SAHRA!
25.BÖLÜM
Yazar; Canan Takan
Akşama doğru kesilen yağmurla birlikte pansiyondan ayrılan ikili arabalarını teslim aldıktan sonra yola koyuldular. Yol boyunca Sahra hiç konuşmamış, İmran’ın sorularına ise konuyu uzatmayacak kısa cevaplar vermişti. Bir kadını anlamak zordu ama Sahra’yı anlamak iki katı zordu İmran’a göre. Sanki dün gece hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu. Çok geç saatlerde eve vardılar ve gece sessiz bitti. Yarın yeni bir gündü, Sahra üniversiteye, bambaşka insanların arasına giriyordu. ‘bir de Ali var değil mi?’ diye aklında geçiren İmran, durduk yere uykusuz bir geceye mahkûm etmişti kendini.
………..
Sonbahardan olsa gerek koyu karanlık bir hava hâkimdi bu gece. Zaten kafası karışık olan iki genç biri yerde biri yatakta birbirlerinin uyanık olduğundan habersiz sanki tepelerinde çatı yokmuş da gökyüzünü seyrediyorlarmış gibi dalmışlardı karanlığa. Kendi âleminde olan Sahra geldiğinden beri sadece bir kere ailesiyle görüştüğü için içinde bir özlem belirivermişti. İlk defa onlardan ayrılıyordu hem de bu kadar uzun bir süre. Diğer taraftan İmran Ali’nin ne yapacağını, hala neden Sahrayla ilgilendiğini az çok tahmin ettiği için onları birbirinden nasıl uzaklaştırabileceği hakkında fikir yürütmeye çalışıyordu. Kafalarında bin bir soruyla bilinmeyen bir saatte uyudular. Ertesi gün neler olacağı ise tam bir muammaydı.
Sabah ezanının okunmasına yakın bir saatte genç çiftin odasının kapısında kıpırdanmalar olmaya başlamıştı ama onlar geç yattıkları için bu durumdan habersizlerdi. Melike hanım Sahra ve İmran’ın eve gelmediği gün onların balkonuna uçan eşarbını almak için odalarına girmişti ve şansızlık o ki küpesini içeride bir yerde düşürmüştü. Nerde olduğunu bilmiyordu belki de ortalık bir yerde düşürmüş olabilirdi. İmran o küpeyi görürse annesine ait olduğunu hemen anlar ve odasına giriş sebebini çok farklı algılayabilirdi. Bu korkuyu üzerinden atmak için onların uyuduklarına emin olup şimdi odalarına girmeye çalışıyordu. Kapıyı sessizce açmayı başarıp zifiri karanlıkta yerde emekler gibi ellerini gezdirip küpesini aramaya koyuldu. Dolabın dibinden ilerleyip makyaj masasının etrafında dolandırdı elini ama görünürde bir şey yoktu. Sonra sıra yatağın etrafında gezinmeye geldi. Ellerini yerde sürüyerek aramaya devam ederken sıcak bir şeye çarptı yaşlı kadındın eli. İlk başta anlamadı ama biraz daha sürüyünce bir insana dokunduğunu anlayıp korkudan çığlığı bastı. Neler olduğunu anlamadığı için sesle birlikte Sahra da çığlık atıp uyandı yerinden. Bu küçük kargaşaya son anda dâhil olan İmran hemen komodinin üzerindeki gece lambasını yakıp neler olduğunu anlamaya çalıştı. Odanın aydınlanmasıyla karşısında yengesini gören Sahra derin bir oh çekip elini kalbine götürdü o sırada İmran söze girip “anne! Ne işin var burada?!” dedi. Melike hanım oğlunun sorusundan önce gördüğü manzaranın sebebini anlamaya çalışıyordu. Sahra ve İmran ayrı yatıyordu üstelik yerde olan İmran değil Sahra’ydı. "ben neden burada olduğumu açıklayabilirim ama siz neden ayrı yattığınızı açıklayabilecek misiniz?" diyen kadının sesinde iğneleyici bir ton vardı. Sahra yerden kalkıp yatağa oturdu hemen ama artık bunun için çok geçti. Konuşup bir şeyler söylemesi gerekiyordu İmran’ın fakat bunu yapacak gibi görünmüyordu. Melike hanım sorusunu yineledi. Bunun üzerine Sahra söze girip “kavga etmiştik yenge. O yüzden ayrı yatıyorduk.” Dedi. “ne zaman oldu bu kavga? Bizim yanımızdayken hiç öyle görünmüyordunuz.” “bu akşam yemekten sonra oldu zaten.” Diyen Sahra’nın yalanı inandırıcı gelmemişti çünkü Melike Hanım soru sormayı bırakmamıştı. “ne için kavga ettiniz peki? Böyle ayrı yatmanıza sebep olacak kadar önemli olan neydi?” diye üsteledi yaşlı kadın. İmran içinden ‘bul bakalım ne yalan söyleyeceğini küçük cadı!’ diye söylenirken Sahra çoktan bulmuştu ne diyeceğini “çok horluyor! Ona bunu söyledim sadece ama o tartışmaya başladı.”… İmran Sahra’nın büyük bir rahatlıkla söylediği yalanına inanamıyordu. Bir suçlu çıkaracaksa bu kendisi olabilirdi ama bütün suçu İmran’a yıkmıştı. Madem küçük cadı onu suçluyordu, o da rahatlıkla onu suçlayabilirdi. “ben horluyorum öyle mi? Ya sen? Uyurken yatakta dönüp dünya turu atıyorsun sanki!” diyen İmran ters ters bakıyordu karısına. Sahra duyduklarına sinir olup “ben mi dönüyorum? Sen nerden bileceksin bunu?!” deyip gürledi İmran’a. Tüm bu konuşma sırasında Melike hanım bir İmran’a bir Sahra’ya bakıp onları takip etmeye çalışıyordu. Sinirleri iyice bozulan İmran “otelde kalırken senin yüzünden uyuyamadım sabaha kadar. Sürekli döndün durdun.” Diyerek dönülmez bir pot kırmış, o gece uyanık olduğunu belli etmişti. Sahra duyduklarının ardından “ama ben uyandığımda sen uyuyordun.” Dedi ses tonunu gitgide alçaltarak. Arada oluşan kısa sessizliği Melike Hanım bozup “ne oluyor size Allah aşkına! Elli yaşındaki yaşlı çiftlerin yapması gereken kavga bu! Daha dün bir, bugün iki… Nasıl kavga edersiniz hemen?” dedi. Genç çift ağzını açıp tek cevap vermediği için Melike Hanım kaldığı yerden devam edip “hadi kavga ettiniz diyelim, tamam evlilikte olur böyle şeyler ama İmran sana ne demeli?” dedi. İmran annesinin ne demek istediğini anlamamış olduğu için “ne olmuş bana?” diye sordu. Melike hanım kaşlarını çatıp “birde soruyor musun? Oğlum sen ne zamandan beri böyle düşüncesiz biri oldun? İnsan bir bayanı, dahası eşini yerde mi yatırır?” diyip “şimdilerde ne diyorlardı böylelerine? Aklıma geliyor ama dilimden çıkmıyor.” Diyerek kelimeyi bulmaya çalışırken Sahra koştu imdadına. “odun! Odun diyorlar yengeciğim.” Diyip anahtar kelimeyi söyledi. Yaşlı kadın “hah! Aynı o kelime kızım. Sen çok yaşa.” Dedi. Durduk yere suçlu bulunan İmran “anne ne diyorsun sen? O kendi yerde yatmak istedi, ben yollamadım.” Dese de, Melike hanım iyice azarlamıştı İmran’ı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHRA!
Roman d'amourBu dünyada kaç kişi aşık olup evleniyor ki? İşte Sahra ve İmran'da zoraki evlilik kurbanı iki gençti. Ama Sahra'nın bu evliliğe evet derken birde gönlünde ömrü boyu tutacağına inandığı bir sözü vardı. İmran'ın kalbinin kapıları gittikçe açılırken, S...