnız

52.8K 2.1K 33
                                    

Kadehi masanın üzerine bırakıp havuzun kenarlarında, tam sınır kısmında kendimi dengede tutmaya çalışarak adımlarken Christopher'da beni izliyordu. Derin bir nefes alıp topuğumun üzerine ona döndüm. Onun hakkında daha fazla şey öğrenmek istiyordum. 

"Hayatında yaptığın en çılgınca şey?" diye sordum geri geri adımlarken. 

"Henüz çılgınca bir şey yapmadım," dedi.  

Kaşlarım otomatikman çatılmıştı "Ne yani, beni kaçırman çılgınca değil mi?" diye başka bir soru yönelttim.  

Sol gözünü kısarak "O kadar da değil," dedi. Mimikleri kontrollü ve bir harikaydı, kaskatı yüzünü mimikleri aydınlatıyordu, gülümsemiyor ya da herhangi bir mutluluk ifadesi takınmıyordu takındığı mimikleri onu yüceltiyordu. Fark ettim ki hiçbir zaman onun yalan söylediğini düşünmemiştim, o yalan söylese bile buna inanırdım. Hem de kolaylıkla inanırdım. 

"Hadi ama," diye mırıldandım. Hiçbir zaman doğru düzgün 'Come on!' diyemezdim bu yüzden arkadaşlarım bu konuda benimle dalga geçerdi, yüzünde herhangi bir gülümseme bekledim fakat olmadı sadece kaşları hafifçe havalandı 

Bir şey söylemek için ağzını açtığı sırada telefonu gürültüyle çalmaya başladı, elini cebine atıp tek hamlede telefonunu çıkardı, ekrana bakmadan parmağını ikonun üzerinde kaydırıp kulağına götürdü. Ses çıkarmadan karşı tarafı dinlerken yüzü düşünceli bir hal aldı. Nerede arıyorlardı? Annesi mi aramıştı? Belki eski kız arkadaşlarından biridir? Ya da eksi itaatkârlarından birisi mi demeliydim? Hepsini tıpkı benim gibi kaçırmış mıydı? Onlara nasıl davranmıştı? Onları da benim gibi boğmak istemiş midir? 

"Anladım," dedi otoriter bir sesle. Belki de... Hayır be! Şu adama bir baksana, Dee, onda bilmeden bir kadını hamile bırakacak tip var mı? Bunu yapmayacak kadar zeki ve kimseye güvenemeyecek kadar yaralanmış.  

Güven... 

Annesi ona ziyaret günlerinde geleceğini söyleyerek kandırmış ve gelmemiş, onun güven eksikliği var. Hiç kimseye güvenmez. Bu yüzden belki de sevip normal bir ilişki yaşamaktan çekiniyordur. Söyledikleri kulaklarımda çınladı, önce darbeliyor, zarar veriyordu sonra da sarılıyordu. Kadınına vermek istediği şey aslında güvenden başka bir şeydi. Vermek istediği şey güven değildi, korkuydu. Belki de değildi... Bunu öğrenmenin tek bir yolu vardı; onu sınamak. 

Telefonunu cebine attı. İçeriye yönelirken peşine takıldım "Bir sorun mu var?" diye sordum. Yüzünde gergin bir ifade vardı çünkü. Derin bir nefes aldığını duydum. 

"Şirkete gideceğim, bir saate dönerim." dedi  

Ağzımdan "Hıı," diye bir mırıltı yükselirken olduğum yerde durdum. Bunun anlamı evde yalnız kalacağımdı. Koridorda gözden kaybolduktan sonra bende kendimi koltuğun üzerine attım. Yapacak işim yoktu bu yüzden televizyonun kumandasına uzandım. Belki de kitap okumalıydım? Hayır, kitap okursam kendimi fazla kaptırır ve sarmaları unuturdum. Gerçi aynı şey televizyon izlerken de geçerliydi. Yine de televizyonu kapatıp kumandayı yastığın aklına soktuğumda aklımda kalmıyordu. 

Adımlarını duyduğumda başımı çevirme gereği duydum, krem rengi kanvas pantolon, beyaz tişört ve siyah ceketle gayet şık görünüyordu, saçları da güzelce sola yatırılmış. Sessizce, hiçbir şey söylemeden asansöre indi ve gitti. Yalnız. Belki ailesi onu iyi eğitim alsın diye yatılı bir okula bırakıp, ayakları üzerine sağlam bassın diye ilişkileri kesmişlerdir fakat yaptıkları sadece onu yalnızlığa mahkum etmek.  

O yokken pişen sarmaların altını kapattım ve belgesel izledim. Aslanlarla ilgiliydi. Ya da iguanalar. Emin olamıyorum çünkü belgeseli izlerken -izlemeye çalışırken- tek yapabildiğim Christopher'ı düşünmekti. Hayata mükemmel bir ailenin kollarında başlayıp yapayalnız devam etmek sadece onun için değil benim için de korkunç. Herkes için korkunç. 

Yalnızlık şiddet duygusunu körükler mi? Başkasının mutluluğunu bozmak için paranoyalara neden olur mu? Ne saçmalıyorum! Sadece... Yalnız. Bir uğraş arıyor kendine, zengin çocukların eğlence anlayışı farklıdır, bu da onun eğlencesi. Belki hırçınlık çıkararak işleri onun için daha keyifli hale getirmeliyim? 

Asansörün 'trink' sesini duyduğumda televizyonu kapatıp onu karşılamak adına hole yöneldim. Ceketini koluna indirmiş, saçları dağınıktı.  

Gülümseyerek "Hoş geldin," dedim. Sanki beni ilk defa görüyormuş gibi baştan aşağı süzdükten sonra başını donuk bir şekilde salladı ve yanımda geçerek içeriye girdi. Kollarımı göğsümün altında bileştirdim, ceketini koltuğun arkalığına düzgün bir şekilde bırakırken "Sarmalar oldu," dedim 

"Harika, biraz açım." dedi 

"Yiyelim o zaman," diyerek mutfağa yöneldim. Sanki aramızda geçen bir saat bizi birbirimizden atmış yıl uzağa atmıştı. Bilemiyorum, onun hakkında öğrenebileceklerimi düşündükçe bir yanım kaçıp gitme arzusuyla yanıyor fakat diğer yanım onun sınırları keşfetmek için hevesliydi.  

Açgözlü bir şekilde sarmaların tamamını bir tabağa koyup çekmecen iki çatal alarak kahvaltı barına koydum. Çatallardan birisini alıp aceleyle sarmaya batırdı ve ağzına attı. Vereceği tepkiyi beklerken bende tabureme yerleştim. 

Lokmasını yuttuktan sonra "Enfes," diye mırıldandı. 

Kocaman gülümseyerek bir sarma çatalıma taktım "Elbette, güzel. Çünkü ben yaptım." dedim fakat onun benim cevabımla ne kadar ilgili olduğunu anlayamadım. Sadece sarmalara odaklanmıştı, gülümsemem tekrar dudaklarımda dondu. 

Elimdeki sarmaya bakarken iştahımın kesildiğini hissettim, mideme giden yola kocaman bir düğüm atılmış gibiydi. Sorunlu birisi miydi yoksa eğlence arayışı içerisinde bir şımarık mıydı? Bunu yüzüne bakarak anlayamıyordum, daha faklı bir şey yapmam gerekiyordu. Nefesimi usulca verdim ve sarmayı ağzıma attım. Ağır ağır çiğnerken dirseğimi bara yaslayıp gözlerimi sarma tabağına diktim. 

Christopher'ın tabak ile ağzı arasında mekik dokuyan eli ağırlaşmıştı, hatta durmuştu. Sarmalarla ilgili bir sorun olduğunu düşünerek başımı çevirdim "Sorun mu var?" diye sorduğumda başını olumsuz anlamda salladı. 

"Ama senin sorunun var gibi görünüyor," dedi. Gözlerimi kaçırıp tabaktan bir sarma daha aldım. 

"Sarmaların tadı hoşuma gitmedi, becerememişim," diye yalan söyledim. İnanmadığını biliyordum fakat inanıyormuş gibi davranması gerekiyordu. 

"Bence gayet güzeller," diyerek bir tane sarma daha alıp ağzına attı. Anlayışlıydı. Son zamanlarda kolay şeyler atlatmamıştım ve... Normal davranmam benden beklenecek en son davranıştı. Onun hakkında bir şeyler öğrendikçe daha fazla düşünüyordum, taşlar yapboz parçaları gibi yerlerine oturdukça kafamda bir resim beliriyordu ve resim ürkütücüydü. Nelerle karşılaşacağımı, neler geçireceğimi bilmiyorum tek bildiğim beklemekten başka bir çaremin olmayışı. 

Peki bundan sonra ne yapacaktım? Onun kendini bana açmasını mı bekleyecektim? Belki de onu keşfetmeliydim? Ya da aptal aşık gibi davranıp onu hayran hayran süzmeli ve övgüler yağdırmalıyım. Kesinlikle aptal aşık gibi davranmak en kolayı fakat benim benliğime ters bir durum. Ben hiçbir zaman içimden gelmedikçe övgüler yağdırmam. Aslında hiç susmadan onun ne kadar harika göründüğünü, muhteşem bir gülüşü olduğunu ve sırf bu yüzden bu gülüşü insanlardan sakladığını söyleyebilirim ama... Hayır, yapmayacağım. Bu gereksiz. 

Bana kendisini açar mı? Hayır, bu o kadar zor görünüyor ki? Bir anda hiçbir şey söylemeden kapalı bir kutu halini alabiliyor, susuyor, bakıyor, izliyor ama tepki vermiyor. Dengesiz tavırları sersemletici. Benim de çok normal olduğum söylenemez.  

Geriye sadece onu keşfetmek kalıyor; sınırlarını zorlamak, kurnazca davranıp onunla oynamak, cezalarının limitini ölçmek. Vücuduma zarar vermesine ve dilediği gibi kullanmasına izin veremem fakat onu keşfetmek istiyorsam feda etmem gerekiyordu, bir kez bu yola girdiğimde vazgeçmezdim.  

Kararım ne? Keşfetmek mi, keşfedilmek için kapıları açmasını beklemek mi? 

Keşfetmek. 

Siyahın Vedası | TeslimiyetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin