8.bölüm

11.9K 471 4
                                    

SAHRA!
8. BÖLÜM
Yazar; Canan Takan


Latif Bey susmuş İmran’ın bu bilgiyi nerden aldığını merak ediyordu. İmran sorusunu yineleyince “evet ama sen nereden öğrendin?” diye cevapladı Latif bey tedirgin şekilde. Genç adam, “nereden öğrendiğim önemli değil asıl önemli olan neden Dubai’ye gitmek istiyordu ve benim bundan niye haberim yok?” dedi. Ansızın ve beklenmedik bir yerden gelen soru karşısında, Latif bey’in çok hızlı düşünmesi gerekiyordu. Aklına gelen ilk şey ise “okula kabul edilmedi!” demek oldu. Aldığı cevapla “okul mu?” diyen İmran pek bir şey anlamadığı için “ne okulu?” diye sordu babasına. Aradan geçen bir dakikalık zaman diliminde yaşlı adam konuyla alakalı birkaç şey düşünmüş ve ikinci defa aldığı soru karşısında “evet okul. Sahra Dubai’de bir okula başvurmuş. Ondan dolayı duymuşsundur.” Dedi konuşmayı kısaltmak istercesine fakat İmran’ın konuşmayı kısaltacağı yoktu ve tekrar devam etti sözlerine “geçen ay gidecekmiş neden gitmedi peki?” dedi.

Latif bey oğlunun söylediği bilgileri nerden öğrendiğini bir türlü anlayamıyordu, aklına gelen en kötü ihtimali dile dökerek “sen Sahra’yla mı konuştun?” diye sormuştu. Sorduğu sorunun cevabını almadan, yeni soruyla karşı karşıya kalan İmran bezgin bir tonda “hayır! Annem elime bir resim verip defetti evden. Zaten birbirimizi hiç görmemiş olmamız fazlasıyla tuhaf, bir de gelenekler çıktı başıma. Asıl mesele bu değil hem. Az önceki soruma cevap alamadım. Sahra neden gitmedi Dubai’ye? Yoksa amcam mı izin vermedi?” demişti. İmran’a sorduğu soruyla birazcık daha zaman kazanan Latif Bey hem rahatlamış hem de cevabını bulmanın sevinciyle “yok öyle bir şey! Okula üç defa başvurmuş ama kabul edilememiş. Son defasında kabul edileceğini düşündüğü için gidişine hazırlık yapmış ama yine olmamış. Sonra vazgeçmiş işte olan biten bu! Sen onu duymuşsundur.” Dedi. Son zamanlarda bütün aile yalan söylemekte uzman olmuştu evlilik planları yüzünden, bilhassa Latif bey.

Babasının söyledikleri karşısında içinden “nasıl bir okulmuş üç defa kabul etmemiş.” Dedi İmran. Ardından suskunluğunu bozarak “demek kabul edilmemiş. Bunu bilgiyi senden almam iyi oldu amcama sormak istemiyordum. İş konusunu da merak etme güven bana.” Dedikten sonra iyi geceler diyip kapamıştı telefonu. Latif bey bütün günün yorgunluğu haricinde oğluyla olan konuşmasının ardından ufak çaplı bir kriz geçirecek hale gelmişti. Hem yaşlı hem de kalp hastası olan adam cebindeki ilacını bir bardak suyla içtikten sonra daha fazla dayanamamış uykuya dalmıştı. İmran gecenin son bulduğunu ümit ederken kanepedeki ceketini fark edince fotoğraf aklına gelmiş ve o hızla yataktan doğrulup ceketi almıştı. Elindeki ceketle yatağına gelen İmran cebindeki fotoğrafı çıkarırken ılık bir heyecan basmıştı vücudunu. Ters duran resmin arkasından ne çıkacağı konusunda tek bir fikri yoktu. Yalnız başına oturduğu oda da heyecanına ortak olan tek şey beyaz duvarlardı. Zamanı geldiğini anlayınca gözlerini kapatıp fotoğrafı çevirirken “beni pişman etme. Bunca yolu sana geldim küçük cadı.” Dedi.

Gözlerini açtığında gördüğü karşısında yüzünde kocaman bir gülümseme oluşmuştu. Küçük cadı onu pişman etmemişti. Anılarındaki o ağlayan, saçları karman çorman kız çocuğunun aksine herkesin neden onu istediğini kanıtlayan bir güzellik vardı fotoğrafta. Değişmeyen iki şey vardı; ışıl ışıl kocaman gözleri ve gamzesi. Resme dalıp gitmişken çocukluğunda yaptığı Munzurluk gelmişti aklına. Şu an o öpücüğü vermiş olsaydı karşılık bile alabilirdi. Kim bilir! Başını yastığa koyan genç adam “farkında olmadan yaptığın çocuklukla kaderimizin bağlandığını kim bilebilirdi. Acaba sende hatırlıyor musun benim gibi.” Diye mırıldanıyordu. Karanlık bulutlar iyice ağılığını geceye verirken, yorgun olan İmran gözlerini kapamıştı çoktan. Yıllar sonra planlı bir evlilik, bir anı ve fotoğrafla Londra’daki hayatını bırakıp memleketine dönmüştü. Karanlık gecenin ardından gelecek olan gün onun için ne planlıyordu. Bunların hiçbirini bilmeden uyumuştu.

Diğer taraftan İmran’la olan konuşması beklediği gibi gitmeyen Ali öfkesinin verdiği enerjiyi yataktaki kadınla atmaya çalışıyordu. Düzenli metresi olan kadın, Ali’nin sinirinin sebebini anlamasa da yaşattığı zevkten fazlasıyla memnundu ve sorgulamıyordu. İstediği Sahra idi fakat alamamıştı bu yüzden ne evdeki karısı ne de ailesi umurunda değildi Ali’nin. Uzun süre efor harcayan Ali gece ilerlerken uyuya kalmıştı sevgilisinin koynunda.

Ay ışığı bütün ihtişamıyla Sahra’nın odasını aydınlatırken, yine uykuları kaçmıştı genç kızın. Evlilik konusu açılmadan önce birini sevmiş olsaydı belki de bunları yaşamayacaktı. Aslında birini sevmişti ne kadar özgür ruhlu bir kız olsa da zamanında birinden etkilenmişti… Hasan! Babasının eski ortaklarından birinin oğluydu. Uzun zaman önce onlar hala ortaklık ilişkileri hala devam ederken, evde verilen ziyafette görmüştü Hasan’ı. Ziyafet günü koşuşturarak odasından çıkarken eteği ayağına takılmış ve o sırada lavaboya giden Hasan’ın ayaklarının dibine düşmüştü. Hasan yerde duran Sahra’yı görünce yardım etmek için elini uzatmış, kızı kaldırdıktan sonra hemen elini çekmişti ama o küçük dokunuş genç kızın yüreğinde kıpırtılar oluşturmuştu. Birilerinin görüp yanlış anlama ihtimaline karşı çok fazla durmamıştı Hasan fakat etkilenmişti kız’dan. Genç kızı yerden kaldırırken gözleri tünelin sonunda beliren ışık misali parlıyordu Sahra’nın. Birbirlerini daha sonra birkaç kez daha görmüşlerdi bu tür yemeklerde ama sonrası tarih olmuştu. İşler yolunda gitmemiş ve ortaklık tatsız şekilde bitmişti. Sahra bir daha haber alamamıştı Hasan’dan fakat onu ilk gördüğü anı ara ara hatırlıyordu. Ay’ın siluetine bakarken gözünün önüne gelen anılarının ardından “keşke sen olsaydın.” Demişti Sahra.
Sabah uyandığında kendisini yatakta bulan genç kız, kendi mi gelmişti yoksa birisi mi getirmişti emin değildi. Tek bildiği kendini yüz yıl yaşlanmış gibi hissediyordu son günlerde. Konakta ne zaman ne olacağı belli olmuyordu her ihtimale karşı kafasını toplayıp sükûnetini korumaya çalışarak derin bir nefes aldı. Ayağa kalkıp boy aynasından kendini görünce “duşa girsem iyi olacak.” Dedi ve banyonun yolunu tuttu.

Giyeceği kıyafetleri önceden hazırlayıp giderdi hep. Yine aynı şekilde yaptıktan sonra ılık suyun altına attı kendini. Kahire fazlasıyla sıcaktı ve bu havada sıcak suyla duş çekilmezdi. Su tüm vücudunu yıkayıp akarken gevşiyor, gevşedikçe rahatlıyordu genç kız. Banyoda işi bitip çıkarken biraz da olsa iyi hissediyordu kendini. Zümrüt yeşili uzun, dantel görünümlü elbisesini giyip, saçlarını kuruttuktan sonra aşağı inmek için hazırdı. Öğrendiği ve yaşadığı şoklardan sonra normal bir gün geçirmeyi umuyordu.

1 hafta sonra

İmran günlerini araştırma ve keşifte geçirmiş, Sahra’yı görmek istese de bir şekilde kendine engel olmuştu ta ki babasından telefon gelene kadar. Latif bey oğlunu Londra’ya çağırmıştı. Babasının sözlerinin ardından “buradaki tüm işlerim bittikten sonra gelsem daha iyi olmaz mı?” demişti fakat durum ciddi olduğu için Latif bey’den izin alamamıştı. Babasıyla olan görüşmesinin üzerinden çok geçmeden telefonunun sesiyle elini cebine atan İmran, arayanın amcası olduğunu görünce bekleme yapmadan açtı telefonu. “efendim amca!” diyince Muslim bey söze girerek “oğlum nasılsın? İki gündür hiç ofise gelmedin. Bir sorun mu var?” dedi babacan sesiyle. Aldığı soruların ardından “iyiyim amca. Yeni ürünler için araştırma yapıyordum o yüzden uğrayamadım.

Sorunum yok ama sana söylemem gereken bir şey var. Benim Londra’ya dönmem gerekiyor.” Dedi. Muslim Bey’in durumdan haberi vardı ve İmran’dan sonra “biliyorum oğlum. Babanla konuştum dün. Geldiğinden beri otelde kalıyorsun. Yarın akşam sen gitmeden evde senin için davet vereceğim. Bir sürü insan, akraba geldiğini biliyor, şerefine verilecek bir ziyafet şart!” dedi karma karışık olmuş duygularıyla. İmran’ın amcasından gelen altın fırsatındaki teklifi reddetmeye niyeti yoktu nitekim kabul etti de “tabii ki amca seve seve gelirim.” Demişti. Genç adam kabul etmişti etmesine ama Sahra yüzünden huzursuz olan Muslim Bey pekte mutlu değildi bulunduğu durumdan. Hafta boyunca defalarca evden kaçıp İmran’a her şeyi anlatmaya çalışan Sahra ile uğraşmıştı ve şimdi kendi ağzıyla çağırıyordu yeğenini. Çevresine karşı mahcup kalmayacağını bilse düğüne kadar eve adım attırmazdı ama insanların ağzına daha fazla malzeme vermek istemiyordu. İmran’ın daveti kabul etmesinin ardından lafı daha fazla uzatmadan telefonu kapattı.
İmran tüm günü dükkânlarda takı araştırması yaparak geçirmiş, çöl sıcağından fazlasıyla bunalmıştı. Kahire’ye geleli bir hafta olmuştu ve düğün gittikçe yaklaşıyordu.

Birçok arkadaşından duyduğu düğün öncesi stresini üzerinde hissetmeye başlamıştı. Kendini yatağa attığı sırada komodinin üzerindeki Sahra’nın fotoğrafını görüp eline aldı “yarın büyük gün küçük cadı. Demek yıllardır beni bekliyordun. Eğer beni öpmeye kalkarsan bu sefer karşılıksız kalmaz.” Dedi gülmeye benzer bir kıkırdamayla.

Gün boyunca çok dolaşmış, onlarca insanla konuşmuş ve fazlasıyla yorulmuştu ama neredeyse en güzel parçaları bulmuştu keşif sırasında bu yüzden mutluydu. Odasına girer girmez açtığı klimanın karşısında geceye kapamıştı gözlerini.
Konakta gece sessiz ilerliyordu. Muslim bey eve gelişinin ardından yengesini ve eşini alıp, sessiz sakin kimsenin olmadığı bir yere çekilmişti. Ertesi gün evde hazırlıkların yapılması için Hasina ve Melike Sahra’yı alıp teyzesinin evine gideceklerdi. Muslim bey yapılması gerekenleri söyledikten sonra “aman ha! Bu kadar zaman işleri idare ettik yarın bir sorun çıkmasın. Dediklerimi harfiyen yapın.” Dedi gür sesiyle. Yapılması gerekenleri anlayan bayanlar bulundukları yerden ayrılmak için hareket ettiler zira Sahra yokluklarını fark edip şüphelenebilirdi. Vaktin epeyce ilerlemiş olduğunu görünce en iyisinin odalarına çekilmek olduğuna karar verdiler çünkü yarın için bolca enerjiye ihtiyaçları olacaktı.

Güneş yüzünü göstermeye başlarken konakta yaşam belirtisi veren kıpırdanmalar başlamıştı. Hizmetçiler sabah kahvaltısı için mutfakta hazırlık yaparken Hasina da onları kontrol etmek için uyanmıştı. Avlunun ortasında kızıyla olan tartışmadan sonra bütün çalışanlar öğrenmişti evliliğin zoraki olduğunu. Bundan dolayı ne kadar rahatsız olsa da istediklerini rahatça dilde getireceği için de memnundu. Mutfak kapısından içeri girdiğinde çalışanların başında duran kâhyayı görüp yanına çağırdı. “kâhya efendi bu akşam İmran’ın şerefine davet verilecek. Gereken bütün hazırlıkları yapın ve hiçbir masraftan kaçınmayın. Yalnız Sahra’nın hazırlıklardan haberi olmasın gizlice yapın. Ben bütün gün dışarıda olacağım o yüzden hazırlıklardan sen sorumlusun. En ufak bir hata olursa senden bilirim ona göre.” Dedi karşısındaki ellerini bağdaştırmış adama. Tüm emirleri alan adam “emriniz başım üstüne. Siz merak etmeyin hanımım, tam istediğiniz gibi yapacağım her şeyi.” Dedikten sonra Hasina ayrıldı mutfaktan ve kâhya aldığı emirleri aynı şekilde çalışanlara söylüyordu. Özellikle de Sahra’nın bilmemesi konusunda uyarıyordu çalışanları. Evdeki hareketlilik devam ederken Sahra uyanmış odasının geniş balkonunda duruyordu. Ne kadar uyuduğunu bilmiyordu fakat bildiği tek şey normal hayatından uzaklaşmıştı. Evden kaçma çabaları her seferinde buhar olup uçmuştu. Gündüz çıkmaya çalışması söz konusu dahi değildi. Babasının verdiği emirler yüzünden kapıdaki adamlar burnunu çıkarmasına bile izin vermiyordu. Elini mermer sütunlara dayayıp başını hafif gökyüzüne kaldırarak “Allah’ım bir mucize ne olur. İmran’la konuşabileyim.” Dediği sırada kapı tıklaması duydu.

Balkondan ayrılıp odasına girince karşısında yengesini gördüğünde tuhaf hissetti biraz. Ardından havalı bir tavırda “ niye geldiniz buraya? Ne istiyorsunuz yine?” dedi. Melike hanım karşısındaki kızın içinde bir hala çocuk olduğunu çok açık görüyordu bu yüzden tavrını pek de önemsemedi “hazırlanman gerekiyor. Öğleye doğru teyzenlere gideceğiz, arayıp davet etmişler.” Dedi. Kadının cümlesinden sonra biraz afallayan Sahra “şimdi biz dışarı mı çıkacağız? Ev hapsindeyim ya.” Dedi. “evden yalnız başına çıkmana izin yok ama biz varken çıkabilirsin.” Diyerek tekrar söze girdi Melike.

Fırsatın ayağına geldiğini gören genç kız “tamam tamam hemen hazırlanacağım.” Dedi sevinçle. Melike odadan çıkınca “Allah’ım dua’ma bu kadar çabuk cevap vereceğini bilseydim, evliliği tamamen iptal etmeni isterdim.” Dedi. Pazarlık yapmayı bırakıp hazırlanmaya koyuldu. Kahvaltı hazır olduğunda onunda işi bitmiş merdivenlerden büyük salona gitmek için iniyordu. İçi içine sığmıyor hemen evden çıkıp İmran’ı bulup tüm gerçekleri anlatmaya can atıyordu. Melike hanım oğlunun Sahra’yı sevdiğini söylemişti ama o sevmiyordu. Yıllardır batıda büyüdüğü için kendisini anlayacağını düşünüyordu genç kız.
Yemek faslı bitmiş, her zamanki gibi Muslim bey işine gitmişti. Melike hanım hazırlanırken, Hasina son bir kez mutfağa göz atıp her şeyden emin olunca çarşafını giymek için odasına gitti. Geri döndüğünde Melike ve Sahra kapıda onu bekliyorlardı. Daha fazla oyalanmadan yanlarına gidip evden ayrıldılar.

Teyzesinin evine vardıklarında meraklı kuzeni Elif, kızı kaptığı gibi odasına götürmüştü. Hasina hanım uzun süredir görmediği kız kardeşine sarılıp hasret giderdi biraz ve ardından üçü beraber oturma odasına geçtiler. Evlilik planları yüzünden günden güne herkese açıklama yapmak zorunda kalan Hasina durumu kardeşine de anlatmak zorunda kalmıştı. Ablasının zor durumda olduğunu fark edince memnuniyetle kabul etti tekliflerini. Kuzeni Elif, kızı esir almış, magazin muhabiri gibi soru yağmuruna tutmuştu. Sahra kıza iyi davranıp onun vesilesiyle dışarıya çıkmayı planlıyordu ve özgürlük. Akşamüzeri yavaş yavaş ayaklanmıştı Hasina Hanım. Sıkı sıkıya tembihliyordu kardeşini “ağzından bir şey kaçırma ne olur yoksa günlerdir olan uğraşımız tuzla buz olur.” Diyordu diğer yandan. Annesinin gideceğini öğrenen Sahra salona gelirken içinden sövüyordu kuzenine. Saatlerce başını şişirdikten sonra hiçbir fayda sağlamamıştı Sahra’ya. Kapı önünde duran annesinin yanına gelip çarşafını almak için vestiyere uzanınca teyzesi “sen bu akşam burada kalsana kızım. Uzun zamandır gelmiyorsun zaten.” Dedi. Bir eli askıda, gözü teyzesinde kalan kız, annesinin ne diyeceğini merak ediyordu. “eve gitmemiz lazım başka zaman.” Diyen Hasina hanımın aksine Melike Hanım “kalsın canım ne olacak. Sonra şoför getirir.” Dedi.

Duydukları karşısında neredeyse müstakbel kayınvalidesine sarılacaktı Sahra. “peki, madem kalsın ama gece dönsün.” Dedi Hasina kızını şüphelendirmemek adına.
Annesi ve yengesi evden ayrıldıklarında olanlara inanamıyordu Sahra. Allah tarafından şans mı gelmişti üzerine bilmiyordu ama sonuçtan memnundu.

Hasina eve vardığında tüm hazırlıklar bitmişti ve akşam olduğu için birer ikişer evlerin lambaları yanmaya başlamıştı. Çok geçmeden misafirler eve teşrif etmeye başlamıştı. Eş dost, akraba gelmeye devam ediyordu. İmran otelde tıraşını olmuş hazırlığını yapmış erken olduğu için gitmeden önce çarşıda son turunu atmak ve siparişini almak için kapıdaki taksiye yönelmişti. O sırada teyzesinde olan Sahra herkesin sofrada olduğunu fırsat bilip lavaboya gitmek için müsaade istemişti. Kapıdan çıkmadan önce son bir defa arkasına bakıp herkesin yemekle meşgul olduğunu görünce yönünü sağ tarafa çevirip çıkış kapısına doğru ilerlemeye başladı. O saatte çalışanlar da yemek yediği için rahat bir şekilde kapıya kadar gelmişti fakat dışarıda duran korumaları görünce köşedeki duvarın dibine geçip “kahretsin bunlar hala burada mı?” dedi. Ters köşede duran duvara bakıp “sanırım bunu yapmam gerekecek.” Diyip hafif çökmüş karanlıkta diğer duvarın dibine geçti.

Son bir kez etrafa baktıktan sonra çarşafını az yukarı çekip bahçe duvarı ile evin duvarı arasındaki boşluğa girip iki elini duvara yasladıktan sonra yukarı doğru çıkmaya başladı. Çocukluğundan beri böyle şeyler yapmadığı için zor geliyordu çıkmak ama sonunda başarıp duvarın tepesine çıkmıştı. Yönünü dışa doğru çevirip derin bir nefes aldıktan sonra aşağı baktığında gözleri kocaman açılmıştı. Duvar çok yüksekti ve atlarsa incinebilirdi. Kararsız kalmış beklerken Elif’in sesini duydu. Kendisini aramaya çıktığını anlayınca “ya buradan atlarsın ya da bir daha bu şansı yakalayamazsın. Korkacak ne var atla işte.” Diye kendine telkinler verirken yaklaşan sesle birlikte gözünü kapatıp “bismillah” diyip attı kendi aşağıya. Yere düşünce canı acıdığı için ufak bir çığlık atmıştı. Ortalık sessiz olduğu için korumalar duymuştu bu çığlığı. Hemen sesin geldiği yöne giden adamlar, ayağa kalkmış gitmeye çalışan kızı görünce “kaçıyor!” diyerek diğer iki adama seslendi. Arkasındaki adamları gören Sahra tabana kuvvet kaçmaya başladı. Kestirme yollardan çarşıya girip kalabalık arasında izini kaybettirecekti sonra taksiyle direk otele. Düşerken bacağını yaralamıştı ama ilgilenecek vakti yoktu tabana kuvvet koşarak ana caddeye çıktı. Peşinden gelen adamlar ikiyken beş olmuştu. Sağdaki ilk ara sokaktan giren Sahra çarşıya ulaşmıştı sonunda. Akşam serinliğinde insanlar dışarı çıktığı için çok kalabalıktı. Sahra olağanca gücüyle koşuyordu çarşıda ve küçük bir hediyelik eşya tezgâhını devirmişti şimdiye kadar. İmran babası için çarşıda sipariş ettiği tespihi almış kuyumcudan çıkmıştı. Ağır adımlarla ilerlerken hediyesine bakmak için elindeki kutuyu açıyordu.

Evden kaçan Sahra hızını düşürmeden koşarken peşinden gelen adamlara bakmak için arkasını döndüğünde birine çarptı. O kadar sert çarptı ki anında yere kapaklandı kız. Nefes nefese kalmış ayakta duran adama bakmak üzere başını kaldırdığında gördüğü kişi İmran’dan başkası değildi.

8.bölüm sonu

SAHRA!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin