Bölüm 17 - Tasma

63.4K 2.2K 61
                                    

Kapının kilit sesi dakikalarca kulaklarımda yankılandı. Kendime gelebildiğimde sudan çıkmış balık gibiydim. Nefes almak zor geliyordu. Her şeye göğüs germişken bu adama muhtaç olmak, ondan kaçamamak koyuyordu. Pes etmemem gerektiğini kendime tekrarlasam da bir şey fayda etmiyordu, iki adım attıktan sonra bana çelme takıyor yere düşürüyordu. Üzerindeki etkim, bir karıncanın verdiği kaşıntı gibiydi, gelip geçici.

"Sen beni mahvettin," dedim çekinmeden. Susmak istemiyordum. Bu adamın baskısı altında ezilmek, zorla ona itaat etmek istemiyordum. Başımı kaldırdığımda ellerini cebine koymuş, camdan dışarıya bakıyordu.

Yerimden kalktım ve aramızda birkaç adım mesafe bırakarak arkasında durdum.

"Keyfin yerinde mi?" diye bağırdım. Sustu. Duruşunu bozmadı. Beni böyle cezalandırıyordu sanırım. Bilmiyorum. Onu bir heykelden ayıran iki şey vardı; düzenli solukları ve gözlerini kırpışı. Tıpkı bir heykel gibi hareketsiz ve soğuktu. Kusursuzdu. Tehlikeliydi. Ürkütücüydü.

Sertçe koluna vurdum "Canın yandı mı?" diye bağırdım bir kez daha. Hala aynı umarsız tavrını koruyordu.

Diğer tarafına geçtim ve daha da yaklaştım ona "Beni duymazdan geliyorsun değil mi?" diye başka bir soru sordum. Sinirliydim. Sinirimi bir şeyleri kırarak çıkarmam gerekiyordu, bunun türü hiç fark etmez; kalp, vazo... Sadece kırılsın, canının yandığını bileyim bana yeter. 

Karşısına geçip çenesini tuttum, bakıyordu ama gözlerime değil. "Rüyanı hatırlamaya çalışıyorsun değil mi? Nasıl bir cehennem çukurunda yandığını!" göğsüne sertçe vurarak onu ittim fakat yerinden kıpırdamadı.

"Biliyor musun?" diye homurdanırken gözlerini gözlerime sabitlemişti. İşte tam o anda kelimeler dilime dolandı ve ağzımda kocaman bir lokma olarak kaldı. Ne çiğnenip ne de yutulabilen bir lokma. Susup öylece gözlerine baktım. Gözlerinden nefret ediyordum, beni büyülüyor, kaskatı bir hale sokuyordu. Tıpkı onun gibi oluyordum. Sarı irisleri dalga dalga maviye karışırken irkilerek geriye doğru bir adım attım.

Sırtım cama yaslandığında kendi kendimi bir kafese soktuğumun farkındaydım. Kafesin içine sıkışmış benliğim haykırıyordu, kurtulmak istiyordu fakat dinleyen olmuyordu. Kendimi yok etmiştim. Yine.

Ellerini boynuma doğru uzattığında ancak avuçlarında bir şey olduğunu fark ettim, ne zaman aldığını görmemiştim ya da hissetmemiştim. Boğazımda derinin serin varlığını hissettiğimden çıkarmak için ellerimle kavradım.

"Çek elini," diye tok bir sesle uyardığında irkildim ama pes etmedi. Hırçın bir tavırla ellerimi aşağı indirdi ve bedenini bedenime yaslayarak ellerimi aramızda sıkıştırdı. Tasmayı boğazıma takarken elimden gelen her şeyi yaptım fakat bir işe yaramadı.

Tasmayı boynuma taktıktan sonra tırnaklarını tenime sürterek yüzümü avuçları altına aldı. Başparmağı alt dudağımın üzerinde gezerken tuttuğum nefesimi titrek bir şekilde verdim. Ne yapmaya çalıştığı hakkında hiçbir zaman fikrim olmadığı gibi bu kez de fikrim yoktu.

"Özür dile," dedi.

Ağzımı açıp bağırarak özür dilemek istedim ama yapamadım. Nedeni benliğimi delip geçen gözleriydi. Onlara tutsaktım. Onlardı benliğimin sahibi. Bakmasını istemiyordum, onların büyüsüne kapılmak, sarhoş gibi sallanmak istemiyordum ama yapamıyordum. Kutsallardı.

"Özür dile," diye tekrarladı. Sadece boş boş gözlerine bakmakla yetindim. Canımın yanacağını biliyordum fakat buna karşı koyamıyordum. Her şey elimdeydi fakat yapamıyordum. Hem korkuyor hem de meydan okuyordum.

Tasmanın bağlı olduğu ince zinciri eline dolayarak birkaç adım geri çekildi "Özür dile," diye bir kez daha tekrarladı aynı tonda. Meydan okurcasına çenemi havaya kaldırdım. Gözlerinden korkunç bir öfke geçti. Eline doladığı zinciri sertçe öne doğru çekince dizlerimin üstüne onun ayaklarının önüne düştüm.

Başım yere değil ayaklarına bakıyordum. Spor ayakkabısının açınmış burunları gözlerinden daha iyi bir görüntüydü benim için, en azından beni etkileyip, sarhoş etmiyordu.

"Bana meydan okuyorsun," dedi sert bir tonda

Ayaklarına bakarak "Özür dilerim," dedim. Halı sürtünmeyle dizlerimin altında alev almış gibi yanıyordu. 

"Geç kaldın," dedi. Bir kez daha kendimi esir etme korkusuyla gözlerine bakamıyordum. Üzerimdeki tişörtü yırttığında karşı gelemedim. Kabul etsem de etmesem de bu odaya girdiğimde elim ayağıma dolanıyor, tüm devrelerim yanıyordu.  Yırtılan tişörtü kollarımdan sıyırdı ve sutyenimi çıkardı. 

"Eteğini yukarı sıyır ve külotunu çıkar," dedi otoriter bir tonda.

Kaçacak yerim yoktu. Göğüslerimi saklamaya çalışarak doğrulduğumda eliyle sırtıma bastırarak eski konumuma çevirdi. "Sana kalkabileceğini söylemedim." dedi.

Konumumu bozmadan göğüslerimi serbest bırakarak eteği belime kadar kaldırdım, zaten dizlerimin üzerinde duruyordum. Başparmaklarımı iç çamaşırımın lastiğine soktuğumda duraksadım. Gerçekten bu kadar gurursuz ve cesur muydum? Cesur olabilirdim ama gurursuz değildim. Tekrar ellerimi yere dayayarak köpek gibi ayaklarının önünde durdum.

Ayakları ağır adımlarla arkama doğru ilerlerken zincir şıkırdıyordu.  Nefesimi tuttum ve kollarımı göğüslerime sıkıştırarak az da olsa arkadan göremeyeceği bir şekle girmeye çalıştım. Boşa çabaydı bunlar, biliyordum. Bu adam lanetliydi ve laneti herkesi yakacaktı.

Bacaklarımın arasındaki varlığını hissettiğimde gerildim. Bana sahip olabileceğinin korkusu bütün bedenimde yankılanıyordu. Boynumdaki tasmanın zincirini çekerken ona direniyordum. Ağır çekimde gibi doğrulurken tekrar pantolonundaki o kabarıklığa kalçalarım sürtündü. Sırtım göğsüne değdiğinde inlememek için kendimi zor tuttum. Dudaklarım dişlenmekten sızlıyordu artık. Boştaki soğuk eli aheste aheste sırtımdan karnıma doğru yolculuk ederken dişlerimi dudaklarıma biraz daha bastırdım, kanımın altında bir hareketlilik vardı. İnkâr edemiyordum, etkiliyordu. Orta parmağı göbek deliğimin etrafında iki tur attıktan sonra aynı çizgiyi takip ederek yukarıya doğru tırmandı.

"Ellerini indir," diye fısıldadı kulağıma. İstemeye istemeye itaat ettim. İstemeye istemeye değildi, başkalarını kandırabilirdim ama kendimi kandıramazdım. Bu adamın bana dokunması hoşuma gitmişti. Ne kadar kaba olursa olsun bana böyle şefkatli dokunması beni mayıştırıyordu. Avuç içi göğsümün hemen üzerinden geçerken yutkundum. Her an yanlış bir şey yapacak olmanın verdiği korkuyla titreyemiyordum bile. Nefes almayı kesmiş, göğsümü kaskatı tutuyordum. Karnımda sanki bir kurt varmış gibi hareket etmesini saymazsak iyi durumdaydım.

Eli göğüslerimi geçtiğinde titrek bir şekilde nefesimi verdim, kendini kalçalarıma biraz daha sürttü ve köprücük kemiklerimi takip ederek elini omzuma koydu. Saçlarımdan iri bir tutamı geriye atıp boynumu öptüğünde bütün iradem bir kez daha rüzgârla yıkıldı ve inledim.

"Aferin," diye mırıldandı ve kulağımın arkasını öptü. Gözlerim kapalı kendimi sadece dokunuşlarına bırakmıştım. Ürkektim ve bir o kadar da cesur. Korkmuyordum ama gururumu ayaklar altına alıyordum. Kurallarımı üçer beşer çiğniyor, mantıklı tarafımın ağzını kapatıyordum. Susmam gerekiyordu. Daha fazlası için Black'e itaat etmem gerekiyordu. 

Açtım. Aç olduğum için Black'e itaat ediyordum, bana eksikliğini hissettiğim her şeyi sunuyordu. 

"Gözlerini aç," diye fısıldadığında gözlerimi açtım, titrek bakışlarım krem rengi halının üzerinde geziyordu "Karşına bak," dediğinde ikiletmeden itaat ettim, tam karşımda, odaya çapraz olarak konumlandırılmış bir ayna vardı. Yüzümdeki memnun ifade ve yanaklarımdaki kızarıklık gözlerim aşağı indikçe artıyordu. Black arkamda vücudunu bana bastırmış bir eliyle sımsıkı tasmamı tutuyor, boştaki eli dirseğimden aşağı iniyordu.

Burnunu boynuma sürttüğünde bir kez daha inledim ve utançla gözlerimi kapattım. Tam bir kaosun ortasındaydım bir yanım yanlış olduğunu bağırıyor diğer yanım artık özgür olduğumu ve bu güzel adama teslim olursam pişman olacağımı haykırıyordu. İkisinin de sesi yüksekti fakat zalim olan kötü tarafımdı.

Elimi tutup eteğimin altına soktuğunda sırtım gerildi "Bana maharetlerini göster," diye fısıldadı.

 Tekrar okumaya fırsatım olmadı, hatalarım af ola. Anlaşmayı kabul ettiğinize göre kuralları yürürlüğe koydum (Alaylı göz devirme) Yorumlarınız için hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum, canımsınız!

Siyahın Vedası | TeslimiyetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin