SAHRA!
31.BÖLÜM
Yazar; Kütüphanedeki Kız
Ertesi gün Latif bey’in evinde yolculuk telaşı vardı. Her oda da bir valiz hazırlanırken Sahra Kahire’ye gidişinin sadece bir iade-i ziyaret olduğunu düşünüyordu. Kimse söylememişti neden gittiklerini çünkü Sahra’nın nasıl etkileneceğini kestiremiyorlardı.
………….
http://www.youtube.com/watch?v=BbEw5X9QzMs (sahra'ın dinlediği müzik)
Uçak havada sessizce süzülürken Sahra kulaklığını takmış hafif bir tonda en sevdiği keman sesini dinliyordu. O kadar derindendi ki müziğin sesi sanki onun duyguları notaların arasına karışmıştı. Bir eli İmran’ın elindeydi fakat genç adam günlerdir devam eden koşuşturmanın içinde olduğundan uykuya dalmıştı. Uçağın küçücük camından zifiri karanlığın içinde süzülen bulutları seyrederken başını İmran’ın omzuna yasladı. Kahire’ye gideceklerini öğrendiği andan beri içi sıkılıyordu. Anne babasını, evini özlemişti ama başka bir şey vardı sanki. Eve vardıklarına ertesi gün ablasını ziyaret etmeye de gidecekti. Böylelikle belki kafasındaki karışıklıktan kurtulabilir yoluna devam edebilirdi. Genç kız aklından ve de gönlünden geçenlere mazeret uydururken kulağındaki keman sesi susuverdi. Şarkıyı tekrar başa alıp elini yavaşça İmran’ı uyandırmadan çekerek çantasından kâğıt kalem çıkardı. Uyku Sahra’ya giden yolu kaybetmiş gibi görünüyordu, öte yandan sürekli düşünerek kafasını daha da karıştırmak istemeyen genç kız ilk çizgiyi çekti kâğıdın üzerine. Ne çıkacağını bilmiyordu fakat yinede devam etti çizgilerini çekmeye. Tüm bunları yaparken bir yandan da İmran’ı izliyordu sanki kâğıda döktüğü şekil onun yüzündeymiş gibi. Karaladı, gölgelendirdi, sildi, tekrar devam etti…
Sahra gözlerini açtığında başı İmran’ın omzundaydı ve genç adam kızın çizim yaptığı kâğıdı eline almış inceliyordu. Gözlerini kırpıştırıp, bir süre ovan Sahra, İmran’ın elindeki çizimini görünce almaya yeltendi fakat İmran önce davranıp yukarı kaldırdı kâğıdı “gördüğün gibi şuan çizimi inceliyorum, biraz bekler misin?” dedi bilmiş bir tavırla. “sadece öylesine karalamıştım bakmaya değer değil, versene şunu!” diyen Sahra ikinci hamlesinde de başarısız olmuştu. Genç adam Sahra’nın başını omzuna koymaya çalışarak “sen uyumaya devam etsene, sürekli müdahale ediyorsun, doğru düzgün inceleyemiyorum.” Dedi ama nafile Sahra o kâğıdı almakta kararlıydı fakat daha İmran son kozunu oynamamıştı. “güzellikle söyledim anlamadın. Versene şunu! Çizim benim değil mi? Bakmanı istemiyorum işte!” diye çıkışan Sahra havadaki elini İmran’a kaptırdı. İmran genç kıza yanaşarak “bak küçük cadı! Biraz daha uğraşırsan babamı, annemi, etrafımızdaki hiç kimseyi umursamam öperim seni sonra ininceye kadar gömülürsün köşene. Tercih senin ya dur iki dakika şu kâğıda bakayım ya da öpeyim. Bana ikisi de uyar.” Dedi yüzündeki munzur gülümsemeyle. Sahra duyduklarıyla birlikte hemen diğer tarafa doğru çekilip “bazen gerçekten sapık olduğunu düşünüyorum. Her konuşmanın sonunu farklı yerlere çekiyorsun.” Dedi ve kâğıdı almaktan vazgeçti. İmran bu yöntemin etkili olacağını bildiği için söylemişti yoksa öpmek gibi bir niyeti yoktu -belki de vardı-. Biraz baktıktan sonra “çizim yaparken ne düşünüyordun?” diye sordu Sahra’ya. Köşesine gömülen kız “anlamadım? Nasıl yani?” diyince “gayet açık sordum bunu çizerken aklından geçen neydi?” Dedi İmran, yüzünde ne olumlu ne de olumsuz tek belirti yoktu. Sahra bir süre için ne diyeceğini bilemedi çünkü sürekli İmran’a bakmıştı çizim yaparken ama bunu ona söyleyemezdi ki. İçindeki ses ‘seni düşünüyordum pis sapık!’ diye bağırırken, bu ses dışarı “hiç! Şarkı dinliyordum çizerken” olarak çıkmıştı. Ardından “hangi şarkı?” diye soran genç adama müzik çalarına sarılmış olan kulaklığı uzatan Sahra “aslında keman sesi sadece.” Diyip çaldı şarkıyı. İmran bir yandan dinleyip bir yandan da elindekini ayrıntılı incelemeye aldı. Genç kız sonunda dayanamayıp “ne oluyor Allah aşkına! Mikroskopta inceliyormuş gibi bakıyorsun kâğıda. Altı üstü saçma sapan bir çizim.” Dedi azıcık agresif ses tonuyla. İmran kulaklığı çıkarıp gülümseyerek “iyi bari saçma bulduysan bu kolye için telif hakkı da istemezsin herhalde. Ben de hazırdan tasarım bulmuş olurum.” Dedi. Sahra çok karmaşık çizgiler çekmişti kolyenin üzerine, buradan kafasının çok karışık olduğu rahatça anlaşılıyordu. Diğer yandan bu karışıklık işçiliği arttırıp kolyenin değerini de aynı oranda arttırıyordu yani çaylak biri için yeterince iyi görünüyordu. “na… nasıl yani? Bu çizim o kadar iyi mi?” diye atladı Sahra. “senin için ne fark eder ki sonuçta saçma değil mi?” diyen İmran küçük cadısının ters bakışlarına maruz kalınca “evet, acemi biri için yeterince iyi olduğunu düşünüyorum ama birkaç tane profesyonelin de görmesi lazım. Londra’ya döndüğümüzde yeni proje üzerinde çalışan gruba gösterebilirim. Eğer istersen…” dedi. Hemen surat ifadesi değişen Sahra cadılıktan beş yaşındaki kız çocuğu suratına dönmüştü. “tabi ki isterim!” diyerek kocaman gülümsedi İmran’a. Uzun süren kavgaların, zıtlaşmaların ardından Sahra’yı böylesine gülümseyerek görmek mükemmel hissettiriyordu İmran’a zira birkaç saat sonra hiç istemese de o gülen gözlerden yaş dökülecekti.
………
Havaalanının dışına çıktıklarında Muslim bey’in şoförünü bekler vaziyette buldular. Otuzlu yaşlarda yerel giyimli olan adam İmran’ın elinde tuttuğu valizleri alıp arabaya yerleştirdi. Latif bey eşiyle birlikte arabaya geçerken İmran’la Sahra da onları takip ettiler. Yaklaşık üç ay gibi uzun bir sürenin ardından ilk defa Kahire’ye gelen Sahra derin derin içine çekti şehrin nemli havasını. Tahmin ettiğinden fazla özlemişti buraları. Kalabalık meydandan geçerken evden kaçtığında İmran’la çarpıştığı yere geldi, yüzünde anlamlı bir tebessüm oluştu. Eğer o gün karşısındakinin İmran olduğunu bilseydi, tüm gerçekleri ona söylerdi ve asla evlenmemiş olurlardı ama kader istememelerine rağmen ikisini bir araya getirmişti. Sonra o gece ara sokakta zorla kendisine sarılmaya çalışan adamı hatırlayınca o günün anısını uzaklaştırdı zihninden. Dar sokaklardan ilerlemeye devam ettikleri sırada eve gelmenin heyecanı sardı Sahra’nın yüreğini. Araba durduğunda ise özgürlüğüne kavuşmuş mahkûm misali kapıyı açan Sahra, çok özlediği evinin avlusundan giriş yaptı. Geniş avlunun ortasındaki süs havuzunun yanı başında annesi Hasina hanım’ın kendisine doğru geldiğini görünce koşarak gidip boynuna sarıldı. Defalarca provasını yapıp tutmaya çalıştığı gözyaşları yine onu dinlememiş akmaya başlamışlardı. Hasina hanım’dan aldığı o ‘anne kokusu’ huzur dolduruyordu ciğerlerine. “seni çok özledim anne!” derken titreyen sesi zor çıkmıştı. Hasina Hanım’ın gözyaşları ise tamamen tarifsizdi. Tek evladı olması bile Sahra’ya olan özleminin şiddetini fazlasıyla açıklıyordu. “kızım, canım, değerlim, gözümün nuru! Ah nasıl özlemişim.” Derken yağmur damlası gibi düşüyordu yaşlı kadının gözyaşları. Hasina hanım kızını öpüp koklarken ağzına gelen tüm sevgi sözcüklerini dökmüştü. Anne-kız hasretlerini gidermelerinin ardından etrafa bakınan Sahra “babam nerde?” diye sordu annesine. Hasina hanım’ın sessizliği Sahra’yı da diğerlerini de korkutmuştu. En son iki gün önce yengesiyle konuşan İmran amcasının durumunun daha da kötüleşmiş olmasından korktu. Yaşlı kadın gözyaşlarını silip “odasında uyuyor biraz rahatsız.” Dedi Sahra’ya. “ne dedin? Rahatsız mı?” diyerek sesini yükselten genç kız koşar adım merdivenlere yöneldi ve babasının odasına doğru hızlı adımlarla ilerledi. Birkaç saniye o kadar uzun gelmişti ki adım attıkça koridor uzuyordu sanki. Ani hışımla odaya girdiğinde Muslim bey’i su içerken buldu. Gözlerine inanamıyordu. Kahire’den ayrılırken bıraktığı heybetli, tonton, nur yüzlü adam gitmiş, yerine zayıf, çökmüş ve yüzünün rengi kaçmış, ruh gibi birisi duruyordu. Bir an babası olup olmadığından bile şüphelendi ama “sonunda geldi mi benim biricik kızım” diyince sesinden emin oldu babasının. O adam nasıl bu hale gelmişti aklı almıyordu.
Yatağın yanına ilişip babasının boynuna sarılan genç kızın gözleri yeniden dolmuş “benim babam nasıl bu hale geldi? Ne oldu sana?” diyerek ağlamaya başlamıştı. Peşi sıra gelen İmran da çaresiz sadece karşısındaki manzarayı izliyordu. Muslim bey kızının beline kadar dökülen saçlarını okşayıp “ağlama bakayım! İyiyim ben, yaşlılık hali işte birazcık zayıfladım, hemen karalar bağlama öyle!” dedi. Adam kızını teselli etmeye çalışsa bile gerçek apaçık ortadaydı. Bu normal bir zayıflama değil, hastalıktan kaynaklanan bir kilo kaybıydı. “sakın kandırmaya çalışma baba, hasta olduğun gün gibi ortada, niye saklamaya çalışıyorsun? Neden daha önce bana haber vermediniz?” diyen Sahra’ya “senin böyle yapacağını bildiğimiz için amcanlarla söylememeyi kararlaştırdık, üstelik görüyorum ki haksız da değilmişim.” Diyen Muslim Bey tek cümlesiyle kendisini kurtarmak isterken İmran’ın başını belaya sokmuştu. Sahra girişte duran İmran’a dönüp “sizin haberiniz var mıydı yani?” dedi gergin bir ses tonuyla. Görünen o ki Sahra İmran’ın uzun zamandır her şeyden haberi olduğunu sanıyordu, hâlbuki iki gün önce öğrenmişti genç adam. İçinden “ah amca yaktın beni!” diyen İmran “benim de yeni haberim oldu.” Dedi Sahra’ya ama ne derece etkili olmuştu emin değildi. Sahra’nın attığı bakışlardan anlaşıldığı kadarıyla yeni bir didişmenin çanları çalıyordu.
Muslim bey bir süre kızıyla vakit geçirdikten sonra Latif Bey ve Melike hanım’ın içeri gelmesiyle Sahra onları kendi sohbetleriyle baş başa bırakıp avluya indi. Genç kızı yalnız başına gören yardımcılarından birinin küçük kızı “sahra abla!” diye koşup bacağına yapıştı. Başını aşağı eğip yanında Zeynep’i -diğer adıyla küçük Sahra’yı- görünce yüzünde bir tebessüm oluşan Sahra hemen kucağına aldı kızı. “neredesin sen bakayım, geldiğimden beri hiç yanıma gelmedin küstüm sana.” Dedi dudaklarını büzerek. “İmran enişteyle oyun oynadık. Ben doktor oldum, kalbini muayene ettim. Biliyor musun o çok hasta çünkü kalbi çok yavaş atıyor.” Diyen Zeynep öylesine bir ciddiyetle anlatıyordu ki pamuk gibi yanaklarını öpücüklere boğmamak elde değildi. Küçük kızı karnından gıdıklayıp yanaklarına öpücükler konduran Sahra “öylemiymiş! Peki, hastalığı neymiş doktor hanım?” dedi. Zeynep “İmran enişte dedi ki sen küçükken ona bir ilaç vermişsin. İlacı içince kalbi hızlı atıyormuş ama içmediği zaman yavaşlıyormuş.” Diyince küçükken İmran’ı öptüğünü hatırlayan Sahra biraz kızarırken Zeynep devam etti konuşmaya “ne olur Sahra abla bir daha o ilaçtan ver enişteme. Günah ya ölürse! Ne olur bir tane daha…” dediği sırada Sahra kızı susturup konuşmasına izin vermedi. Bu sırada tüm olan biteni karşı taraftaki mermer sütuna yaslanmış, kollarını göğsünde birleştirmiş izleyen İmran, Sahra’nın köşeye sıkıştığını gördükçe kahkaha atmamak için zor tutuyordu kendini.
Sahra çocuğun ısrarına daha fazla dayanamayınca acısını İmran’dan çıkartmak istemiş olacak ki “tamam tamam vereceğim ilacı fakat önce İmran’ın nerde olduğunu söyle bana.” Dedi. Avluya İmran’la beraber inen Zeynep karşı tarafta duran İmran’ı gösterince Sahra küçük kızı kucağından indirip annesinin onu çağırdığını söyleyip gönderdi. Yavaş adımlarla İmran’a doğru ilerleyen genç kız yolun sonuna geldiğinde “demek ilaç istiyorsun öyle mi beyefendi?” dedi bilmiş bir tavırla… “bir sakıncası mı var doktor hanım?” diyen İmran boyunu Sahra’yla eşitlemek istercesine aşağı eğildi. Sahra “rüyanda görürsün!” diyip arkasını dönmüş gidiyordu ki arkadan bir el belinden kavrayıp mermer sütunun arkasında yüzünü kendine çevirdi. Bunu yapmaya cesaret eden İmran’dan başkası olamazdı, nitekim yüzünü döndüğünde Sahra’nın gördüğü kişi de İmran’dı. Belinden kavradığı Sahra’yı iyice kendine çeken İmran “gerçeği varken neden rüyayla yetineyim ki!” derken yanağındaki gamzesi bütün çekiciliğiyle duruyordu. Sahra İmran’ın kollarını belinden çekmeye çalışırken “ne yapıyorsun, biri görecek şimdi, rezil olacağız!” diye çıkışıyordu fakat başarılı olduğu söylenemezdi. İmran kollarını bir anlığına bile gevşetmezken “görsünler, karım değil misin? İster sarılırım ister öperim. Hiç kimse tek kelime bile edemez.” Diyordu. Sahra’nın gözleri kocaman açılmış “sakın aklından bile geçirme. Avlunun orta yerinde kesinlikle olmaz, istemiyorum.” Derken başını yana çevirdi. Fakat biraz sonra “ben sadece yanağından öpmekten bahsediyordum. Sen ne sandın da başını çeviriyorsun.” Diyen İmran yine kızı utandırmayı başarmıştı. Sahra bozulduğunu belli etmeden İmran’ın ellerinden kurtulup tekrar gitmek üzereyken genç adam ikinci defa çekti Sahra’yı ve “ama kiraz bahçesine girip boş dönmek de olmaz değil mi sevgili karıcığım.” Diyip yavaşça yüzüne doğru yaklaştı. İmran’ın başta aklından geçen sadece küçük bir öpücük alıp bırakmaktı fakat ilk öpücüğü aldıktan sonra bırakamadı zira kiraz bahçesine girip bir tane kiraz alıp dönen olmamıştı şimdiye kadar. Bir süre sonra Sahra’da İmran’a karşılık vermeye başladı. Aylardır süren köşe kapmacanın ardından sonunda Sahra arzularına engel olmayı bırakmış, kalbinin sesini dinlemişti. Genç çift duygularının etkisi altına girmişken bir ses avluda çınladı.
31.bölüm sonu.Not: sonunda ikinci öpücüğü de yazabildim bakalım bakalım ne olacak bundan sonra….Umarım keyifle okumuşsunuzdur.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHRA!
RomanceBu dünyada kaç kişi aşık olup evleniyor ki? İşte Sahra ve İmran'da zoraki evlilik kurbanı iki gençti. Ama Sahra'nın bu evliliğe evet derken birde gönlünde ömrü boyu tutacağına inandığı bir sözü vardı. İmran'ın kalbinin kapıları gittikçe açılırken, S...