SAHRA!
12.BÖLÜM
Yazar; Canan Takan
Düğün günü
Tekrardan odasına doluşan hizmetçilerle kıyafet giyindirme merasimine devam edilen Sahra, için için gülüyor yapılan hazırlıkların boşa olduğunu düşündükçe bütün stresini atıyordu. Elbisesi ve beyaz şalını giydikten sonra tüm hazırlıklar bittiği için odadan ayrılmıştı hizmetçiler. Kalabalıkta gelip balkona saklanan kâhyadan kimsenin haberi yoktu giderken. Aynanın karşısında geçmiş şalını düzelten Sahra kâhya Salih efendiyi bir anda arkasında görünce korkup geriye döndü.“ne işin var senin burada?” diye ani çıkış yapan genç kız kendisini korkuttuğu için de ayrı bir tepki vermişti. “amcanız yolladı beni. Vekâletinizi almak için size soracağım ve sizde üç kere evet diyeceksiniz hanımım.” Diyen kâhyaya evlenmeyeceği halde ne vekâleti istediğini soracaktı fakat bu durumdan kimsenin haberi olmadığını hatırlayınca, işler yoluna girmişken bozmamak adına kabul etmişti. “öyleyse soruyorum. Sen Muslim Bin Şeyhi kızı Sahra! Bu evliliği onayladığını bildirerek vekâletini annen Hasina’ya veriyor musun?” “evet” “veriyor musun?” “evet” veriyor musun?” “evet” o sırada odaya yeni gelmiş olan Hasina Hanım lafa girerek “bende vekâleti alıyorum.” Dedikten sonra Salih Efendi “öyleyse bende şahitlik ediyorum” deyip duasını ettikten sonra odadan ayrıldı. Kızıyla baş başa kalan Hasina Hanım geline öğüt mahiyetinde konuşmaya gelmişti. Dün amcasıyla konuşulanların aralarında kaldığını ve kimsenin bu durumdan haberdar olmadığını düşünen Sahra annesinin öğütlerini dinlerken gülmemek için zor tutuyordu kendini. Olan bitenlerin hepsini bilen Hasina Hanım biraz vicdan azabı çekiyor gibiydi ve bunu konuşmalarına yansıtıyordu “canım kızım! Bugün bu evden çıkıp yabancı biri olmasa bile kocanın evine gideceksin. Zor oldu bu evliliğe alışman ama İmran’ı tanıdıktan sonra aslında ne kadar doğru bir çift olduğunuzu göreceksin. Allah’ın izniyle mutlu ve bereketli bir yuvanız olur inşallah. Yeni hayatında eşinle birlikte hem iyi hem de kötü günleriniz olacak. Sakın iyi günde güllerini gösterip, kötü günde dikenlerini çıkaran kadınlardan olma. Kocana karşı tatlı dilli ol ve amcan ile yengene saygıda kusur etme. Zaman zaman tatsız anların olsa bile alttan almayı bil. Bunların sonunda göreceksin ki ölene kadar mutlu ve huzurlu bir evliliğin olacak” diyen Hasina hanım konuşmasını kısa kesip bitirmişti. Annesinin susmasının ardından lavaboya gideceğini söyleyen Sahra yerinden kalkarken annesi de avluya ineceğini söyleyip ayrıldı odadan. Kapının önünde bekleyen kâhyayla karılaşan Hasina Hanım “şimdi banyoya girdi, kendini göstermeden gir içeri saklan.” Dedi. Aldığı emirle birlikte içeri girip banyo kapısının kenarına sinen adam, genç kızın çıkmasını bekliyordu artık. Sıcaklar yüzünden hafif akmış olan makyajını düzeltip ellerini yıkayan Sahra, yine kaymış olan şalını düzeltmek için biraz daha oyalandı içerde. Ayna karşısında işi biten kız, kapıyı açmış çıkacakken kolundaki bileklik yere düşmüştü. Açılan kapıyla birlikte harekete geçen kâhya, Sahra’nın yere eğilmesiyle işi daha da kolaylaşmıştı ve elindeki eter sürülmüş bezi dayadı kızın burnuna. Ne olduğunu anlayamadan, bir anda burnuna bez dayatılan Sahra ayağa kalkmaya çalışırken gücü yetmemiş bayılmıştı hemen.
Nikâh vakti yaklaşıyordu, erkenden gelip babası ve amcasıyla birlikte davetlileri karşılayan İmran’ın kalbi heyecandan pırpır ediyordu. Tuhaf başlayan bir evlilik hikâyesi vardı. Hiçbir zaman böyle evleneceğini düşünmemişti hele ki çocukluktan kalan bir sevgiyle evlenmek aklının ucundan dahi geçmemişti. Sahra’nın yıllardır onu seviyor olması yumuşatmıştı kalbini belki de ya da şimdiye kadar Sahra’yı beklemişti kalbi, kim bilir? Avlu, büyük salon ve üst kat dolmuştu artık ve imam bekleniyordu. Yarım saat geç gelen imamla birlikte herkes yerlerini aldı ve gelinin getirilmesi bekleniyordu. Bir süre sonra ayarladığı gibi büyük avludan içeri gelip imamın yanına giden Hasina Hanım, yaşlı adamın kulağına eğilip fısır fısır bir şeyler söyledi “Hoca efendi, gelini aşağı indirecekken bir anda düşüp bayıldı. Kendine geldi ama iyi değil hala bu yüzden vekâletini bana verdi.” Dedi. “şahidin var mı?” diyen imama kâhyayı gösterdikten sonra izin alabilen kadın oturdu yerine. Yıllardır nikâh kıyan imam, böyle olaylarla çok karşılaştığı için gelinin olmayışından şüphe duymadan tamam demişti. Yanında duran babasının kulağına eğilen İmran “bu kadarı da fazla ama nikâh kıyarken bile gelin hala ortada yok.” Dedi sessizce. Latif bey “kız bayılmış oğlum, ne yapayım? Zorla mı getireyim?!” dedi kendini haklı çıkarırcasına. Aldığı cevapla yerinde biraz susup bekleyen İmran diğer yanında oturan annesine dönüp “niye bayılmış? Rahatsız mıymış?” diye sorunca “heyecandan!” cevabını aldı. İmran tekrar lafa girip “ne heyecanı şimdi durduk yere.” Diyince “eee o kadarını da sen düşün, bulursun artık ne heyecanı olduğunu.” Dedi Melike Hanım imalı bir tonda. Jetonu paraşütle iniş yapan İmran’ın, duyduğu laf üzerine yüzü kulaklarına kadar kızarmış gibiydi. Olmadık ve anlamsız bir soru sormuştu ama diğer taraftan uyanmış da denebilirdi. Çünkü nikâh bir yana bu gece zifaf gecesiydi genç adamın. Ufak tefek kaçamakları haricinde uzun süredir inzivada olan İmran, bundan dolayı olsa gerek gecenin ciddiyetinin farkına ancak varabilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHRA!
DragosteBu dünyada kaç kişi aşık olup evleniyor ki? İşte Sahra ve İmran'da zoraki evlilik kurbanı iki gençti. Ama Sahra'nın bu evliliğe evet derken birde gönlünde ömrü boyu tutacağına inandığı bir sözü vardı. İmran'ın kalbinin kapıları gittikçe açılırken, S...