SAHRA!
32.BÖLÜM
Yazar; Kütüphanedeki Kız
(bu bölümü yazarken dinlediğim şarkı Feridun Düzağaç – Alev alev….aynı duyguları yaşatması dileğiyle)
Sahra bozulduğunu belli etmeden İmran’ın ellerinden kurtulup tekrar gitmek üzereyken genç adam ikinci defa çekti Sahra’yı ve “ama kiraz bahçesine girip boş dönmek de olmaz değil mi sevgili karıcığım.” Deyip yavaşça yüzüne doğru yaklaştı. İmran’ın başta aklından geçen sadece küçük bir öpücük alıp bırakmaktı fakat ilk öpücüğü aldıktan sonra bırakamadı zira kiraz bahçesine girip bir tane kiraz alıp dönen olmamıştı şimdiye kadar. Bir süre sonra Sahra’da İmran’a karşılık vermeye başladı. Aylardır süren köşe kapmacanın ardından sonunda Sahra arzularına engel olmayı bırakmış, kalbinin sesini dinlemişti. Genç çift duygularının etkisi altına girmişken bir ses avluda çınladı.
Küçük Zeynep annesinin yanına gitmiş, kimsenin onu çağırmadığını öğrenince geri dönmüştü. Avluya geldiğinde ortalıkta kimseyi göremeyince etrafa bakınıp Sahra’yı bulmaya çalışmıştı fakat o yaştaki çocuğun şahit olmaması gereken bir sahneyi gözünün önünde görünce siren sesini anımsatan tiz ve bir o kadar da yüksek ses tonuyla “siz ne yapıyorsunuz!” dedi. Karşılarında kızı gören Sahra ve İmran ellerini ayaklarının nereye koyacaklarını şaşırmış, Zeynep’in ne zamandır orada olduğunu düşünüyorlardı. Duruma birinin el atması gerekiyordu, ilk olarak öne çıkan İmran oldu zira Sahra çocuğa açıklama yapacakmış gibi bakmıyordu. Genç adam Zeynep’i kucağına alıp “Sahra ablanın gözüne bir şey kaçmış onu çıkarmaya çalışıyorduk.” Dedi yanağından makas alarak. Küçük kız Sahra’ya bakıp “gözündeki şey çıktı mı?” diye sordu, yaşıtları gibi dünyadan haberi yoktu ve inanmıştı İmran’a. Aslında onları arkadan görmüştü, yandan görseydi belki bu kadar kolay kurtulamayabilirlerdi. Sahra kıza gülümseyip “çıktı” diyebildi sadece.
Zeynep onlara inanmışken bu sefer gerçekten annesi çağırmıştı yemek yemesi için. Küçük kız İmran’ın kucağından inip koşarak uzaklaşırken, İmran kaldığı yerden devam etmek üzere Sahra’ya yanaştı fakat “sakın yaklaşma. Az kalsın yakalanıyorduk.” Dedi Sahra. Genç adam gülümseyerek “ama yakalanmadık değil mi? Sorun yok demek ki.” Diyince Sahra son söz olarak “ha-yır!” diyip hızla uzaklaştı oradan çünkü kendisi de emindi eğer az önceki öpücük tekrarlanırsa birilerinin görmesi umurunda olmadan devam ederdi. Sahra merdivenlerden çıkarken aşağıda ona bakan İmran “az önce başka bir kız olsaydı kollarıma atlardı, biliyorsun değil mi?” dedi bozulduğu her halinden belli oluyordu. Başını hafif aşağı eğip gülümseyen Sahra “onlar gibi olmadığım için beni sevmiyor musun?” diyince “kim demiş seni sevdiğimi? Ağzımdan böyle bir şey çıktı mı?” diyerek Sahra’yı kızdırmaya çalıştı İmran ama alacağı cevap yelkenleri aşağı indirmesine yetti. Sahra “öyle mi? O zaman bundan sonra az önceki gibi yanıma yaklaşmayı unut! Beni sevmeyen birine zorla gidecek değilim!” diyip ciddi bir surat ifadesi takınınca İmran “tamam tamam, seviyorum hatta aşkımdan ölüyorum!” diyerek Sahra’yı kararından vazgeçirmeye çalıştı. İmran’ın söyledikleri fazlasıyla hoşuna giden genç kız “şöyle yola gel bakalım” diye geçirdi içinden. Sohbetleri belki daha uzun sürecekti fakat Hasina hanım’ın kızını çağırmasıyla bitmek zorunda kalmıştı.
Sahra annesinin yanına geldiğinde yaşlı kadın elini kızının yanağına götürüp “bütün gece yolculuk yaptınız, yorgunsunuzdur şimdi. Eşyalarını odana gönderdim, banyoyu da hazırlattım duş alıp dinlen biraz istersen.” Dedi. Sahra “babam nasıl? Önce onu göreyim sonra giderim.” Dedi fakat Hasina Hanım izin vermedi. “baban amcanla özel konuşuyor, sonra gidersin.” Diyen yaşlı kadın kızına odasına kadar eşlik etti. Kapıyı yavaşça aralayan Sahra açarken çıkan gıcırtı sesini bile ne kadar özlediğini fark etti. Yirmi yıl boyunca bu evin bir parçası olmuştu ama şimdi sanki başkasının odasına gizlice giriyormuş gibi hissediyordu. Çok özlemişti fakat aynı oranda da yabancılaşmıştı evine. Evlenip ayrıldıktan sonra çoğu kişinin böyle hissettiğini duymuştu sohbetleri sırasında fakat ne inanmıştı ne de kendi başına geleceğini tahmin etmemişti. Ahşap rengi makyaj masasını karşısına geçip aynadan kendine baktığında üç ay önceki kız olmadığını gördü. Tamamen değişmişti, düşünceleri, öncelikleri, hayalleri… Görünen oydu ki bu değişimin mimarı İmran’dan başkası değildi. İnce ince fark ettirmeden aklına, özellikle de kalbine işlemişti İmran. Aynadaki yansımasına bakarken arkasındaki yatağın yanındaki komodinin üzerinde ablasının resmini gördü. Yavaşça yerinden kalkıp resmin yanına gidip eline aldı çerçeveyi. Ne zaman duygularıyla ilgili karar vermeye kalkışsa sürekli ablasını hatırlatan bir şeyler karşısına çıkıyordu. Resme uzun uzun baktıktan sonra “Allah’ım neden bunun bir orta yolu yok! Neden ablama karşı suçlu hissediyorum? Niye onu geçmişte bırakıp yoluma devam edemiyorum.” Diyip kendine kızarken gözleri dolmuştu. “keşke ona olan duygularını anlatmasaydın, bilmeseydim, duymasaydım! Kahretsin ki biliyorum ve her kelimesini hatırlıyorum!” diyerek çerçeveyi çekmecesine koydu. Banyoya giderken duşa girip su sesiyle zihnini temizlemeyi umuyordu.
İmran amcasının çalışma odasında şirkettekilerle telefon görüşmesi yaparken diğer taraftan da yanında getirdiği dosyaları incelemeye çalışıyordu. Geceden sabaha bu kadar dosyanın birikmiş olması deli ediyordu onu ama kendisinden başka inceleyecek kimse yoktu, Anessa’yı aramıştı ilgilenmesi için fakat bir türlü ulaşamamıştı zira o sırada Anessa’nın Kahire’ye gelmek üzere olduğundan haberi yoktu. İşlerin bir kısmını hallettiğinde telefonu çaldı. Ekrana baktığında Mısır’a ait bir numara görünce garipseyip açtı telefonu. Hattın diğer ucundaki ses gayet tanıdıktı çünkü arayan Anessa’ydı. “İmran beni aramışsın uçaktaydım, kendi telefonumdan arayamıyorum seni. Bir sorun mu var?” diyerek her şey normalmiş gibi konuşan Anessa’ya “sen Kahire’de misin? Neden buranın kodu görünüyor ekranda” diye çıkıştı genç adam. “evet yeni indim.” Diyerek İmran’ın tekrar soru sormasına gerek kalmadan “şirkette işleri idare edecek bir sürü kişi var, senin burada yardıma ihtiyacının olabileceğini düşündüm. Ayrıca buradaki çarşılarda iyi mücevher ustaları olduğunu duydum onları araştıracağım.” Dedi. İmran sinirle “benim yardıma ihtiyacım yok! Kim sana buraya gelebileceğini söyledi?” diyince “Dubai’den dönüşümüz sırasında sana mücevher işinden anlayan deneyimli birilerini bulmak için araştırma yapacağımı söylemiştim ve sen de onaylamıştın. Tekrar izin mi almam gerekiyor?” diyen Anessa kafasında tüm hikâyeyi kurmuş şimdi ona göre hareket ediyordu. Kızın hatırlatmasıyla söyledikleri aklına gelen İmran gözlerini tavana dikip “tamam hatırladım. Gerekli olan araştırmayı yapıp Londra’ya dön tamam mı?” diyerek Anessa’nın konuşmasına izin vermeden telefonu kapattı. Yanında bekleyen Ali’nin gözlerine bakan Anessa “gidelim artık.” Derken suratı yeterince asık görünüyordu. Bir araç kiralayıp havaalanından ayrıldıklarında yolda ağzını bıçak açmayan Anessa’ya “iyi misin? Suratın düştü telefondan sonra.” Diyen Ali, cevap alamadı genç kızdan. Anessa Londra’dan ayrılmadan önce bilerek bütün işleri İmran’a yönlendirmişti böylelikle yardım için geldiğini söyleyip İmran’ı aradığında yanına gidebilecekti. Fakat işler beklediği gibi olmamıştı. Otele gelene kadar ikisi de konuşmadan arabada oturmuştu. Ali kontaktaki anahtarını çıkarıp Anessa’ya kapıyı açana kadar olan süre sessiz geçmişti. Arabadan inen genç kız önde arkada Ali otele giriş yaptılar. Resepsiyon görevlisi “çift kişilik oda mı?” diye sorunca Anessa “evet” diyerek onaylayıp çantasından pasaportunu çıkardı. Ali kıza dönüp “çift kişilik derken beraber mi kalacağımızı söylemeye çalışıyor.” Dedi ve görevliye tek kişilik iki oda olacağını söyledi. Anahtarlarını alıp kat görevlisiyle asansöre gittiklerinde “ne tuhaf bir kural.” Dedi Anessa kaşlarını kaldırarak. Yüzünde tebessüm oluşan Ali “tuhaf ama böyle.” Dedi.
Odalarına geldiklerinde kapısını açmış tam içeri girmek üzere olan Anessa “yemeğe gideceğin zaman beni almayı unutma! Yalnız yemek istemiyorum.” Diyip gülümsedikten sonra odasına girdi. Anessa valizini kenara koyduktan sonra yorgunluğunu atmak için sıcak duşun altına attı kendini. Akşam yemeğine daha çok vardı bu yüzden bornozuyla yatağa girip birkaç saatliğine uykuya daldı.
Konakta da benzer bir durum vardı. Sahra yeni duştan çıkmış havluyla odanın içinde dolanıyordu. Çalışma odasında işi biten İmran sevgili karısını görmek için etrafa bakındığında çalışanlardan biri odasında olduğunu söylemişti. Genç kız camekânın önündeki koltuğuna oturmuş saçlarını kuruturken oda kapısının kilitli olmadığı aklının ucundan bile geçmemişti. Diğer yandan İmran adım adım yaklaşıyordu odaya. Çok geçmeden gıcırdama sesiyle açılan kapı yüzünden Sahra olduğu yerde donakalmıştı. İmran başını kaldırıp Sahra’yı vücudunun yarısından fazlası açık karşısında görünce gözleri normalin iki hatta üç katı büyümüştü doğal olarak. Bir süre ağızları mühürlenmiş gibi tepkisiz kaldıktan sonra Sahra arkasını dönüp “dışarı çıkar mısın?” dedi ama sanki içine kaçmıştı sesi. İmran hiçbir şey söylemeden geldiği gibi çıktı odadan. Kan dolaşımı hızlanmış, çölde susuz kalmış gibi hissediyordu. Bununla birlikte aklından geçenler ise dile gelmeyecek cinstendi. Zoraki evliliğinden beri kadınlarla arasına mesafe girdiğinden dolayı az önce şahit olduğu görüntü hormonlarına etki etmiş gibi görünüyordu. Öte yandan İmran’ın odadan çıkışının üzerine dövünmeye başlayan Sahra ağzına geleni sayıyordu kendine. “odanın içinde ne diye böyle dolaşırsın ki! Hadi çıktın ne diye hemen giyinmiyorsun! Allah’ım kafamı alıp duvarlara sürtsem utancımı geçirmez. Nasıl İmran’la göz göze geleceğim şimdi? Of of!” derken aceleyle de kıyafetlerini geçiriyordu üzerine.
Güneşin batışıyla konakta akşam için hazırlanan yemeklerin kokusu kol gezmeye başlamıştı. İmran son birkaç saattir babası ve amcasının eskilerden açılan sohbetiyle uyumanın eşiğine gelmişken Sahra’dan haber yoktu hala. Kâhya salona gelip yemeğin hazır olduğunu söylediğinde üzerinden yük kalkmış gibi hisseden İmran herkesten önce çıktı salondan. Ailenin büyükleri ve İmran masadaki yerlerine kurulmuşken içeriye gelen yardımcı kadın “Hanımım Sahra yorgunmuş, yemeğe gelmeyecekmiş.” Diyip köşedeki yerinde masada eksik olursa eğer getirmek için beklemeye koyuldu. İmran Sahra’nın neden gelmediğini merak ederken elindeki çatalla tabağını karıştırıyordu öylesine. Yemeğin ortalarına gelindiğinde Hasina Hanım hizmetçiye seslenip “bir tepsi hazırlayıp yukarıya Sahra’ya götürün.” Dedi. Yaşlı kadının isteğiyle mutfakta bir tepsiyi donatıp Sahra’ya götürdüler.
Odasına gelen tepsiyi görünce şükreden genç kız “sonunda birinin aklına gelmiş yemek yollamak. Hadi ben inmiyorum da İnsan bir tepsi gönderir değil mi?” diye içinden geçirirken hizmetçi kadın başka bir isteği olmadığını anlayınca ayrılmıştı odadan. Ölesiye acıkan Sahra güzelce karnını doyurduktan sonra, üzerine öyle bir ağırlık çökmüştü ki kolunu dahi kaldırmak istemiyordu.
………
Akşam yemeği için Anessa’nın odasına giden Ali bir süre kapıda bekledikten sonra genç kızı alıp yemeğe inmişti. Restoran normal gecelere nazaran sakin görünüyordu. Nil’in eşsiz manzarasını rahatlıkla görebilecekleri bir masaya oturup sipariş veren ikili havadan sudan konuşurken Ali farklı bir konuda soru sordu. “neden İmran için bu kadar ısrar ediyorsun?”… Anessa soru karşısında şaşkınlığını belli edip “nerden çıktı şimdi bunu sormak?” diyince “hiç! Merak sadece yani istesen bir sürü erkeği etkileyebilirsin. İmran’da olan ne?” diyerek soruyu biraz daha açtı Ali. Anessa dışarıdaki manzaraya bir bakış atıp “çok basit aslında. ‘güven’ ” diyip ekledi. “İmran’la uzun bir ilişkimiz oldu, yaklaşık dört yıl kadar ve onun ilgilendiği tek kişi bendim. Kısa bir zaman zarfından bahsetmiyorum ama onun gözleri sadece beni görüyordu. Bu yüzden inanıyorum ki bana olan hislerinin hala bitmediğini anlarsa geri dönecek ve aynı sadakati gösterecek.” Dedikten sonra şarabından bir yudum aldı. Ali bir süre düşündükten sonra “bu çok saçma. Aradığın güveni başka birinde de bulabilirsin. Herhangi birinde.” Diyince “hayır bulamam!” diye itiraz etti Ali. Anessa yine karşı çıkarak bu sefer yanlış bir kelimeyi cümleyi ağzından kaçırarak “karını bırakıp Sahra’nın peşinden gelen sen nasıl bahsedebilirsin ki güvenden.” Diyince konuşmayı devam ettirmedi Ali. Yemekten sonra otelin barına geçtiklerinde Ali odasına gideceğini söyleyip ayrıldı genç kızdan.
Saat epey ilerlemiş Ali yatağına girmek üzereyken kapı çalındı. Yorganı kaldırdığı gibi geri bırakan genç adam koridora yönelip kapıyı açtığında oda görevlisi “efendim arkadaşınız barda biraz fazla içmiş sanırım diğer müşterileri rahatsız ediyor. Odasına getirmeyi teklif ettik ama başaramadık. Siz gelebilir misiniz?” dedi. Biraz beklemesini rica eden Ali üzerine bir şeyler geçirip adamla beraber bara gittiğinde Anessa’yı sarhoş halde masalarda oturan insanlara laf söylerken buldu. Genç kız parmağını köşedeki masada oturan çifte uzatmış “hey sen baksana buraya! Evlisin değil mi? Yanındaki de sevgilin.” Deyip kıkırdadıktan sonra “nerden mi biliyorum? Parmağındaki yüzük izi hala belli.” Dedi. Adam başını sallayıp yanındaki kadınla sohbete devam ederken Ali daha fazla beklemeyip Anessa’nın yanına gelip kolundan tutup götürmeye çalıştı. Fakat Anessa gelmediği gibi konuşmaya devam ediyordu. “ooo Ali de gelmiş! Sende karını aldatıyorsun değil mi? Hatta ikinci bir eş de alacaksın.” Diyerek elindeki bardağı fondip yapmaya çalışırken Ali zorla aldı elindeki bardağı ve “hadi bu gecelik eğlence yeter! Odana gidiyoruz.” Diyerek bardan çıkarmaya çalıştı Anessa’yı. Alkolün etkisiyle ani duygu değişimleri yaşayan genç kız az önce gülerken şimdi ise ağlıyordu “bırak beni gelmeyeceğim işte!” diye bağırıyordu. Son çare kızı kucağına alan genç adam zorla da olsa asansöre bindirebilmişti. Asansördeyken başı Ali’nin göğsünde olan Anessa bir yandan ağlarken diğer yandan “niye erkeklere güvenmediğimi biliyor musun? Babam gibi biri olmasından korktuğum için. Bir türlü emin olamadığım için.” Diyerek hayatına dair bazı gerçekleri dile getiriyordu. Kapıya geldiklerinde çantasından oda kartını çıkaran Anessa sendeleyerek içeri girince Ali yatağına kadar eşlik etti fakat dışarıya çıkmak üzereyken şişe sesleriyle geri döndü ve Anessa’nın içmeye devam ettiğini gördü. Ali dayanamayıp sinirle “bırak artık şunu! Alkol komasına falan girmeye mi niyetlendin!” dedi. “bana ne yapacağımı söyleyecek birine değil, oturup benle içecek ve beni dinleyecek birine ihtiyacım var. Bunu yapamayacaksan odana git lütfen.” Diyerek tekrar şişeye uzandı genç kız. Ali kızın ne diye bu kadar içtiğini merak ediyordu doğrusu. Son söylediklerinin ardından bir kadeh de kendine doldurup “anlat bakalım, dinliyorum.” Dediğinde Anessa çözülmeye başlamıştı. Babasının nasıl sorumsuz olduğunu, terk edişini, annesinin ölümünü, yetimhanede büyüdüğü günleri, geçmişine dair her şeyi bir bir dökülmüştü. Ali’de bilmem kaçıncı bardağını içerken iyiden iyiye sarhoş olmuştu. “işte bu yüzden erkeklere kolayca güvenemiyorum.” Diyerek konuşmasını sonlandıran Anessa’ya “bana güvenebilir misin?” diye sordu genç adam. Anessa onun gözlerine bakarak “bir erkeğin ikinci karısı olmak gibi niyetim yok.” Diyince elini kızın göz hizasına getiren Ali “ya ikinci olmayacaksan?” diyerek yüzük parmağını işaret etti. Olanlara anlam vermeye çalışırken Ali’nin dudaklarını kendi dudaklarında buldu.
………
İlerleyen saatlerde tepsiyi mutfağa götürmek için odasından çıkan Sahra hizmetçilerden biriyle karşılaşınca tepsiyi ona verip geri döndü. İmran’la ne kadar geç karşılaşsa o kadar iyi olacaktı. Avlu sessiz görünüyordu, büyük ihtimalle herkes odasına çekilmişti. Az önceki hizmetçi kız da İmran’ın çalışma odasında olduğunu söylemişti. Eğer İmran gelmeden uyursa ertesi güne bir şekilde yüz yüze gelebilirdi onunla. Zafer kazanmış gibi gülümseyerek odasına girdiğinde ışık hızıyla değişmişti surat ifadesi. Son karşılaşmalarında oturduğu koltukta şuan İmran oturuyordu. “se…sen çalışma odasında değil miydin?” diyen Sahra gözlerini kaçırırken İmran kalkıp yanına geldi ve elinden tutup yatağa oturttu. “sabahtan beri benden mi kaçıyorsun?” diyip Sahra’nın aşağı doğru olan başını kaldırdı. “hayır, ne alakası var.” Diyen genç kız direkt olarak bakmıyordu İmran’a. Genç adam gülümseyerek “senin davranışlarının neye yorumlanabileceğini anlayacak kadar uzun süredir beraberiz o yüzden yalan söyleme.” Dedi. Sahra kaşlarını çatarak “neredeyse çırılçıplaktım.” Diye geçirdi içinden. İmran sanki iç sesini duymuş gibi “çıplaksan ne olmuş? Sen benim karımsın, ben her iki dünyada için kabul ettim bu gerçeği. Seni öyle görmemden daha doğal ne olabilir ki.” Diyerek gerçeği kabul ettirmeye çalışırken konuşmaya devam edip “hem ileride benimleyken sürekli giyinik kalacağının garantisi olmayacak.” Dedi şakayla karışık. Sahra başta anlamayıp “ne demek istiyorsun?” dedikten sonra kafasına dank etmişti. Şimdiye kadar sadece öpüşerek geçmişti zaman ama ya ilerisi? Aşkları şuan sadece duygusal boyuttaydı ve fiziksel boyuta geçmesi gerekecekti eninde sonunda. Yanakları kızaran kalp atışları hızlanan Sahra geriye doğru giderken İmran ellerini bırakmayıp kendine doğru çekti Sahra’yı. Duyguları ve aklı soğuk savaş halinde olan kız ne yapması gerektiğini bilmiyordu. İmran boynuna bir öpücük kondururken bu gecenin ‘beklenen gece’ olmasından çekiniyordu.
32.bölüm sonu
Not: çok güzeldi ya kendi hikayeme kendi yorumum bu’dur umarım keyifle okumuşsunuzdur :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHRA!
RomanceBu dünyada kaç kişi aşık olup evleniyor ki? İşte Sahra ve İmran'da zoraki evlilik kurbanı iki gençti. Ama Sahra'nın bu evliliğe evet derken birde gönlünde ömrü boyu tutacağına inandığı bir sözü vardı. İmran'ın kalbinin kapıları gittikçe açılırken, S...