Balkonun orta yerinde söylediği sözlerin ardından “tabi ya İmran burada kalacak şimdiye kadar gelmiştir.” Deyip büyük salona gitmek üzere ayrıldı odasından. İçten içe sevinmeye başlayıp “bunu nasıl engelleyeceksiniz bakalım. Şimdi ona evlenmeyi istemediğimi söyleyince göreceğiz bakalım kim kazanıyor.” Diyordu ama bilmediği şey ailesinin saf insanlar olmadığı gerçeği idi. Akşam yemeği vakti olduğundan herkes sofradaydı. Son iki gündür doğru dürüst bir şey yememiş olan genç kız “önce karnımı doyurayım sonra sıra size gelecek.” deyip sofradaki yerini aldı. Annesi ve yengesi Sahra’nın yemeğe gelmiş olmasına şaşırdıklarını birbirlerine attıkları bakışlarla belli ediyorlardı. O sırada sofrada olan Muslim Bey gündüz evde olanlardan haberi olmadığı için gönül rahatlığıyla yemeğini yiyordu. Sahra sofraya oturalı beş dakikadan fazla olmuştu ama ne gelen vardı ne de giden. “nerde bu Allah’ın cezası yemek yemeyecek mi?” diye düşünen genç kız biraz daha beklemeyi uygun gördü. Belki daha gelmemiş ya da odasında oyalanmıştır diye geçirdi aklından.
Herkes yemeğini bitirmiş hizmetçiler sofrayı toplamak için gelmişti. Kadınlardan biri ilk tabağı sofradan alınca, Sahra annesine bakıp “o yemeğe gelmeyecek mi?” dedi tedirgin bir tonda. Hasina hanım kızına kırgın olduğu için cevap vermeyince Muslim Bey konuşmaya dâhil olup “kim?” diye sordu. Şaka yaptıklarını düşünen kız, “kimden bahsettiğimi çok iyi biliyorsunuz.” Derken Melike Hanım sözünü kesip “İmran’dan bahsediyor ağabey.” Diyerek cevap verdi Muslim bey’e. Aldığı cevabın ardından “nişanlını bu kadar çabuk merak edeceğini beklemiyordum.” Diye konuşmayı şakaya çeken Muslim Bey ani bir tavırla eski ciddi haline geri dönüp, devam etti “İmran düğüne kadar eve gelmeyecek. Ben öyle uygun gördüm.” Dedi. Nedenini tam anlamayan genç kız “tamam şaka yapmaya çalışıyorsunuz ama ben ciddiyim. O nerde?” dedi kaşlarını çatarak. Muslim bey sükûnetini koruyarak “bende fazlasıyla ciddiyim. İmran’ı otele yerleştirdim ve düğüne kadar eve uğramamasını söyledim.” Dedi.
Babasının İmran’ı neden otele yerleştirdiğini ancak son cümlesiyle kavrayan genç Sahra “tabi ya! Hata bende Nasıl anlamadım oyununuzu? Düğüne kadar bizi karşılaştırmayıp öylece evlendireceksin değil mi? Pes doğrusu üçünüz birden çok başarılı bir plan yapmışsınız.” Diye devam ederken babası söze karışıp “kendine gel! Karşında annen baban ve daha önemlisi kayınvaliden oturuyor. Terbiyesizlik yapıp beni istemediğim şeyleri yapmaya zorlama!” dedi ve ekledi “bugün İmran benimle ofise geldi, yol üstünde de bir sürü insanla karşılaştık. Herkes İmran’ın düğün için geldiğini biliyor ve şu saate kadar Kahire’nin yarısı bunu öğrenmiştir. Bu yolun dönüşü yok artık.” Derken Hasina ve Melike büyük bir dikkatle Muslim bey’in ağzından çıkanları dinliyorlardı. “neden başkası değil de İmran? Bu aile bir şekilde devam eder! Ama evlatlarınızın mutsuz etmeye değer mi? Niçin vazgeçmiyorsunuz inadınızdan! Sizin yüzünüzden delirmek üzereyim!” diyen Sahra, çıkış yollarından birini daha kaybetmiş olmanın öfkesini yaşıyordu.
Muslim bey, kızı susunca “yıllar önce verilen bir söz bu ve bugünden sonra değiştirilemez. Zaten görücü usulü bir yabancıyla evlenecektin. Sizin iki yabancıdan farkınız mı var? Hem seni Kahire’de evlendireceğimi düşünüyorsan yanılıyorsun. Görücülerin arasında çıkan tartışmadan sonra buradan biriyle evlendirirsem kan çıkar o yüzden herkesin selameti için İmran’la evlenip Londra’ya gideceksin.” Dedi.
Latif bey İmran’la konuşurken Sahra’nın onu sevdiğini söyleyip ikna etmeye çalışmıştı. Sahra’nın üzerinde işe yaraması umuduyla “İmran yıllardır seni seviyor ve bekliyor.” Dedi Melike Hanım.
Evde kopan kıyametten habersiz olan İmran, yerleştiği otelin restoranında yemek yiyordu.
Bütün gün amcasıyla bir oraya bir buraya gitmekten fazlasıyla enerji kaybetmiş ve midesinden gelen seslerin ardından yemeğe gitmişti genç adam. Restoranın camından Nil’in gece manzarasını seyrederken annesinin verdiği fotoğraf geldi aklına. Gün boyunca yalnız kalamadığından bakamamıştı fotoğrafa. Otele gelince de ceketini oda da bırakıp ilk iş yemeğe vermişti kendini. Fotoğraf ceketin cebinde olduğu için “odaya dönünce bakarım nasıl olsa.” Dedi.
Amcasından ayrıldıktan sonra çocukluktan kalan birkaç arkadaşını ziyaret etmeye gitmişti ama hepsi komşu ülkelere ya da Amerika’ya gitmişlerdi işleri yüzünden. Sadece biriyle karşılaşmıştı, Ali. Çocukken çok samimi olmasalar da sevdiği arkadaşlarından biriydi Ali ve yakın zamanda evliler kervanına katılanlardandı. Yemeğini bitirip kalkmaya hazırlanırken restoranın girişinde birisi “İmran!” diye seslendi. Sesin geldiği yere dönen genç adam gördüğü kişi Ali’den başkası değildi. Masada oturanın İmran olduğunu anlayan Ali yanındaki uzun, sarışın ve giyim kuşamından Mısırlı olmadığı gün gibi ortada olan genç bayanla masaya gelip ne bir davet ne de izin almadan oturdu.
Yanındaki kadında aynı şekilde oturunca selam faslını bitiren Ali, “ kardeşim, hangi rüzgâr attı seni buralara? Otelde mi kalıyorsun?” dedi. Fazlasıyla yorgun olan İmran arkadaşının davetsizce masaya oturmasından pek hazzetmemiş şekilde ilk soruyu atlayıp “evet burada kalıyorum. Yemeğimi bitirmiştim. Kusura bakmazsan odama dönmek istiyorum, yolculuk yüzünden çok yoruldum. Dinlenmek istiyorum.” Deyip yerinden kalkarken “dur canım! Yıllar sonra ilk defa geliyorsun Mısır’a birkaç saat geç yatıver ne olacak?” dedi Ali. Sandalyesine tekrar oturan İmran “gerçekten yorgunum başka zaman uzun uzun konuşuruz.” Dedi müsaade isteyerek ve birkaç adım attı. İmran’ın yıllar sonra niye döndüğünü bilen Ali ağzındaki baklayı çıkarmış “amcanın kızıyla evlenmek için geldiğini biliyorum! Zaten Kahire’nin yarısı öğrendi bunu. Tebrik ederim.” Demişti. Ali’nin bunları nerden öğrendiğini, üstüne üstelik çoğu insanın bu konuyla ne alakası olduğunu merak eden İmran geri dönüp masaya oturdu. “teşekkür ederim ama Kahire’nin yarısı neden bu evlilikle ilgileniyor merak ettim doğrusu.” Diye karşılık verdi.
İmran tam da Ali’nin istediği gibi oltaya gelmişti.
Zamanında Sahra’yı bir düğüne giderken görmüş ve beğenmiş olan Ali’de babasını görücü göndermişti Sahra için ama nişanlısı var deyip geri çevirmişlerdi. Reddetmenin ardından Ali’nin bitmek bilmeyen ısrarına dayanamayan ailesi, tekrar tekrar haber yollamıştı fakat her seferinde aynı cevabı almışlardı. Daha sonra sevmediği bir kadınla evlenmiş, yanında oturan sarışın gibi kadınlarla gününü geçirmeye başlamıştı Ali. O an İmran’ın karşısında oturan Ali’nin genç adamla kesişen noktası bu kısa hikâye idi. Bugün İmran’la görüşmesinden kısa bir süre sonra neden geldiğini öğrenince kendine hâkim olamamış “bu salak için mi bana hayır dediler. Ondan daha iyiyim ama reddedildim öyle mi? Bana lanet bir hayat bıraktınız, sizinde yolunuza biraz engel lazım değil mi? Sevgili arkadaşım İmran’ın nişanlısıyla ilgili biraz ekstra bilgi alsa fena olmaz değil mi?” deyip İmran’ın kaldığı oteli öğrenmiş ve Sahra’nın nasıl belalı bir gelin olacağını kendi yorumuyla ona göstermeye gitmişti.
Karşısında oturan İmran’ın sorgulayan bakışları karşısında suskunluğunu bırakan Ali “yoksa sen bilmiyor musun?” dedi İmran’ın merakını arttırmak için.
Arkadaşının ne demeye çalıştığını çözemeyen İmran “açık konuşursan ne demek istediğini anlayacağım.” Dedi. Sesinden gerginlik hissediliyordu. Bu durum Ali’yi fazlasıyla memnun ederken “sen ortada yokken Kahire’nin yarısı Sahra’ya görücü gitti fakat babası nişanlı olduğunu söylüyordu. Kiminle olduğunu bilinmediği için, herkes birbirinden şüpheleniyordu, görücü giden gençler arasında büyük bir kavga çıktı geçen ay. Hatırı sayılır büyüklerin Muslim Bey’le konuştuğunu duydum. Demek ki kızının daha fazla buralarda kalamayacağını anlayıp sonunda nişanlısını çağırmış.” Diyerek bütün bildiklerini tek cümlede sıralamıştı.
İmran Sahra’nın görücüleri olduğunu biliyordu fakat sorunlardan ve kavgalardan haberi yoktu. Demek bunca olaya rağmen genç kız sadece İmran’ı beklemişti. Ali’nin beklediğinin aksine İmran’ın kafasından geçen bunlardı ve Ali’nin de bu görücü olma olayından dolayı yarası olduğunu düşünerek dikkatli cevap verdi “bütün olanlardan haberim var. Gençlerin bunu kavga meselesi yapmasında Sahra’nın bir suçu yok. Kendi kendilerine gelin güvey olmuşlar. Ayrıca beni amcam çağırmadı, kendim geldim. İşlerimin yoğunluğundan dolayı biraz gecikti bu düğün ama şimdi zamanı geldi ve daha fazla nişanlımı bekletemezdim valizimi alıp geldim.” Dedi. Ali’nin memnun olmamış suratını görünce tahmininde haklı olduğunu görüp, arkadaşının da hayır cevabı alan görücüler arasında olduğunu anladı.
İmran’ın konunun üstüne gideceğini ve kafasının karışacağını düşünen Ali ters köşe olmuştu fakat gardını düşürmemekte kararlıydı “tuhaf! Demek kavgalardan haberin vardı. O zaman hakkında çıkan dedikodulardan da haberin vardır.” Dedi içindeki hırsla. İmran ikinci defa Ali’nin lafına kanmış ve “dedikodu mu?” diye ani bir refleksle cevap vermişti. Bunun ardından tekrar konuşmaya başlayan Ali “evet yoksa onlardan haberin yok mu?” demişti. İmran karşısındaki adamın açıkça eski bir rakip olduğunu anlatmıştı zira başka şekilde Ali’nin Sahrayla ilgili bu kadar çok şeyi takip etmesinin bir anlamı olamazdı. Açık vermemek adına söyleyeceklerini daha iyi seçerek “adı üstünde dedikodu ama çoğunu duydum duymadıklarım varsa onu da sen söyle.” Dedi zoraki bir şekilde gülümseyerek. Konuşmanın başından beri masada olan kadın ikili arasındaki konuşmayı saçma bulup otel odasına çıkmak için Ali’den müsaade istedikten sonra “tabi söylerim. Sakın yanlış anlama eski bir dost olarak söylüyorum bunları, iyiliğin için, başka beklentim yok… Sahra’nın evli-bekâr tüm erkeklere büyü yaptığını söylemelerinin dışında, uzun zamandır Dubai’de bir aşığının olduğunu söylüyorlar. Geçen ay gidecekmiş, uçak bileti pasaport gibi işlemleri hallettiğini söylüyorlardı ama sonradan neden gitmediğini bilmiyorum beklide aşığından ayrıldı.” Dedi sanki masal anlatıyormuş gibi.
İmran’ın beklemediği bir cevaptı çünkü genç adam Sahra’nın Dubai’ye gidişiyle alakalı tek bir şey bilmiyordu. Acaba olabilir miydi? Babası bu yüzden mi aceleyle yollamıştı? Ali’nin büyük bir dikkatle kendisine baktığını görünce yüzüne kocaman gülümsemesini yerleştirmenin ardından “Dubai dedikodusundan haberim yoktu fakat insanların haberinin olmadığı bir şey var. Bu konuda açıklama yapmak zorunda değilim ama insanların ağzını kapatmak lazım değil mi? Ben geçen ay bir iş anlaşması için Dubai’deydim. Sahra’ya özel tasarım bir kolye yaptırmıştım. Hem kolyeyi hediye edip hem de orayı gezdirmek için amcamdan izin almıştım. O da büyük bir memnuniyetle yollayacağını söyledi fakat bilirsin iş dünyası! Acilen Londra’ya dönmem gerekti bu yüzden nişanlım gelemedi Dubai’ye.” Dedi ve ardından Ali’nin duyabileceği yükseklikte sesle kahkaha atıp “bu insanlar ne kadar komik.” Dedi. İmran’ın her lafa bir cevabı vardı, kendisi yirmilik delikanlı değildi otuzuna gelmiş ve dahası kurtlar sofrası olan iş dünyasındaydı yıllardır. Bu kadar ucuz numaralar ona sökmezdi. Yine de Dubai’ye gitmeyi istemesinin nedenini merak etmişti ve amcasına soracaktı bu konuyu. İmran’dan beklediği açığı göremeyen Ali masadan ayrılmak için kalktı ve kapıya doğru yöneldi. İmran da o sırada ayağa kalkmıştı ve dönüp giden rakibine “evde karın beklerken, şuan burada olman büyük kayıp. Eski bir dostun olarak söylüyorum, sana sadece eşinden ve ailenden hayır gelir, bu kadınlardan değil!” dedi. Attığı adımları yarıda kesen Ali, omzunun üstünden İmran’a bakıp “takma kafana herkes memnun halinden.” Deyip bir daha ardına bakmadan, onu otel odasında bekleyen kadına gitti.
Gelir gelmez rakiple karşı karşıya kalan İmran, onunla işi bittiği için odasına çıkmak için asansöre yöneldi. Odasına çıkınca gömleğini çıkarıp banyoya gitti. Çok yorulmuş ve çok terlemişti. Huy olarak terli ve de kirli yatabilen biri değildi bu yüzden duşa girdi hemen. Memleketinde aldığı ilk duş ona kutsanmışlık hissi veriyordu. Başından akıp ayaklarına kadar ulaşan suyun altında doğduğu yeri ne kadar özlediğini bir kez daha anlamıştı. Uzun süre kalmıştı duşta ve çıktığında öyle gevşemişti ki kemikleri yerinden çıkıyordu adeta. Havanın sıcaklığı yüzünden üstüne bir şey giymemiş, sadece şortunu giyip yatağına atmıştı kendini.
Sırt üstü yatmış tavanı seyrederken Ali’nin dumur olmuş suratı gelmişti gözlerinin önüne ve keyiflenmişti. Kendi kurduğu senaryolara da hayranlık duymuştu. Hangi ara aklına gelmişti öyle söylemek bilmiyordu, galiba her insanın içinde küçük bir yalancı vardı ve bugün İmran’ın yalancısı kendini göstermişti. Saat on ikiye gelirken cep telefonunun sesiyle yataktan doğruldu genç adam. Bu saatte kimin neden aradığını merak eden İmran komodinin üstündeki telefonuna bakınca arayanın babası olduğunu görüp açtı “hayırdır baba bu saatte bir şey mi oldu” dedi. Latif bey yorgunluğu sesine yansır bir tonda “hayır telaş edecek bir şey yok. Bugün şirkette uzun süren bir toplantı yaptık. Yeni kararlar aldık.” Diyince İmran araya girip “ne gibi kararlar?” dedi. Kaldığı yerden devam eden Latif Bey “Piyasada büyük açık varmış bu yüzden yeni sezon ürünlerinin belirlenen tarihten erken satışa sunulması lazım. Sana verdiğim dosya yanında mı?” diye sordu. “valizimin cebinde ama her detayı aklımda sen devam et konuşmana.” Dedi İmran. Gelen cevabın ardından yaşlı adam sözlerine devam etti “iyi o zaman.
Dosyadaki plana göre ne tür ürünleri dikkate alacağını biliyorsun. Annenler düğün için uğraşacağı sırada sende ürün keşfi için çalışırsın.” Dedikten sonra İmran “sen merak etme ben gerekli araştırmayı yapacağım.” Dedi. Latif bey telefonu kapatmak üzereyken genç adam seslendi tekrar “baba! Kapatmadan bir şey sormak istiyorum.
”Latif bey telefonu yeniden kulağına aldıktan sonra “evet ne soracaksın?” diyince İmran hemen söze girip “Sahra’nın Dubai’ye gitmek istediği doğru mu?” diye sordu.7.bölüm sonu
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHRA!
Roman d'amourBu dünyada kaç kişi aşık olup evleniyor ki? İşte Sahra ve İmran'da zoraki evlilik kurbanı iki gençti. Ama Sahra'nın bu evliliğe evet derken birde gönlünde ömrü boyu tutacağına inandığı bir sözü vardı. İmran'ın kalbinin kapıları gittikçe açılırken, S...