4.bölüm

13.2K 534 5
                                    

Londra

İmran yeni doğan ve yan camından içeriye ışık saçarak duran güneşin, kendisine verdiği rahatsızlıktan dolayı gözünü açtı. Biraz yüzünü ovuşturduktan sonra karşısında duran şeyi görünce, iyice açmaya çalıştı gözlerini. Evsizin biri arabasını kaportasını yatacak yer sanmış olacak ki boylu boyunca uyumuştu oracıkta. Önceleri inip uyandırmayı düşünüyordu fakat adamın elindeki bira şişesini görünce sarhoş biriyle bu saatte muhatap olmanın pekte iyi bir fikir olmadığı kararına vardı. Elini anahtarlarına götürüp motoru çalıştırdı böylelikle adam uyanıp gidecekti ama düşündüğü gibi olmamıştı, adam kaportanın üzerinden doğrulup İmran’a bakarken fazlasıyla sinirli görünüyordu ve elindeki şişeyi olduğu gibi cama geçirdi. İmran gördüğü manzara karşısında o hızla arabadan çıkıp sarhoşun yakasından tutup aşağı indirdi ve “seninle uğraşacak havamda değilim. Bela arıyorsan defol git başka yere.” Dedi. Sarhoşluktan ayakta bile zor duran adam yerdeki şişeyi eline alıp, arkasını dönüp gitmekte olan İmran’a fırlatıp birde küfredince, zaten fazlasıyla gergin olan genç adam gerisin geri dönüp okkalı bir yumruk geçirdi karşısındaki hem evsiz hem de sarhoş adama. Aldığı yumruğun etkisiyle yere yığılan adama “sana havamda değilim demiştim.” Deyip arkasına dahi bakmadan arabasına bindi.

Sabahın erken saatlerinde yaşamış olduğu tatsız olayı olduğu yerde bırakıp eve gitmek için yola koyuldu. Uykusundan gözünü açtığında kararını vermişti ve sabah kahvaltısında bunu ailesine söylemesi lazımdı. Yolun sonunu getirip arabasını garaja koyduktan sonra evin kapısını açmaya yeltendiği sırada sabah namazına kalkmış olan annesi açtı kapıyı, yüzünde mutlu olduğunu andıran bir ifade yoktu. “neredeydin bütün gece? Meraktan öldüm burada, baban defalarca aradı telefonun kapalıydı. Süs olsun diye mi taşıyorsun telefonunu yanında.”dedi Melike Hanım tipik bir anne tepkisiyle. İmran’ın cevap verme isteği yoktu bu yüzden sadece “sabah kahvaltısında size her şeyi açıklayacağım şimdi müsaadenle odama çıkıp uyuyayım o zamana kadar tamam mı?” dedi. Annesinin son söyleyeceğini dinlemeden, yukarıdaki odasına çıkıp ölü gibi attı kendini yatağına. Tüm sorularına cevap bulduğu için daha rahat uyudu 2 saat boyunca.

Uyandığında nehirdeki sarhoşun arkasından attığı şişe yüzünden boynunda hafif bir ağrı vardı ama pek aldırış etmeden duşa attı kendini. Önceki günü tamamen dışarıda geçirmiş birde üstüne üstelik arabada uyuyup kavga etmişti. Tüm bunların sonucunda ancak güzel bir duşla paklanacağını düşündüğü için sıcak suyun altında, akan suyun sesiyle bir süre baş başa bıraktı kendini. Banyoda işi bittikten sonra daha rahatlamış ve zihninin arınmış olduğunu hissetti. Sürgülü dolabın kapağını sonuna kadar çekip rahat edebileceği bir tişört ve kot aldı dolaptan. Kıyafetlerini üstüne geçirdikten sonra aynanın karşısına geçip derin bir nefes aldı ve “umarım pişman olmam.” Diyerek odasından dışarı attı kendini. Alt katta kahvaltı sofrasındaki anne babasını görünce, kendisini beklediklerini bildiği için, merdivenlerden inip “günaydın” diyerek masadaki yerini aldı. Hizmetçi kadın çayı doldurmak için geldiğinde, İmran’ın karşısında duran anne babası oğullarının ne söyleyeceğini merak eden gözlerle ona bakıyordu. Hizmetçi kadın çayını doldurup gittikten sonra Latif Bey “ eee hadi artık annene kahvaltıda bizimle konuşacağını söylemişsin.” Dedi. İmran çayından bir yudum aldıktan sonra “evet size söyleyeceklerim var. Dün şirketten çıktıktan sonra bütün gün düşündüm. Aklımdakileri tek tek ölçüp biçtim sonuç olarak bu evlilik bana mantıklı gelmedi.” Dedi. Latif bey bir an duraksasa da “senin dün ki düşünmenin sonunda alabileceğin tek karar bu evliliği onaylamak olabilirdi. Ortada başka bir kız yok, engel yok dolayısıyla ikinci bir seçeneğinde yok.” Dedi. Genç adam babası susunca sözlerine devam etti “ama söyleyeceklerim bitmedi, başlarda mantıklı gelmemesine rağmen, günün birinde sizin seçtiğiniz biri ile evleneceğimi biliyordum. İlk olarak amcamın kızı olması yani akrabam olmasından dolayı istemedim ama şuan ki şartlara baktığımda ise Sahra’yla iki yabancıdan farkımız yok, birbirimizi yıllardır görmüyoruz.” Diye cümlelerine devam ederken Melike Hanım “ay yeter artık ne kadar da uzun bir konuşma yaptın oğlum.” Diye sıkıntıdan çatlamak üzere olduğunu kelimelerle ifade etti. Bir açılış konuşmasından daha uzun konuştuğunu anlayan İmran diğer söyleyeceklerini bir kenara bırakıp “tamam siz kazandınız evlenmeyi kabul ediyorum.” Dedi. Bu konuşmanın ardından keyfi yerine gelen Latif Bey, ışıl ışıl gözlerle kendisine bakan eşine bakıp memnuniyetini belli eder şekilde tebessüm etti. Ailesinin mutlu olduğunu gören İmran iyi bir şey yaptığını umuyordu artık. Dönüşü olmayan bir yola ailesinin kararıyla adım atmış bulunuyordu ve pişman olmak istemiyordu.
Kahvaltının ardından işe giden Latif Bey ağabeyini arayıp İmran’ın evliliği kabul ettiğini söyledi fakat hala yatağında bitkin bir şekilde yatan kızına bakan Muslim Bey kardeşine ne cevap vereceğini bilmiyordu. Lafı dolandıramayacağının da farkındaydı bu yüzden olanları tek tek anlattı kardeşine. Duyduğu sözler karşısında şaşıran Latif beyin aklına oğlunun söylediği söz geldi “ya gönlü başkasındaysa? Bunu hiç düşündünüz mü?” daha önce abisine sormaya fırsat bulamadığı soruyu tıpkı oğlu gibi Latif bey de merak ediyordu ve direkt olarak sordu aynı soruyu. Muslim bey beklediği bir soruyla karşı karşıyaydı keza bir kız ancak gönlü başkasındaysa evlenmek istemezdi. Muslim bey sakin bir edayla “bende senin gibi düşündüm hatta kendisine de sordum ama aklında kimse olmadığını söyledi. Sahra buradaki diğer kızlara benzemiyor onun tek isteği hayallerinin peşinden gitmek bu yüzden bir yıllığına Dubai’ye gidip kalan eğitimini tamamlamak istedi benden ama ben, bunun olamayacağını söyledim. Üstüne üstelik evlenip Londra’ya taşınacağını söyleyince, bu kadar şeyi kaldıramadı.”

SAHRA!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin