SAHRA!
20.BÖLÜM
Yazar; Canan Takannot: arkadaşlar araya uzun uzun noktalar koyduğum yerlerde bilin ki farklı bir yere geçmişim :D bir de bölümlerin okunma sayısıyla beğeni sayısı arasındaki uçurum beni öldürüyor resmen :/
İmran’ın kolları arasındaki kız sonunda onun hafızasını zorlayan anı hatırlamıştı. Hem onun şoku hem de şaşkınlık ile kıpırdayamamıştı “ne yapıyorsun?” diyebilmişti ancak. “bir dakika lütfen sadece bir dakika.”
Sahra İmran’ın dudaklarından dökülen cümleyle yerinde sabit bekledi bir süre. Hiçbir şey sormadı, sinirlenmedi ve karşılık vermedi. “ne oluyor Allah aşkına! Niye bırakmıyor hala beni? Ben niye böyle bekliyorum ki?” diye aklında sorular dans ediyordu sanki. Sarılmayı bırakıp bir şeyler söylemesi gerektiğini düşünen İmran, yarı çıplak olan vücudunda beline yerleştirdi ellerini. Aslında tam olarak nereye koyması gerektiğini de biliyor sayılmazdı. Tavanı, kapıyı ve duvarları süzdükten sonra sonunda Sahra’nın yüzüne bakabildi, derin bir nefes aldı “sen. Yani sen ve ben… Bizim geleceğimiz var mı Sahra?” dedi. Nedendir bilinmez çok ciddiydi ve bir o kadar da duygusal görünüyordu. “nasıl bir gelecekten bahsediyorsun İmran?” dedi Sahra kollarını göğsünde birleştirmiş İmran a bakarken. Hatırladığı anıdan dolayı da utanç belirtileri görünüyordu yanağında. Her seferinde İmran’a sapık demişti ama sapıklığın büyüğünü daha bacak kadarken yapmıştı. Aklına gelen bu düşünceler İmran’ın tekrar konuşmasıyla dağıldı. “yani niye bu evliliğe bu kadar karşısın? Bu şekilde ne kadar devam edebiliriz emin olamıyorum. Bazı sebepleri biliyorum ama ciddi bir şekilde oturup düşündüğümde bu mantıklı gelmiyor.” Dedi İmran. “ablam yaşasaydı eniştem olacağını biliyorsun değil mi?” diyen Sahra hislerini yansıtmadı genç adama. “yapma Allah aşkına! Ablanla en son karşılaşmamız Londra’ya taşınmadan önceydi ve dahası çocuktuk. Aileler arasında verilen bir sözle nişanlı ilan etmişlerdi bizi. Sırf bu yüzden bir evliliğe delicesine karşı çıkılır mı?” Diye karşılık veren İmran konuşmanın az çok nereye gideceğini tahmin eder gibiydi. Tuhaftı ama tartışmaları bağırış çağırış içinde değil de sanki iş konuşuyormuş gibi sakin ve olabilecek en ciddi halde devam ediyordu. Sahra biten konuşmanın ardından uzun uzun kuracağı cümleler için derin bir nefes aldı “iyice dinle o zaman. Ablam benim için herkesten her şeyden daha değerliydi. Belki sen buradaki hayatında onun için ufacık bir köşe bile düşünmedin ama o kalan hayatını sana programlamış gibi yaşıyordu. Her konuşmasında, her kelimesinde seni ve onun sana olan aşkını dinledim. Yüzündeki mutluluk ifadesi aklımda kalan en son hali… Seni her görüşümde bu anılar hafızamda bir bir canlanıyor. Şimdi sen gelmiş bana bu evliliğe niye karşı çıkıyorsun diyorsun. Ben her seferinde bu hislerle baş başa kalırken seni erkek olarak… Eşim olarak görmüyorum, göremiyorum. Bunun seninle alakası yok ve anlamanı da beklemiyorum. Bir daha bana böyle sarılmanı da istemiyorum zor geliyor anlıyor musun? Olmuyor. Şu dünya da ikimiz kalsak yine de sana aşık bir eş olamayacağım.” Dedikten sonra saatlerce yürümüşçesine susamış olduğunu hissetti. Zor olmuştu İmran’a bu sözleri söylemek ama olması gereken buydu. En azından Sahra’nın mantığı bunları söylüyordu ona. Çok sürmeyen suskunluğunun ardından “İyi birisin ve sana ne kadar kızmış olsam da sen de kurbansın benim gibi. Eğer bu şekilde evlenmemiş olsaydık sana karşı bir şeyler hissedebilirdim belki ama şuan ne aklımda ne de kalbimde sana karşı bir şey yok. Eğer benimle ilgili düşüncelerin varsa lütfen unut. Yoksa iki yıl ikimize de işkence gibi dayanılmaz olur.”
İmran gözlerini Sahra’nın gözlerinden ayırmamıştı konuşma boyunca. Ne diyordu bu kız. Eğer içinde bir şey yoksa sarıldığı için kıyameti koparması lazımdı şimdiye kadar ama karşısına geçmiş sakin sakin seninle olmaz olamaz diyordu. O istememişti ki ablasıyla nişanlandırılmayı. Ona sormamışlardı ki! Üstelik Edibe’nin onu sevmesi için en ufak bir çaba göstermemişti. Zaten arada olan mesafeden dolayı bu mümkün değildi. Sahra’nın söyledikleri yüzünden kalbi küçük bir kafese tıkılmış gibi delicesine atıyordu. Bu sırada tüm güzelliği ve doğallığıyla karşısında duran Sahra’nın elini tuttu. Yavaş yavaş kendisine doğru getirdiği eli çıplak bedeninin üzerinde, sol tarafına kalbinin üzerine götürdü. Sahra ne olduğunu anlayamamış, sadece olan biteni izliyordu. İmran Sahranın elini kalbinin üzerine yerleştirdikten sonra kendi elini ayırmadı üzerinden. Sahra avucunun altındakinin kalp olduğunu bilmese davul gümbürdüyor sanabilirdi. “kalbin! Kalbin çok hızlı atıyor. İyi misin?” diyen Sahra’ya “değilim!” dedi İmran ve tam Sahra ne oldu diye soracakken konuşmasına izin vermeyip tekrar başladı konuşmaya. “çok uzun zaman önce, çocuk olduğum zamanlarda kalbim yine böyle hızlı atıyordu. Küçük bir cadı bana bir ilaç vermişti. Başka hiç kimseye bu ilacı vermeyeceğini söylemişti. Araya mesafeler, yeni insanlar ve en önemlisi zaman girdi. Ben başka bir dünyanın insanı oldum, geçmişteki bu anıyla birlikte kalbimin bir tek o zaman böylesine hızlı attığını unutmuştum. Yeniden vakit geldiğinde bana bu cadının yıllardır benim için beklediğini söylediler. Kapalı kalmış anılarımı gün yüzüne çıkardılar. Bir ihtimal dedim ‘yıllarca beni beklemiş olabilir mi?’ ” İmran konuşmasını devam ettirirken konusu geçen cadının kendisi olduğunu anlamıştı Sahra bu yüzden tıpkı o zaman İmran’a olduğu gibi kulaklarından yanaklarına, saç diplerine kadar kızarmıştı. Bir ara söylenilenleri duymamaya başlamışken tekrar dikkatini topladı. “buradaki hayatımı bırakıp bir ihtimal için Kahire’ye gittim. Orada geçirdiğim süre beni daha çok bağladı bu cadıya bu yüzden gözümün önünde dönen oyunu fark edemedim. Gerçekler açığa çıktığında onunla olan evliliğimi ikimiz için de uygun olabilecek hale getirdim ama içimde oluşmaya başlamış olan hislerin önüne geçemedim. Şimdi bu cadı karşıma geçmiş ‘Eğer benimle ilgili düşüncelerin varsa lütfen unut.’ Diyor. Tamam, unutayım ama sen şimdi aynı şeyleri elinin altında deli gibi kalp bozuntusuna söyle.” Diyen İmran ne olursa olsun diye düşünüyordu sessizce ona bakan Sahra’ya gözlerini dikerek.
Son yarım saat içinde olanlar başından sonuna tuhaf bir hal almaya başlamıştı. Sahra ne diyeceğini nasıl karşılık vereceğini bilmiyor, dahası kalp atışlarının hızlanışına engel olamıyordu. Ama İmran’a karşı hiçbir şey hissetmiyordu. Hissedemezdi. Sanki duygulara söz geçirmek mümkünmüş gibi ama öyle düşünüyordu işte. Mantığını devreye koyarak buraya ne için geldiği telkinini verdi kendine. Bu evliliğin devamı bir anlaşmadan öteye gidemezdi. Londra’da eğitimini alacak, bu süre içinde dikkat çekmeden evcilik oyunlarına devam edecek ve sonunda bir şekilde ayrılacaklardı. ‘bir şekilde’… Ayrılığın ne şekilde olacağını hiç konuşmamış olduklarını fark etti. Bu sırada eli olduğu gibi duruyordu. Bir cevap vermesi lazımdı zira şuan duyduklarının ilan-ı aşktan farkı yok gibiydi. “İmran ben senin için bir şey hissetmiyorum. Hatta hiçbir şey hissetmiyorum ve sebeplerini de az önce söyledim. Senin için sadece iyi bir arkadaş olabilirim. Hepsi bu. Sevebileceğin ve seni sevecek birini mutlaka bulursun kendine. Ama bu ben olmayacağım.” Dedi Sahra. Söz konusu olan duygular olunca söylediklerine dikkat etmeyi tercih etti çünkü aşka ve duygulara büyük bir hürmeti vardı. Her ne kadar kendisine pek uğramamış olsa da. İmran’ın gözündeki ifade birden bire buz gibi oldu. Beklediği bu değildi. En azından Sahra’nın ondan zaman isteyeceğini, onu tanımak isteyeceğini düşünmüştü. Bir şekilde küçük bir başlangıç yapabileceklerini ummuştu ama Sahra bütün kapıları sonuna kadar kapatmıştı. Elini Sahra’nın elinden çekti ve Sahra’da uzaklaştırdı elini İmran’ın kalbinden. Cevap vermedi İmran, zaten ne gerek vardı ki! Bu kız buzlar ülkesinden gelmiş gibiydi ya da duygularını aldırmış biriydi ya da son ihtimal olarak başka biri vardı. Dolaba doğru yönelip bir tişört çıkardı kendine. Güneş doğdu doğacaktı artık. Yolculuk, Anessa, kavga ve son olarak bu konuşma çok yormuştu İmran’ı. Kendini yatağına atması beş dakika sürmemişti. Zihni ağzına kadar doldurulmuş bir su bardağı gibiydi. Düşünceler su damlası misali taşıyordu. Bundan sonra ne olacaktı? Kızın karşısına geçip hissettiklerini açık açık dile getirmişti. Bir şeylerin kolaylaşacağını düşünürken aksine zorlaştırmıştı.
İmran’ın yatağına girişinin ardından Sahra su içmek üzere mutfağa indi. Ondan beklemediği cümleler duymuştu üstelik ağzı başka bir şey söylerken kalbi pırpırdı. Tabi ki ona karşı hisleri olduğundan değil, sadece ilk defa biri karşısına geçip ona duygularını söylüyordu doğal olarak heyecanlanmıştı. Başka sebebi olamazdı zaten. Dolaptaki sürahiyi alıp dolu dolu soğuk iki bardak su içti. İşi bitip döndüğünde İmran’ı uyurken buldu. Bu kadar konuştuktan sonra nasıl uyuyabilmişti hemen. Bakışlarını İmran’ın üzerinden çekerek dolabın sonundan yere sermek üzere bir şeyler çıkardı. Kimse onların ayrı yattığını düşünmediği için dolapta sadece bir yorgan ve yastık ve fazladan bir çarşaf vardı. Yorganı serip üzerine uzandı, çarşafı da üstünü örtmek için kullandı. Çarşafın altındaki bacaklarını üst üste atarken uykusunun ne zaman geleceği konusunda bir fikri yoktu. Gözlerini karanlığa dikmiş öylece bakarken biraz yukarıda yatağın üzerinde uzanmış olan İmran açtı gözlerini. Zaten Sahra odaya geldiği için kapamıştı gözlerini.
……………
Sahra sabah gözlerini açtığında kimseyi göremedi odada. Masanın üzerindeki saate baktığında daha sekiz bile olmamıştı. Duşta olabileceği ihtimalini düşünse de yüzündeki yaralar aklına gelince bunun olamayacağını düşündü çünkü sıcak su iyi gelmezdi yüzüne. Her ihtimale karşı banyonun önüne geldiğinde kapıyı çaldı. İçeriden ses gelmeyince yavaşça araladı kapıyı içeride kimse yoktu. Etrafına bakındıktan sonra elini yüzünü yıkadı, dağılan saçlarını düzeltti ve makyaj masasında olan kremini almak için odaya geri döndü. Masanın üzerinde küçük bir not vardı. “Birkaç gün şehir dışında olacağım. Babamla ben konuşurum. Annem soruşturursa iş için gittiğimi söylersin.”… “ne oluyor Allah aşkına. Bir günde tonla şey oldu. Sevgiline git, dayak ye, gelip bana ilan-ı aşk et ve sabah erkenden git. Tüm bunların mantıklı bir açıklaması var mı çok merak ediyorum.” Kendi kendine bunları söylerken Melike hanım’ın mümkün olduğunca az soru sormasını istiyordu. Yerdeki yatağı toplayıp, İmran’ın yatağını da düzelttikten sonra alt kata indi. Salona geldiğinde evin yardımcısı olan yalı kadın haricinde kimse yoktu ortalıkta. Kendisini fark etmemiş olan kadına “yengem nerde?” diye sorunca istemsiz olarak irkildi kadın. Besmele çekip arkasını dönen kadın Sahra’yı görünce “siz miydiniz gelin hanım? Korkuttunuz beni. Melike hanım daha inmedi.” Deyip içten bir gülümsemeyle karşılık verdi. “öyle mi?” diye kelimeyi uzatarak söyledikten sonra “kaçta kahvaltı yapıyorlar?” diye sordu genç kız. Kadın yine aynı içtenlikle “saat dokuzda kahvaltı yapıyorlar hanımım.” Dedi. Sahra annesi yaşındaki kadının ona hizmet etmesinden ve hanım olarak seslenmesinden rahatsız olmuş olacak ki “ben senin çocuğun yaşındayım o yüzden hanımım demek yerine adımla seslen bana. Olur, mu?” diyip en güzel gülümsemelerinden birini yolladı ona. “peki hanımım. Yani Sahra” diyen kadın sofrayı hazırlamak üzere mutfağa gitti. Ardından Sahra da ona yardım etmek için gitti. Kadın izin vermese de Sahra zorla yardım edişini kabul ettirmişti. Tabakları bir bir sofraya yerleştirirken Melike Hanım merdivenlerden ağır adımlarla iniyordu. Gelinin gelir gelmez kahvaltı sofrasına el atması hoşuna gitmişti. Bu aile uzun zamandır bu gelini bekliyordu ve zor olsa da hayırlı şekilde sonuçlanmıştı evlilikleri. En azından Melike hanımın bildiği buydu. “benim güzeller güzeli gelinim erkenden kalkıp sofraya el koymuş galiba.” Diyip Sahra’nın yanağını okşayan Melike Hanım, mutfakta olan bitene bir de kendi bakmak için yönünü değiştirdi. “yeni uyandım ben de.” Diyen Sahra ‘gelin’ kavramına alışamamış gibi görünüyordu. Yengesinin “İmran uyanmadı mı?” sorusuyla yüzü değişen Sahra “işe gitti erkenden” dedi. Bu durum Melike hanım’a inandırıcı gelmediği için “gece geldi mi?” diye sordu. “evet, siz odadan ayrıldıktan kısa süre sonra geldi.” Dedi. “öyle mi? Hiç kapı sesi duymadım.”… “ ben açtım kapıyı ondandır.” Dedi Sahra masanın üzerindeki kalan tabakları alırken.
………..
Herkes sofradaki yerini aldığı sırada Latif Bey İmran’ı sordu tıpkı eşi gibi. “birkaç gün şehir dışında işi olduğunu söyledi. Sizi arayacakmış bunun hakkında.” Diyen Sahra gözlerini tabağından ayırmadı. İçten içe İmran’a sinirlenmiyor değildi. İkidir gergin bir ortamda tek başına bırakıyordu Sahra’yı. İnsan sevdiği birini yalnız bırakır mıydı hiç? “niye önceden haber vermedi. Sizin için vereceğim daveti ona söylemeye fırsatım olmadı.” Diyince ışık hızıyla amcasına odaklanan Sahra “ne daveti?” dedi şaşkınlıkla. “buradaki aile dostlarımıza, iş dünyasındaki tanıdıklarımıza seni tanıtmak için davet vereceğim evde. Çoğu Müslüman olmadığı için biraz batı tarzı olacak bu davet. Rahatsız olmazsın değil mi?” diye endişeli gözlerle cevap beleyen Latif bey biraz fazla bekledi gelecek cevap için. “yok, yani hayır olmam ama benim öyle bir davet için onlar gibi mi giyinmem gerekiyor?” diye heyecanla sordu Sahra. Yüzünde bir gülümseme peyda olan Latif Bey “evet ama sen merak etme tanıdığımız iyi yerler var. Şoföre söylerim seni götürür oraya ve istediğin gibi elbiseler seçer alışverişini yaparsın.” Dedi. Diğer yandan Melike Hanım söze girerek “Tabi ki kıyafetlerin belirli bir sınırı olması gerektiğini söylememize gerek yok değil mi?” Dedi. Yengesinin mesajını almıştı Sahra fakat pek kulak asmamıştı. Tüm bayanlar gibi alışveriş kelimesini duyunca her şeyi unutmuştu. Keyfi yerine gelmişti fakat bir yandan da herkesin bu evliliği duyacak olması rahatsız etmişti onu.
…………
Öğlen olmuştu şoför kapıya geldiğinde. Sahra kısa süre içinde hazırlanıp dışarı çıktı. Melike hanıma kendisiyle gelebileceğini söylemişti fakat hala yorgunluğunu atamamış olan kadın, bu isteği geri çevirmişti. Arabaya bindiklerinde arka koltukta camı açan Sahra meraklı gözlerle koca şehri izlemeye koyuldu. Londra gerçekten çok büyüktü ve ne istersen bulabileceğin bir şehirdi. İyi veya kötü… Şoför kendisine seslendiğinde ancak kurtulmuştu şehrin etkisinden. Adam elinde tuttuğu kredi kartlarını uzatıp “bunları size vermemi söylediler. Şifresi de bu kâğıtta yazıyor.” Dedi. Alışveriş merkezinin önüne geldiklerinde duran şoför “isterseniz mağazalara gidebilirsiniz ya da sizi özel dikim yapılan yere götüreyim.” Dedi. “özel yapım olacak.” Diyen Sahra ve yaşlı adam yola devam ettiler. Son olarak geldiklerin yerin sahibi hararetli şekilde kıyafetin son rötuşlarını yaparken kapıdan giren Sahra’yı görüp duraksadı. “bu kıyafet sizin için. İstediğiniz her ortamda giyebilirsiniz. Eğer başka bir şey alacaksanız da bu benim size hediyem olsun çünkü ancak size yakışır bu.” Dedi hızlı hızlı konuşarak. Sahra neye uğradığını anlamadan ellerinde buldu elbiseyi. Zor olmamıştı elbise seçmesi çünkü kapıdan girer girmez kucağına düşmüştü elbisesi. Aynı kıyafete uygun ayakkabıları alıp eve döndüğünde onları denemek için sabırsızlanıyordu.
İmran hala Londra’daydı. Yerleştiği otelde bir an için gözlerini kapamışken çalan telefonuyla gözlerini açtı tekrar. Ekranda gördüğü numara Anessa’ya aitti. “yine ne için arıyor bu!” diyip sessize aldı telefonu. Çünkü sesini duymak istediği kişi o değildi ve o kişi hiç aramayacaktı. Bir kolunu gözlerinin üzerine götürüp tekrar kapadı gözlerini. Anessa defalarca aradı İmran’ı fakat herhangi bir cevap alamadı. “iyi o zaman davette görüşürüz!” dedikten sonra masanın üzerine attı Anessa. Bu sırada Latif Bey de birkaç defa aradı İmran’ı ama ulaşamadı. Ofisinde masasında bekleyen evraklara bakarken Kahire’den gelmiş olan aile dostunun oğlunu, misafirini hatırladı. Yarın akşam ki daveti söylemek için aradı. İlk çalışın ardından açıldı. “Ali! Nasılsın? Geldin mi Londra’ya.”… “evet Latif amca sabah geldim.” Diyen ses Ali’ye aitti. Biraz sonra Sahra’ya âşık olan birini onun için verilen geceye davet edecekti Latif Bey. “sana ne diyeceğim. Yarın akşam İmran’ın evliliği şerefine bir davet vereceğim. Sende gel hem sohbet etmiş olursunuz. Kahire’de pek görmediniz birbirinizi.” Dedi yalı adam. Bu durumun tam karşılığı armut piş ağzıma düş oluyordu galiba çünkü kılını bile kıpırdatmadan fırsat ayağına gelmişti. “tabii ki gelirim.” Diyip biraz daha sohbet ettikten sonra telefonu kapatan Ali işini kolaylaştırdığı için Latif beye teşekkür etti.
Davet gecesi
İmran evin bahçesine girerken içeride onu bekleyen üç sürprizden habersizdi. Anlaşılan gece uzun ve zorlu olacaktı.
20.bölüm sonu
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHRA!
RomanceBu dünyada kaç kişi aşık olup evleniyor ki? İşte Sahra ve İmran'da zoraki evlilik kurbanı iki gençti. Ama Sahra'nın bu evliliğe evet derken birde gönlünde ömrü boyu tutacağına inandığı bir sözü vardı. İmran'ın kalbinin kapıları gittikçe açılırken, S...