3.bölüm

14.4K 538 12
                                        

“Ya kızın gönlü başkasındaysa? Bunu hiç düşündünüz mü?” dedi İmran karşısındaki anne babasına yüzündeki umursamaz bakışı sunarken. Latif bey bu sorunun cevabını bilmiyordu çünkü ağabeyi ile hiç konuşmamıştı bu konuyu acaba olabilir miydi böyle bir şey ama olsaydı ağabeyi söylerdi mutlaka, her ihtimale karşı olumsuz bir cevap veremezdi o anda ve kelimeleri akışına bıraktı. “kızın gönlünde kimse yok senden başka, yıllardır seninle evleneceğini biliyor bu yüzden gönlünde de aklında da sen varsın!” İmran beklemediği köşeden vurulmuştu ve bu konunun uzayacağını fark ettiği için “tamam tamam ne isterseniz yapın ben gidiyorum. İştahım kaçtı sabah sabah, akşam geç geleceğim.” Deyip bembeyaz koridordan geçip dışarıdaki spor arabasına binmek üzere evden ayrıldı. Bahçede garaja doğru yürümeye devam ederken “maşallah herkes her şeyi ayarlamış bir tek damat eksik hikâyede. Şimdi aldın başına belayı İmran. Birine âşık olmayı becerip evlenseydin, dayatma ve tarihten kalma bir evlilikle karşı karşıya kalmazdın. Alice’leri, Cristina’ları bırakıp çölden gelin mi getireceğim tam deli işi! Hem Sahra Edibe’den çok küçük değil miydi?

Arabaya bindiğinde hafızasını yoklamaya çalışan İmran, Sahra’yı hatırlamaya çalışıyordu. Saçını çektiği küçük bir kızı hatırladı en başta. Daha sonra anılarını tek tek gözden geçirmek için gözlerini kapattı sanki daha çabuk hatırlıyordu kapalı gözlerle. Kısa bir süre sonra gözünü açıp dikiz aynasından kendine baktı. Aklına gelen son anı ile munzur bir gülümseme belirdi suratında. Londra’ya taşınmadan önce onlar için veda yemeği verdikleri gün Sahra’nın ona verdiği öpücüğü hatırladı. Doktorculuk oynama yolunda ilk ergen öpücüğünü küçük cadıya kaptırmıştı. Bu anıyı hatırladıktan sonra “nasıl olsa beni sevmediğim biriyle evlendireceklerdi, kim olduğu ne fark eder ki hem küçük cadının da haberi varmış. Küçükken de başıma bela oluyordu, büyüdü hala aynı. Onun için sorun yoksa bana hava hoş ama yine de akraba evliliği de olmaz ki! ” Deyip arabasını çalıştırdı. Bir an önce işe gitmek istiyordu. Yolda hızla arabasını sürerken, uzun yıllar sonra Kahire’ye gidecek olmanın heyecanını hissetti içinde. Burada rahat olsa da, o çölde yetişmiş bir çiçekti ve doğduğu yerleri özlemişti. Kendi kendine “gitmeyi düşündüğüne göre evliliği kabul ediyorsun ha! İmran” dedi kısık gözlerle gülümseyerek.

Yaklaşık bir saat sonra iş yerinin kapısında belirmişti genç adam. Bütün tek çocukların başına geldiği gibi o da aile işini devralmıştı. Babası Londra’ya ilk geldiğinde kuyumculuk yapmış zamanla işleri ilerletmişti ve İmran’ın da bu konuda aldığı eğitimle artık sadece altın satan bir dükkân değil tasarım ve satış yapan bir firma haline gelmişlerdi. İşini sevip sevmediği konusunda emin değildi, bildiği tek şey çok rahat olduğuydu sadece. İstediği zaman tatile çıkabiliyor, istediği saatte gelebiliyor, hatta gelmediği günler dahi sorun olmuyordu pek fazla. Galiba rahatlığından dolayı memnundu işinden.

Genç patronlar gibi o da bekâr çalışanların gözdesiydi ve bu durumdan fazlasıyla yaralanıyordu. Sekreterin masasının önünden geçerken göz kırpmayı ihmal etmemişti her zaman ki gibi. Böylelikle bütün gün İmran’ın etkisinde daha fazla çalışıp kendini ona kanıtlamaya çaba gösterecekti. Odasına girdiğinde kendi masasında oturan babasını görüp “baba! Neden buradasın, bir sorun mu var?” dedi refleksif olarak. “buraya gelmem için illaki sorun olması lazım galiba.” Dedi Latif Bey gözüne gözlüğünü takarken. İmran, “hayır yani lafın gelişi öyle sordum, istediğin zaman gel tabi.” Diyordu masanın önündeki koltuklardan birine yayılırken. Latif beyin yüzünde farklı ciddiyet vardı sözlerine devam ederken “oğlum, bunlar yeni sezon için hazırlanması düşünülen tasarım fikirlerinin dosyaları. Bu yıl geleneksel motiflerin işlendiği mücevherler talep görecekmiş. Mısıra giderken bu dosyaları incele ve oraya vardığında işimize yarayacak mücevherleri araştır. Kahire takılar açısından bir cennet gibi eminim güzel şeyler vardır.” Babasının susmasının ardından “ben tam olarak ne için gidiyorum Kahire’ye? İş için mi, eş için mi?” dedi İmran, babasıyla aynı ciddiyette. Latif bey oğlunun sözlerinden evlilikle ilgili kabullenişi fark edince keyifli bir şekilde “önceliğin eş ama ona bakman için iş de lazım.” Dedi. İmran pot kırdığını anladığında sözler uçup gitmişti çoktan, yinede istifini bozmadan “tamam. Akşam incelerim dosyaları.” Diyerek kısa bir cevap verdi.” Oda da işi biten Latif Bey koltuktan kalkıp ağır adımlarla ayrıldı oğlunun ofisinden. Kapıyı kapattıktan sonra keyfi yerine gelen yaşlı adam, kapıdaki sekreterin boş boş gülümseyen suratına bakıp odasına bir kahve yollamasını istedi. Müstakbel kayınbabası olacağını düşündüğü patronunun isteğini hemen yerine getirdi sekreter.

SAHRA!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin