Karanlık gökyüzüne doğru nefesimi verdim. Ellerimi soğuk, beyaz demirlerin üstüne koydum. Kalbim göğsümü yaracak kadar hızlı çarpıyordu. Havanın iyi olmasına rağmen ben titriyordum. Birazdan içeri girip teste bakacaktım sadece... birkaç dakikaya daha ihtiyacım vardı.
Aşağıya park edilen araçlara baktım. İnsanlar bizim nişanımız için gelmeye başlamıştı bile. Gelen Williamslar flaş eşliğinde gözden kayboluyorlardı. Derin bir nefes aldım ve içeri girmem gerektiğini kendime tekrar hatırlattım. Ama bacaklarım bir türlü hareket etmiyordu.
Kolumdaki saate baktığımda gözlerimi devirdim ve demirden uzaklaştım. Dişlerimi dudaklarıma bastırıp bana verilen özel odaya girdim. İçeride Anna ve Molly vardı. Ellerimi birbirine kenetledim ve masanın üstünde duran teste bakmadan avuçlarımın arasına aldım.
"Yapamayacağım.Hazır değilim öyle olduğunu düşünüyordum ama değilim."
içten içe merak etsem de kararsızlığım ve korkum yüzümden bir türlü bakamıyordum. Anna televizyonu kapatıp yanıma geldi ve testi sıkıca kavrayan ellerimi tuttu.
"Destina şuan üzerinde oluşan baskıyı anlayabiliyorum. Birde üstüne heyecan, stres ve korku eklenince çıldıracak gibi hissediyorsun biliyorum. Ama bu en fazla birkaç dakika daha sürecek. "
testi çelik gibi saran ellerim hala kapalıydı. Gözlerimi araladım ve ikisininde bana dikkatle baktığını gördüm.
"Anna şuan kafam çok karışık sağlıklı düşünemiyorum. Eğer şimdi buna bakarsam sonuç olumluda olsa olumsuzda olsa gece boyunca bunu kafama takacağım. Eğer bakmayı istiyorsanız alın ama sakın bana gecenin sonuna kadar söylemeyin. Ben size yalvarsam bile gece sonuna kadar söylemeyeceğinize yemin edin."
ikiside ellerini kaldırıp yemin ettikten sonra testi Anna'nın avuçları arasına bıraktım ve kendimi tekrardan terasa attım. Şehrin nemli havasını ciğerlerime çekerken arkama dönüp onlara bakmamak için büyük çaba harcıyordum.
Az önceki yerime geçip elimi tekrar beyaz demirin üstüne koydum. Konuklar hala gelmeye devam ediyorlardı. Bir an önce buradan çıkmak ve kendimi insan içine atmak istiyordum. Ya da sadece Spencer'ın yanımda olmasını...
Ama onun nerede olduğunu bile bilmiyordum. Saatlerdir görmemiş, sesini duymamış, en ufak haber almamıştım. Hem merak ediyordum hemde başına kötü bir şey geleceğinden endişeleniyordum. Parmağımı yüzüğün etrafında gezdirdim. Onu vuranlar hala dışarıda bir yerlerde serbest bir şekilde geziyordu. Bana evlenme teklifi ettiği gün olanlar hala aklımın bir köşesinde beni meşgul ediyordu. Benzer şeyleri yaşamaktan, onu kaybetmek çok korkuyordum.
Onunlayken geçtiğim her köşede tedirgin oluyordum. Her sokak aralarını kontrol ediyordum artık. Bomboş gördüğüm sokaklara, karanlık olan yerlere girmekten çok korkuyordum. Onu kaybetme ihtimali bu kadar korkunç iken nasıl katlanabilirdim ben buna? nasıl hayatıma devam edebilirdim. Kokusunun hiç olmadığı, yüzünü hiç görmediğim bir gün hayal etmek istedim ama nefesim kesiliyordu.
Boğazımdaki yumruyu gidermek için yutkundum. Bebek, evlilik, tekerlekli sandalyedeki Spencer, terk ediliş... ellerimi demirden çektiğimde bembeyaz olduğunu gördüm. Rüyamda gördüklerimin gerçek olmamasını diledim. Bunun sadece bir kabus olarak kalmasını istiyordum.
Omzumda hissettiğim el ile yerimden sıçradım. Kaşlarını çatmış bana bakan Spencer'ı gördüğümde gülümsedim.
"İyi görünmüyorsun"
ses tonu bir robotun ki kadar ruhsuzdu. Kafamı iki yana sallayarak onu geçiştirmeye çalışsam da beceremedim.
"Gerilmişsin, terlemişsin ama aynı zamanda buz gibisin, gözlerin dolmuş neler oluyor? yoksa pişman mısın?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Aşk Masalı
Romance"Bir kız günün birinde bir prensle tanışmış. Herkesin etkilendiği olan bu prens onu görür görmez aşık olmuş. Hemen her gün görüşüyorlarmış prens günden güne ona daha fazla aşık oluyormuş. Onunla konuşmaya cesaretini topladığı gün sevdiğini yakın ark...