35.bölüm

8.2K 375 22
                                        

ÖNEMLİ:sonunda bölümlere fotoğraf eklemeyi öğrendim :D facebookta hikaye bölümlerinde paylaştığım bütün resimleri (eski-yeni) kendi bölümlerinin multimedta kısmına ekledim. bu  resimler bölümleri yazarken karakterlerin aklımdaki hallerine en yakın fotoğraflar, bölümün geçtiği mekan, karakterlerin giydikleri yada o bölümde olacak bir sahneden kesitler barındırabilir. yani tüm bu saydığım ihtimallerin dahil olduğu multimedyalar daha önce paylaştığım bölümlerden esintiler içermektedir ve gelecek bölümlerde içermeye devam edecektir. keyifli okumalar.

Günlük bitene kadar Sahra pek çok yeni şey öğrenecek gibi görünüyordu. Üstelik bu ortağının oğlu kim olabilirdi ki! Biraz düşünüp kimden bahsettiğini ve yılları karşılaştırınca aklının ucundan dahi geçmeyecek isimler ortaya çıkıyordu. Sahra’nın isim bulmak için çok fazla uğraşmasına gerek kalmayacaktı zira birkaç sayfa ileride ablasını etkileyen gencin adı yazıyordu.
Ablasının günlükte bahsettiği isimsiz şahsın kim olduğunu bulma merakıyla diğer sayfaları dikkatli gözlerle inceleyen Sahra yaklaşık on sayfa sonrasında aradığı kişiyi bulmuştu. Kader gerçekten tuhaftı, tüm yaşananları pamuk ipliğiyle birbirine bağlayıp dengede tutuyordu.

11 Nisan
“Onu ilk görüşümün üzerinden bir hafta geçmişti. Arada sırada aklıma düşse de dikkatimi başka yönlere çekmeye çalışıyordum çünkü evlilik için günlerim sayılıyken gönlümde başkasına yer açamazdım hem de olmayacağını bile bile. Ama gel gör ki yaşayacaklarımızı önceden belirleme gibi bir lükse hiç sahip olamadık, olmayacağız. Niçin mi böyle söylüyorum? Elbette bir sebebi var. Akşamüzeri ben odamdayken babam ortağı ve onun oğluyla beraber eve gelmişler. Bu durumdan habersiz olan ben şalımı örtmeden belime kadar açık olan saçlarımla mutfağa su içmeye gittim. Herkes telaşla yemek hazırlama derdinde olunca neden böyle olduklarını sordum. Kâhyanın verdiği “babanızın misafiri var.” Cevabı aceleyle odama gitmem gerektiği sinyallerini verdi. Eğer yabancı biri beni başı açık görürse kimse hoş karşılamazdı. Hızla kapıdan çıkarken sol taraftan gelen biriyle çarpışmam bir oldu. Öyle filmlerdeki gibi yere düşmek üzereyken belimden kavrayan olmadı ama karşımdaki kişi kolumu sıkıca tuttu yere sert bir iniş yapmamam için. “iyi misiniz?” diye sorduğunda evet demek için kafamı kaldırdığımda geçen hafta gözlerine baktığımda beni heyecanlandıran kişi gözlerimin içine bakıyordu. Şaşkınlıkla birlikte birçok duyguyu yaşarken ağzım mühürlenmiş gibi ne iyiyim ne de kötüyüm diyemedim. Zaten fırsat kalmadan kâhyanın sesini duyunca kolumu bıraktı. “hasan bey bir şey mi istemiştiniz?” diyen kâhyaya “ellerimi yıkayacaktım.” Diyip peşi sıra lavabonun yolunu tuttu. Ben ardından bakarken omzunun üzerinden ardında kalan bana baktı. Saniyelik bir bakıştı fakat benim için çok şey ifade ediyordu. Ben normal hayata dönüp odama çıktım ve evden ayrılana kadar görmedim onu çünkü misafir sayısı az olduğu için kimse benden yardım istememişti, kendi başıma gidersem dikkatleri üstüme çekecektim. Her ne kadar birilerinin benden yemek servisinde yardım istemesini umsam da olmadı. Olsun, adı Hasan’mış en azından bunu öğrendim.”

Gözlerinin iliştiği isme inanamıyordu. Ablasının Hasan’a ilgi duymuş olabileceğinin ihtimalini dahi aklına getirmemişti Sahra, bu günlüğü okuyana kadar. Üstelik kendiside zamanında Hasan’a karşı duygular beslemişti. Ya defteri bulmamış olsaydı, ya Hasan’la aralarında bir şey olsaydı. Düşüncesi bile tüylerini diken diken ederken yok yere İmran’la arasına ördüğü duvardan dolayı kendini sorumlu hissediyordu. Edibe yüreğinden geçen gerçekleri Sahra’ya biraz olsun belli etmiş olsaydı aylarca kendine eziyet etmek yerine sevdiği adamla mutluluğu yaşayabilirdi. Sayfalara dökülmüş her cümle Sahra’nın yüreğindeki günlüğü de açığa çıkarıyordu. Genç kız İmran’dan önce kaptırmıştı yüreğini ona fakat vicdan azabı da aşkı kadar ağır bastığı için hep geri adım atmıştı. Şimdi kime kızmalıydı? Körü körüne yeminine bağlı kalan kendisine mi yoksa sonsuz güven duyduğu ablasının tüm gerçekleri saklayışına mı? 

Genç kız gün yüzüne çıkan gerçekleri sindirmeye çalışırken saatin epey ilerlediğini gören İmran odasına çıkmak üzere salondan ayrıldı. Üst kata çıkıp kapıyı yavaşça açtığında Sahra’nın elinde bir defteri okuduğunu gördü. Kapıyı kapatıp yanına doğru ilerlerken “ne okuyorsun?” diye sorunca aniden panikleyen kız defteri kapatıp “hiç! Önemli bir şey değil.” Diyerek çekmeceye koydu. Gördüğü tepkiye şaşıran İmran “emin misin? Rengin attı birden.” Dedi doğal olarak. Gülümseyerek ayağa kalkan Sahra “eminim. Sorun yok sadece dalmışım, boş bulundum.” Diyerek İmran’a yaklaştı. Yemekte çocuk konusu açıldığı için farklı davrandığını düşünen İmran konuyu uzatmadı. Karısının ellerinden tutarak “bugün çizim yapacaktın ne oldu? İçine sinen tasarımlar çıkarabildin mi?” dedi. Her zaman ki gibi gözlerinin içi gülüyordu Sahra’ya bakarken. - Hiçbir çaba sarf etmeden kendisini olduğu gibi seven bir eşe sahip olduğu için ilk defa şükretme gereği hissetti.- “tasarım mı? Nerde o günler saatlerce karaladım durdum, doğrusunu söylemek gerekirse pek elle tutulur çizimler çıkmadı.”… “büyük hayal kırıklığına uğradım.” Diyen İmran “bütün gün tek bir model bile çıkaramadın mı?” diyerek de ekledi. Az önceki güler yüz tamamen kaybolmuş, soğuk bir adamla konuşuyordu Sahra. Ne diyeceğini kestiremeyen kız “ben, şey yani kafamı toparlayamadım.” Diyince İmran “ne demek kafamı toparlayamadım! Okul ödevi değil bu! Çizim yapmak, özgün tasarımlar çıkarmak ciddi iştir. İleride proje yapmaya kalkarsan kafamı toparlayamadım mı diyeceksin?!” diyerek sert çıktı. Sahra süt dökmüş kedi gibi İmran’ın gözlerine bakarken genç adam daha fazla dayanamayıp “sen böyle bakınca suç işlemiş gibi hissediyorum.” Dedi gülerek. Sahra “anlamadım!” diye karşılık verince “sadece şakaydı. Bir anda mükemmel işler beklemiyorum senden .” dedi genç adam. 
Sinirleri bozulan Sahra “benim espri anlayışıma laf ediyorsun ama senin de aşağı kalır yanın yok!” diyip tepkisini dile getirince “ben gayet iyi espri yaparım küçük cadı ama saatlerce amcam ve babamla oturunca bu hale geldim.” Dedi İmran. Son sözleri güldürmüştü Sahra’yı. 

Gündüzün bunaltan sıcağının ardından gece yağmuru kendini göstermişti. Yataklarında birbirlerine uzak mesafelerde uzanmış olan çift uykuya dair en ufak belirti göstermiyordu. İmran yastığını yatağın başına doğru koyup sırtını yaslamış uzaklara dalmıştı. Düşündüğü bir şey yoktu aslında öylesine boşluğa bakıyordu sadece. Hemen yanında uzanmış olan Sahra yüzü İmran’a dönük, bir kolunu başının altına koymuş, günlüğün ilerleyen sayfalarında daha neler olabileceğini tahmin etmeye çalışıyordu. O sırada karısına bakan İmran “uykun yok mu?” diye sordu sessizce. Sahra konuşmak yerine başını hayır der gibi salladı. Yorganın üzerinde duran genç kızın eli İmran’ın elinin sıcaklığıyla buluşunca, başını yukarı çevirip baktı. Bir süre sadece seyretti, ardından yanına doğru yaklaşıp başını göğsüne yasladı. Kalbinin sesini duyduğu adamın kokusuna, gülüşüne, yanağında oluşan gamzesine, sıcaklığına, en önemlisi karakterine öylesine alışmıştı ki, dünya üzerinde en iyi hissedebileceği tek yer onun yanıymış gibi geliyordu. “İmran?” diyerek uyanık olduğundan emin olmak istermiş gibi soran Sahra, saçlarına konulan öpücükle istediği cevabı aldı. “evli olduğumuz süre boyunca hiç vazgeçmeyi düşünmedin mi?” diyerek sorusunu sordu genç kız. “vazgeçmek derken?” … “yani en başından beri sana karşı olan tutumum hep sertti ama sen hiçbir zaman yanımdan ayrılmadın. Neden vazgeçmedin? Üstelik etrafında sana gelmek için sabırsızlanan kadınlar varken.” Diyen Sahra’nın içindeki merak gözlerine yansıyordu ve İmran bunu görebiliyordu. Genç adam gülümseyerek “soruna cevap vereceğim ama kimmiş o beni isteyen kadınlar önce onu öğrenelim.” Dedi. Sahra şahsını görmekten rahatsız olduğu kadının adını ağzına alarak “Anessa’dan bahsediyorum, başka kim olabilir.” Diyince İmran karısının gözlerine bakarak “nerden vardın bu kanıya?” dedi şaşkınlıkla. Sahra “Londra’da verilen davette söylediklerini duyan normal akla sahip herkes onun seninle ilgilendiğini anlardı.” Dedi hızlıca… “o zamanlar beni o kadar umursayıp dikkat ettiğini bilmiyordum sevgili karıcığım.” Diyerek imada bulunan İmran sözlerine devam edip “aslına bakarsan doğru anlamışsın. Anessa ve ben uzun zaman önce beraberdik, sonra kötü bir ayrılıkla yolumuzu ayırdık yani benim için bir önemi yok artık.”… “ama seninle aynı projede, aynı yerde çalışıyorsunuz.” … “babamın işleri işte aramızda olanlardan haberi olmadığı için projede yer almasına izin vermiş.”… artık hiçbir önemi olmamasına rağmen kadınlık dürtüleri Sahra’yı rahat bırakmamış yeni sorular sokmuştu aklına. “nasıl yani aranızda olanlardan amcam ve yengemin haberi yok muydu?” diyerek aklındakini dile getirdi hemen. İmran eski konular hakkında konuşmak istemediği için “şimdi oturup sana eski sevgilimle bir zamanlar aramızda geçenleri anlatmamı mı istiyorsun?” diyip rahatsızlığını dile getirdi. Gözlerini İmran’ın gözlerine diken Sahra “ben dinlemekten rahatsız olmuyorum da sen anlatmaktan mı rahatsız oluyorsun İmran Bey! Hem geçmişte kaldıysa kolayca anlatabilmen lazım… Dediğim gibi ‘geçmişte kaldıysa’ eğer, şimdi sorumun cevabını alabilir miyim?” diyerek konuşmaya zorladı sevgili kocasını. İmran anlatacaktı elbette çünkü kendisini tamamen fetheden küçük cadıya hayır demeye alıştıramamıştı dilini. Lafa nerden gireceğine karar verdikten sonra tek tek anlatmaya başladı. “biz üniversitede tanışmıştık, şuan senin gittiğin okulda yani. Aynı sınıftaydık işte arkadaş çevrem içindeydi, iyi anlaşıyorduk sonrası sevgili aşamasına geldik.”… “peki neden ayrıldınız?”… bu soru karşısında bir süre sessiz kaldı İmran fakat artık Anessa’yı aşmış olduğu için ayrılıklarını anlatmaktan da rahatsız olmamalıydı. Tekrardan söze girip “beraber New York’a gitmiştik. Altı ay için, döndüğümüzde kendi koleksiyonumu oluşturacaktım. Londra’ya dönüşüme sayılı günler kala beni aldattığını öğrendim hem de dergilerden. Yanlış bir kanı olsa da Anessa’nın çocukluğunda yaşadıklarından dolayı hep sadık bir eş olacağını düşünmüştüm ama yanılmışım. Tek istediği kendini garantiye alacak zengin bir kuklaymış meğer. Benden daha iyisini bulunca bir saniye bile düşünmeden yanında babası gibi duran adamın birine gitmiş. Kısacası aldatılan erkek hikâyesi… Babamların neden bilmediğine gelince… Çünkü evlenmeyi düşünüyordum ama Anessa’nın farklı bir dinden olması sıkıntı yaratacaktı. Bu yüzden kendi ayaklarımın üzerinde durduktan sonra onları ikna etmeyi düşündüm fakat gerek kalmadı zaten.”… genç kız öğrendikleri karşısında fazlasıyla şaşırmıştı zira İmran’ın aldatılabileceği aklının ucundan dahi geçmemişti çünkü onun gözünde kocası mücevher gibiydi, hiçbir şekilde kıyaslanamazdı. Diğer yandan Sahra’nın farkında olmadığı şey ise Aşk’ın tam olarak böyle bir duygu olduğuydu. Seven kişiye sevdiği mükemmel, kusursuz gelirdi. 

İmran’ın söylediklerinden sonra soru sormak istememesine rağmen dürtüleri rahat bırakmıyordu Sahra’yı. Anlatılanların ardından geriye kalan tek soruyu sormak için dudaklarını araladı. “benimle evlenmeye nasıl karar verdin?”… “hatırlıyor musun bilmiyorum ama biz Londra’ya taşınmadan önce senle oyun oynamak zorunda kalmıştım. Babam evlilikten bahsettikten sonra o anıyı hatırlamıştım. Seni görmek eğlenceli olacaktı ama Kahire’ye asıl geliş sebebim seninle konuşup evlenmek istemediğimi açıklamak olacaktı. Tabi bize yapılan planı bilmiyordum konağa geldiğimde annem direkt otele yolladı beni. Giderken elime tutuşturduğu fotoğraf beni seninle evlenmeye ikna etti.” “ ne fotoğrafı?”… “senin fotoğrafın… 

Gördüğüm anda hissettiğim tek şey hayatımda isteğim kişinin kesinlikle sen olduğuydu. 21. yüzyılda bir fotoğrafa bakarak evlenmek pek akıl işi görünmüyor biliyorum ama zaten aşk kalpten gelmiyor mu?” diyen İmran Sahra’nın dikkatle bakan gözlerine bakıp “ne oldu?” dedi. “bir gün bunları söyleyeceğimi tahmin bile etmezdim fakat şunu bilmeni istiyorum, iyi ki benden vazgeçmemişsin yoksa kendi içimde büyüttüğüm bir mesele yüzünden âşık olabileceğim tek adamı kaybedecektim. Sana yaşattığım tüm zorluklar için özür dilerim.” Diyişinin ardından İmran’ın bahsettiği anının hatırlatmasını yapmak isteyen Sahra dudağının kenarında aynı yeri öperek “burası mıydı?” dedi. “hatırlıyor musun yani?” diyerek şaşkınlığını ifade eden İmran’a gülerek “senin kadar erken değildi ama hatırladım.” Dedi genç kız. 

Birbiri ardına açılan konularla uyuya kalan çift belki de ilk defa gerçek anlamda uzun uzun sohbet etmişlerdi. Önceki günün aksine İmran daha erken uyanmıştı. Karısının, sevdiği kadının başını göğsünde hissetmeyi aylardır istiyordu ve sonunda isteği gerçekleşmişti. Anın tadını çıkarmak için kıpırdamadı bir süre fakat duvarda asılı olan saat projeye sayılı günler kaldığını ve kalkıp çalışmaya devam etmesini söylüyordu. Yavaşça Sahra’yı kollarından çıkararak üzerini örtüp elini yüzünü yıkamak için lavaboya yöneldi. Kapıya doğru ilerlerken sağ tarafında duran masanın çekmecesine ilişti gözü. Sahra dün telaşla bir defter koymuştu oraya. Gidip bakmayı düşündü fakat iyi bir fikir olup olmadığına karar veremediği için vazgeçip ilk işini yapmaya gitti. 

Kapının sesiyle uyanma belirtileri gösteren Sahra yavaş yavaş kendine gelip İmran’ı yatakta göremeyince duyduğu su sesiyle banyoda olduğunu anladı. Güzel geçen gecenin sabahında mutluluk tenine yansımıştı sanki. İmran’la konuşmak, kendi ağzından onu dinlemek hoşuna gitmişti. Birazdan sevdiği adam iş için evden çıkacaktı, gitmeden önce ona bir şeyler hazırlamak ve baş başa kahvaltı yapmak istiyordu. Bunun için öncelikle üstünü değiştirmesi ardından kimseye görünmeden mutfağa gitmesi gerekiyordu. 

Londra
Önceki gün Anessa’ya duygularını açan Ali evinde kanepede uzanmış tavanı seyrederken telefonu çaldı. Cam sehpanın üzerindeki telefonunu alıp aramaya cevap verdi. Hattın diğer ucundaki kişi küplere binmiş olan babasıydı, bir sürü laf söylüyordu. Adamın tüm sinirinin sebebi oğlunun yabancı bir gelin getirmesi üstelik bu kişinin başka bir dine mensup olmasıydı. “sen kim olduğunu sanıyorsun! Bu evliliğin olma ihtimali gece güneşin doğmasından farksız. Her yaptığına sessiz kaldım ama bunu kabul edemem, senin yüzünden itibarımı ayaklar altına alamam! Anladın mı? Oradaki bütün saçmalığa son verip ilk uçakla Kahire’ye dön. Hemen!” babasının nutuklarını dinledikten sonra ağzını açmayan Ali, telefonu kapatıp aynı yerine koydu. Saatler ilerliyor, Ali’nin eli kolu bağlı oturmaya sabrı azalıyordu. Yerinden kalkıp askıdaki ceketini alıp kendini dışarı atan genç adamın gideceği yer belliydi. Her defasında vazgeçen taraf olmayacaktı, artık gidebildiği yere kadar gitmek istiyordu. Çok geçmeden soluğu tekrar Anessa’nın kapısında aldı. Dairesinin önüne geldiğinde kapıyı çalmakta tereddüt etti birkaç dakikalığına fakat sonra cesaretini toplayıp zile bastı. Binaya girmeden önce ışıklarını yanık gördüğü için Anessa’nın evde olduğuna emindi. Kapı açılmayınca tekrar bastı zile ve Anessa’nın “geliyorum” diyen sesini duydu. Dürbünden kim olduğuna bakmadan direkt açmasını umuyordu aksi takdirde uzun süre kapıda bekleyecekti. Yemek siparişinin geldiğini sanan Anessa hemen kapıyı açıp yeniden Ali ile karşılaştı. Genç kadın tam kapıyı kapatacakken “dur, dur kapatma!” diyerek eliyle engel olan Ali içeriye girebilmek için Anessa’yı ikna etmeye çalıştı yeniden. En son “biraz konuşalım söz veriyorum bir daha çıkmayacağım yoluna.” Diyince belki kurtulabileceğini düşünen Anessa içeri girmesine izin verdi. Anessa’nın peşi sıra salona gelen Ali, genç kadının çaprazındaki koltuğa oturarak söyleyeceği kelimeleri seçmeye çalıştı. Anessa sessizliğe dayanamayıp “ne söyleyeceksen söyle sonra hemen git buradan!” dedi Ali’ye. “bak! Ne söyleyeceğimi bilmiyorum. Aklımda ve kalbimde olan tek şey otelde yaşananlardan dolayı üzgün olduğum ve senin geçici bir heves olmadığın. Sen benim için bir geceliğine beraber olup ertesi gün kenara koyabileceğim biri değilsin. Eğer öyle olsaydı şuan karşında oturmuş senden bir şans istemek yerine başka kadınların yanında olurdum. Karşında böyle konuşuyorum çünkü biliyorum ki seni bağlayan sevgi sözcükleri değil, gerçek cümlelerdir. Sadece yanımda olmanı ve benimle mutlu olmanı istiyorum. Senin bana vereceğin küçücük olumlu bir cevapla herkesi karşıma alabilir, her şeyi feda edebilirim.” Diyen Ali Kahire’de aldığı ve hala cebinde duran kutuyu çıkardı. Tek kelime etmeden dinleyen Anessa geldiğinden beri ilk defa Ali’nin gözlerine baktı. Kahire’den dönmeden önce yüzük almıştı genç adam, elinde sağlam bir kanıtla Anessa’yla görüşürse ikna olabileceğini düşünmüştü. Usulca kutuyu açarken neler olabileceği hakkında düşünmeyi bırakmıştı. İçinden çıkan parlak taşlı yüzüğü görünce donup kalan Anessa ağzından çıkacakları yutuvermişti. Bir kutuya bir Ali’ye baktıktan sonra “bunun ne demek olduğunu biliyorsun değil mi?” dedi. Evet diyerek başıyla onaylayan Ali “kalan hayatımı seninle geçirmek istiyorum, her sabah uyandığımda yanımda seni görmek istiyorum ve bunun için gerekirse her şeyi feda edebilirim.” Diyip derin bir nefes aldıktan sonra “Benimle evlenir misin?” diyince hala yüreğinde öfke barındıran Anessa “gerçekten her şeyi feda edebilir misin?” diye sordu. Niçin böyle dediğini anlamasa da “evet her şeyi.” Dedi Ali. “tüm servetini bana devredebilir misin?” diyerek ters köşeden vurduğunu zanneden Anessa “ne zaman istersen yaparım.” 

Cevabını alınca söyleyecek sözü kalmamıştı. Bu adam deli gibi istiyordu onu. Acaba İmran’a olan takıntısını bir kenara bırakıp kendisini seven ve geleceğini garanti altına alan bu adama mı gitmeliydi? Öte yandan tamamen emin olmalıydı ciddi olup olmadığı konusunda bu yüzden “iyi öyleyse hemen şimdi istiyorum tüm servetini. Her şeyi bana devredeceksin.” 
Dedi geriye yaslanarak. 

Ali gerçekten gözü dönmüş gibi davranıyordu. Birkaç aydır tanıdığı bir kadına servetini devredecek kadar kör kütük bağlanmıştı. Cebinden kalemi çıkarıp “kâğıt verebilir misin?” dedi. Masanın üstündeki dosyanın içinden birkaç kâğıt getiren Anessa sehpanın üzerine koydu. Gayet sakin bir şekilde kâğıdı dolduran Ali en alta imza attıktan sonra Anessa söylemediği halde aynı sözleşmenin Arapça halini yazıp imzaladı. Genç kadın kâğıdı eline aldığında yazanlar aynen şunlardı:
“Ben Ali M.L. Souhab, benile evlenmesi şartıyla hiçbir baskı altında kalmadan şirketlerim, gayrimenkullerim ve üzerime kayıtlı tüm mal varlığımı Anessa Courney’e devrettiğimi bildirir, gereğinin yapılmasını arz ederim.”
Birinci sözleşmeyi okuduktan sonra Arapça olana bakıp “bu ne için?” diye soran Anessa’ya “Mısır’da sadece bizim dilimizde yazılan sözleşmeler geçiyor. Eğer bir sorun olursa diye aynısını Arapça da imzaladım.” Dedi Ali. Genç kadın daha fazla dayanamayıp “deli misin sen? Seni sevmiyorum ve beni doğru düzgün tanımıyorsun bile, nasıl her şeyden vazgeçebilirsin.” Diyerek çıkıştı. Dudak kenarından gülen Ali “senin vazgeçeceklerinin yanında benim verdiklerim hiç sayılır.” Dedi. net bir anlam çıkaramayan Anessa “benim vazgeçeceklerim mi? Sen neyden bahsediyorsun?” dedi. İçinde tuttuklarını söylerse neler olacağını bilmiyordu fakat Anessa’nın evlilik teklifini kabul etmeden önce bilmesi gerekler vardı. Ellerini kavuşturup konuşmaya başladı. “seninle evlenmeyi istiyorum öte yandan evliliği sağlam temeller üzerine kurabilmemiz için iki gerçeği bilmen gerekiyor. Bunu söylemek benim için kolay olmayacak o yüzden dikkatli dinle çünkü tekrar etmek istemiyorum. Birincisi ailem, özellikle de babam sana tamamen karşı farklı kültürlerden olduğumuz için. Bu yüzden başlarda seni istemeyeceklerdir, güçlü bir kadın olduğun için bunu umursayacağını düşünmüyorum.”… “diğeri neymiş?”… “İkincisi… İkincisi ben asla çocuk sahibi olamayacağım.”
İlk söylediğini İmran’la olan geçmişlerinden dolayı tahmin edebiliyordu fakat ikincisi… Hiç böyle bir şey duyacağını düşünmemişti. Daha duyduklarını sindirememişken “ilk eşim de bu yüzden ayrıldı benden.” Dedi genç adam. Az çok doğu toplumunu tahmin edebilen Anessa bir erkeğin çocuk sahibi olamamasının oralarda ne kadar aşağılayıcı olduğunu biliyordu. 

Uzunca süre bekleyip elindeki sözleşmelere bakan genç kadın böylesine karlı evlilik teklifi alacağını beklemiyordu. Ali’nin istediği evlilikti, onun isteğiyse rahatlık… Birkaç yıl evli kaldıktan sonra istediği zaman ayrılabilirdi Ali’den, üstelik bütün servetini de yanına alarak. Fakat madalyonun öbür yüzüne bakıldığında ailevi sorunlar ve çocuğu olmayacak bir adam çokta cezp etmiyordu. Karşısında oturan kadını inceleyen Ali “cevabın nedir?” diye sordu. Dikkatini belgelerden alıp Ali’ye çeviren Anessa “biraz zamana ihtiyacım var.” Dedi. Ayaklanıp gitmek için ceketini giyen Ali evden çıkmak üzereyken “istediğin kadar zaman isteyebilirsin benim için sorun değil beklerim ama ‘evet’ dışında hiçbir cevabı kabul etmediğimi aklından çıkarma.” Dedi. Anessa dudaklarını dahi kıpırdatmadan kapıyı Ali’nin suratına kapattı. 

Kahire 
İki gündür sürekli odasına kapanan Sahra hem çizimlere hem de günlüğü okumaya devam ederek olaylara son noktayı koymayı umuyordu. Karısındaki değişimin çocuk meselesi yüzünden olmadığını anlayan İmran, her odaya girişinde Sahra’nın çekmeceye aynı defteri koyduğunu görünce, durumdan şüphelenmişti. Öğlen saatlerinde Sahra annesinin zoruyla teyzesine geçmiş olsuna gidince eve erken gelen İmran yatak odasındaki deftere bakmak için üst kata gidiyordu. Kapıyı aralayıp içeriye girdiğinde etrafına bakındı. Yaptığı doğru gelmese de şüphe insanın içini kemirdiğinden deftere bakma mecburiyetinde hissediyordu kendini. Çekmeceyi usulca açarken birilerinin gelme ihtimaline karşı oda kapısına döndü.

35.bölüm sonu 

Not:İnşallah beğendiğiniz bir bölüm olmuştur. Ya bu arada Ali ve Anessa ikilisini yeni yeni de olsa seven yok mu yahu

SAHRA!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin