21.bölüm

9.8K 415 15
                                        

not: sizde çok bekliyorsunuz birkaç bölüm erken yayımlamak lazım değil mi :))) keyifli okumalar :) multimedya Sahra nın giydiği elbisedir ama ufak bir ayrıntı orada sırt dekoltesi değil fermuar var :D

SAHRA!

21.BÖLÜM

Yazar; Canan Takan

“evet Latif amca sabah geldim.” Diyen ses Ali’ye aitti. Biraz sonra Sahra’ya âşık olan birini onun için verilen geceye davet edecekti Latif Bey. “sana ne diyeceğim. Yarın akşam İmran’ın evliliği şerefine bir davet vereceğim. Sende gel hem sohbet etmiş olursunuz. Kahire’de pek görmediniz birbirinizi.” Dedi yaşlı adam. Bu durumun tam karşılığı armut piş ağzıma düş oluyordu galiba çünkü kılını bile kıpırdatmadan fırsat ayağına gelmişti. “tabii ki gelirim.” Diyip biraz daha sohbet ettikten sonra telefonu kapatan Ali işini kolaylaştırdığı için Latif beye teşekkür etti.

Davet gecesi

İmran evin bahçesine girerken içeride onu bekleyen üç sürprizden habersizdi. Anlaşılan gece uzun ve zorlu olacaktı.

………….

Latif bey her şeyin en iyisi için emir vermiş gibiydi. İmran daha eve varmadan bunu anlamıştı. Bahçe o kadar ışıltılıydı ki bilmeyen biri evde düğün olduğunu bile düşünebilirdi. Davetlileri karşılamak için önceden gelmişti genç adam. Bu yüzden sanki karşılama merasimleri için dünyaya gelmiş gibi hissediyordu. Gecede misafirlere hizmet etmeleri için fazla fazla korumalar ve garsonlar gelmişti. Çalışanların başında sorumlu olan kişi daha önce de evdeki organizasyonlara geldiği için İmran’ı tanımış “hoş geldiniz efendim.” deyip içeri girmesine izin vermişti. Salondan geçtikten sonra arka bahçeye açılan geniş camekân kapıdan geçti. Hazırlığın büyüğü burada yapılmıştı. Masalar, atıştırmalıklar, yemekler, içecekler, müzik vs. vs. her şey getirilmişti, tek eksik misafirlerdi. İmran içeri girmeye niyetlenmişken annesi “İmran! Oğlum geldin mi?” diye seslemişti çoktan. İmran’ın“maalesef geldim.” Diye söylenmiş fakat kimse duymamıştı o yüzden yüksek sesle annesine cevap verdi “bahçedeyim!” ardından içeri girip sesin geldiği yöne, uzaktan yukarı çıkacağını söyleyip merdivenlere yöneldi. Melike hanım yüzündeki memnun gülümsemeyle “tabi karısını bizden çok özlemiştir.” Diyip çalışanların işlerini bitirmesini beklemeye devam etti.

Sahra odasında elbisesini giyiyordu, daha doğrusu giymeye çalışıyordu çünkü arkadaki fermuarı bir türlü yukarı çekmeyi başaramıyordu. Elbise kalıp gibi üzerine oturmasaydı belki kollarını biraz daha rahat oynatıp çekebilirdi ama fazla zorlarsa bir yerden yırtabilirdi elbiseyi. O an zayıflaması gerektiğini anlamıştı ama artık çok geçti dolayısıyla bu geceden sonra düşünecekti zayıflama işini. Yardımcı kadını çağırmıştı ama hala ses çıkmamıştı kadından. Unutmuş olabilme ihtimalini de göz önünde bulundurdu zira aşağıdaki koşuşturmanın içinde normaldi bu. Kapı çaldığında “sonunda! Ölecektim bu fermuarla uğraşmaktan.” Dedi Sahra. Sırtı tamamen ortadayken “gel, gel seni bekliyordum.” Dedi kapıdakinin İmran ya da başka biri olabileceğini düşünmeden. İmran Sahra’nın sesini duyunca müsait olduğuna kanaat getirip girdi içeri. Son konuşmalarına rağmen onu görmeyi çok istiyordu, kahretsin ki özlemişti bu cadıyı. Kapıyı kapatıp yere bakan gözlerini kaldırıp karşı tarafa çevirdiğinde gördüğü manzara yutkunmasına sebep olmuştu. Sahra tamamı, yani kalçasına kadar açık olan sırtıyla arkası dönük aynanın karşısında oturuyordu. “teyzeciğim nerde kaldın? Bir türlü çekemedim şu fermuarı. Sende unuttun sandım.” Diyip aynada yansıyan siluete bakmak için başını kaldırdığında bir şeyleri saklamak için çok geçti artık. O kadar hızlı bir U dönüşü yaptı ki sırt şovunu kapatmak için oysaki arkasındaki ayna da aynı manzarayı gösteriyordu. Fakat o anki durumda Sahra bunu anlayamamıştı. “sen! Senin ne işin var burada!” utancından yerin dibine girmek istediği nadir anlardan birini yaşıyordu. “kapıyı çaldım ya az önce.” Diyen İmran, direkt olarak kızın gözlerine bakmayıp sağdan sağdan vuran sıcaklığı aklından atmaya çalışıyordu. Elini sertçe anlına çarpan Sahra suratını buruşturarak “ben yardımcı kadın geldi sandım. İnsan bir söylemez mi geldiğini!” diye çıkıştı. Kızın sözlerinin boşa olduğunu düşünen İmran “tamam. Bir daha gelince bakanlıktan imzalı belge getiririm.” Diyince, “emin ol hiç komik değil!” diye karşılık verdi Sahra. “kapıyı vurdum ve gel dedin. Yani bana laf atmak yerine sen biraz daha dikkatli olsaydın.” Dedi ve ‘sonuçta başka bir erkek de gelebilirdi’ diye geçirdi aklından, böyle bir şey pek mümkün olmasa da. Sahra hatanın kendisinde olduğunu anlamıştı ama şuan yer yarılsa da içine girsem diye düşündüğü için üzerindeki bu duygunun sinirini İmran’dan çıkarmaya çalışıyordu. İmran ne görmüştü? Ne kadar görmüştü? Muamma olduğu için sorup sormamak arasında kararsız kalmıştı. Bu sırada aynada yansıyan sırtı tüm çekiciliğiyle duruyordu. İmran sağlıklı ve normal bir erkekti ve doğal olarak bu görüntü içinde farklı duygular uyandırıyordu. Sahra sessizliğini bozup “bir şey görmedin değil mi?” dedi İmran’ın yüzüne bakmadan ama duyacağı cevap beklediği gibi olmayacaktı. “görmem gerektiği kadarını gördüm diyelim.” Dedi İmran ellerini cebine yerleştirerek. “ne!... ne demeye çalışıyorsun sen?” diyen Sahra her şeyi duymamıştı daha. İmran kızın utandığını anlamış olacak ki bunu üzerine gitmeyi tercih etti. “ve hala görüyorum.” Diyip yanağındaki gamzeleri belirecek şekilde gülümsemesine engel olamamıştı. “hala görüyorum?” diye soru sorar gibi karşılık veren Sahra’ya aynayı işaret ettiğinde, kızın jetonu ancak düşmüştü. Korkmuş gibi bir tepki vererek hemen yerinden fırlayan Sahra yan yan ilerlemeye başladı. İmran fırsattan istifade sevgili eşini utandıracak bir cümle daha söyledi “tamam artık görmüyorum. Zaten yeteri kadarını gördüm.”…. “pis fırsatçı.” Diyen Sahra her zaman ki gibi kendinden beklenen kelimeyi söylemiş “sapık!” demişti. “hı hı!” diyen İmran artık bu sözü umursamıyormuş gibi görünüyordu. Bu kelime bir nevi aralarındaki sevgi kelimelerinden olmuştu.

Bir süre olduğu yerde bekleyen Sahra “zahmet olmazsa çık artık da bende üstümü giyeyim.” Dedi ters ters bakarken. Hiç cevap vermeden odadan ayrılmak üzere olan İmran, Sahra’nın “aşağıdaki kadını yollar mısın buraya? Bu elbise için yardıma ihtiyacım var.” sözüyle duraksadı. Sahra çekmeyi beceremediği fermuar yüzünden çıkıp kadını çağıramayacağı için İmran’dan rica etmişti bunu fakat durumun ilginçliğinin farkında değildi. Bütün çevrelerine karşı mutlu çifti oynuyorlardı fakat Sahra yardıma ihtiyacı olduğunda eşinden değil hizmetçisinden rica ediyordu. Bu ince ayrıntı genç adamın aklına gelince “seni bilmesem bazen gerçekten saf olduğunu düşüneceğim.” Dedi. Boş gözlerle eşine bakan Sahra, daha açık konuşmasını ister gibi başını salladı İmran’a. “her ne kadar biz unutsak da insanlar bizi çift olarak görüyor ve sen yardımı benden istemek yerine hizmetçiyi çağırmamı söylüyorsun. Bu normal görülür mü dışarıdan?” diyince “tabi ya! Ben nasılda salağım değil mi? Yalandan evli olduğum adama vücudumun yarısını göstereyim. Ne kadar zekice!” dedi Sahra. Kızın iğneleyici sözlerinin ardından İmran “iyi o zaman sen bilirsin ama sonra haklıydın dediğinde daha acımasız gerçeklerle karılaşırsın. Mesela üniversiteye başlamadan gerisin geri Kahire’ye dönmek gibi.” Vakit kaybetmeden odadan ayrıldı. Koridorda biraz ilerlemişti ki kapıyı hafif aralayan Sahra kısık sesle gitmekte olan İmran’a seslendi. “pişttt gel buraya!” … “oradan bakınca kediye mi benziyorum?” dedi İmran. “dgçgmfl” Sahra bir şey söylemişti ama genç adam anlamamıştı bunu. Kapıdan içeri girince “gözlerini kapatacaksın tamam mı?” dedi Sahra. İmran “körebe mi oynuyoruz?” diyerek işi şakaya vursa da Sahra’nın buna cevabı hazırdı çoktan. “kalp ameliyatı yapmayacaksın. Altı üstü bir fermuar çekeceksin ve bunun için gözlerinin açık olmasına gerek yok. Aynanın karşısında olacağız, yüzünü göreceğim eğer gözünü açarsan kendine kaçacak yer ara.” Diyen Sahra’ya “tamam hadi! Geç aynanın önüne. Emin ol meraklın değilim.” Dedi genç adam. “o yüzden mi geçen gece…” Sahra cümlesine devam etmedi çünkü cümlenin devamı kendini belli etmişti. İmran sanki gıcık varmış gibi boğazını temizledi ve odaya ilk geldiği andaki ciddiyetine büründü çünkü bu kızla ne kadar az konuşursa onun için o kadar iyi olacağını hatırlatmıştı o yarım cümle.

Aynanın önüne geldiklerinde arkasını dönen Sahra hemen aynadaki İmran’ın yansımasına baktı. Çoktan kapatmıştı gözlerini genç adam ve elini Sahra’nın sırtına yaklaştırıyordu fermuarın ucunu bulmak için. İlk iki defasında kızın çıplak tenine değmişti eli. Sahra karnında tuhaf bir kıpırtı hissetti. Tuhaf bir his… Hoşuna gitmiyordu ama rahatsız da olmuyordu. Ama İmran cephesinde durumlar aynı değildi. Zaten duygusal olarak Sahra’ya bir şeyler hisseden İmran bu durum karşısında ergen duygulara kapılmış gibi görünüyordu. Sahra üçüncü bir yanlış dokunuşa izin vermeden elini geriye götürüp İmran’ın elini tuttu ve fermuarın üzerine götürdü. Böylesi daha hızlı olacağı için işleri kolaylaşacaktı. İmran ucunu bulduğu fermuarı bir çırpıda çekip kapattı. Sahra komodinin yanında duran ayakkabıları giymek için ilerlediğinde İmran kıyafetin nasıl durduğuna dahi bakmadan çıktı odadan. Kapı sesinin ardından derin bir oh çeken sahra yatağın üzerine bıraktı kendini. “Allah’ım ne oluyor bana kalbim duracaktı neredeyse.” Diyip elini kalbine götürdü. İmran arkasında durduğu zaman hele ki elleri sıcacık vücuduna değdiği zaman çok gerilmişti. Öyle bir durumda İmran’ın gözlerini açmamış olması da şaşırtmıştı genç kızı. Çünkü içten içe bir cinlik yapacağını düşünmüştü.

Zaman ilerliyordu, oyalanmayı bırakıp hazırlığını bitirmesi gerekiyordu. Buradaki yaşam tarzında haremlik selamlık olmadığı için İmran’la birlikte misafirleri karşılaması gerekiyordu. Boy aynasının karşısına geçip son bir kez kendine baktığında makyajının üzerinden geçmesi gerektiğini fark etti. “beyefendinin yaşattığı stres yüzünden makyajla uğraşacağım tekrar!” diye söylenip makyaj masasının karşısına geçti. Oturur oturmaz az önce yaşadığı an aklına gelince yanakları kızarmıştı utançtan. Kızaran yanaklarını allığa ihtiyaç duymuyor gibiydi. Göz makyajının üzerinden geçip takılarını takan Sahra aşağıya inmeye hazırdı. ………….

Misafirler birer ikişer gelmeye başlamıştı. Davetlilerin çoğu meraktan gelmiş gibi görünüyordu çünkü İmran gibi genç ve gözde bir adamın gidip Kahire’de evlenmesine sebep olan kızda çok özel bir şeyler olması gerektiğini düşünüyorlardı. Bu sırada merdivenlerden inen Sahra bakışların üzerine çevrildiğini fark etmişti bu yüzden direkt olarak kimsenin gözünün içine bakmamayı tercih etti. Giriş kapısına yakın bir yerde eskiden samimi sayılabileceği bir arkadaşıyla konuşan İmran Sahra’nın inişini fark etmemişti ta ki arkadaşı “kim bu gelen?” diyene kadar. Soru üzerine bakışlarını herkes gibi o tarafa çeviren İmran merdivenlerden ağır ağır inen Sahra’yı gördü. Arkadaşının tekrarlayan sorusuyla “eşim Sahra.” diye iç geçirerek cevap verdi İmran. O iç çekişin altında hayran kalan bir adam dışında olmayacak duaya âmin dediğini düşünen bir adam da yatıyordu. “İmran sen, sen gerçekten şanslısın. Mısırlı kızların bu kadar güzel olabileceğini tahmin etmemiştim.” Dedi imalı şekilde. İmran bu sözün hoşuna gitmediğini belli eder bir bakış attı arkadaşına. Bu tavrın üzerine mesajı alan adam “tabi ki o senin eşin. Ben diğer kızlara demiştim zaten.” Diyip İmran’la vedalaştıktan sonra davetlilerin arasına karıştı. Hemen oğullarının yanı başında olan Melike Hanım ve Latif Bey “oğlum gidip eşini buraya getir istersen! Onca insanın arasından tek başına kalmayacak herhalde yabancı gibi. Masalara da uğrayın beraber. Misafirlerimizle sohbet edersiniz.” Diye bir ağızdan konuşuyorlardı. Gitgide uzayan konuşmaya dayanamayan İmran “ merak etmeyin bunu bilecek yaştayım ve susarsanız gidip getireceğim.” Diye karşılık verdi. Ailesinin vereceği cevabı beklemeden Sahra’ya doğru yürüyen İmran merdivenin başında kısa süreliğine eşinin inişini izlerken hiçbir zaman insanların aklında çizdiği mutlu çift tablosunda olamayacakları gerçeği omuzlarına çöküyordu sanki. ‘kıyafeti çok dar değil mi?’ diyen sorular kafasında dolaşırken Sahra karşısına gelmişti. Sahra’nın koluna girmesi için kolunu hafif yukarı kaldıran İmran “gelmeseydin! Biz beklerdik seni.” Seni diye geç kalmış olmasına laf atarken, diğer yandan daracık olan elbisesinden dolayı huzursuz olmuştu. Gelen misafirleri az çok tanıyorsa bütün gece Sahra’yı süzecek tipler vardı aralarında. İçindekileri daha fazla tutamayıp “biraz daha dar olanı yok muydu?” dedi fakat hem İngilizce hem de hızlı söylediği için sadece “efendim?” diyebilmişti Sahra. “hiç. Masaları dolaşacağız misafirlere merhaba demek için sonra gelenleri karşılamaya devam edeceğiz.” Dedi İmran.

………….

Bir saatten fazla olmuştu dolayısıyla misafirlerin çoğu gelmişti. Artık girişte dikilmeye gerek kalmadığını düşünen İmran “tamam artık gelenler bu kadardı sanırım içeri geçelim.” Dediğinde “gitmeden önce biraz oturmam lazım bu topuklular beni öldürecek yoksa.” Diye yanıtladı Sahra. “kalıp gibi görünmek için şu rahatsız şeyleri ve sadece ayaklarının ucuna basmana izin veren ayakkabıları giymek akıl işi değil gerçekten.” Demesiyle İmran yine eşinin sivri diliyle karşı karşıya kalmıştı. “sana yorumunu sormadım ki. Ben memnunum halimden, eğer çok rahatsız olduysan içeri gidebilirsin ben ardından gelirim.” Dedi Sahra. Niyedir bilinmez İmran’ın yorumuna sinir olmuştu. Oysaki o çok beğenmişti üzerindekileri ve herkes gibi İmran’ın da beğendiğini düşünmüştü. ‘aman canım o ne anlar ki! Beğenmese ne çıkar? Hıh!’ diye aklından geçirirken kapıdan içeri giren genç ve güzel kadın İmran’ın renginin atmasına sebep olmuştu. Gelen Anessa’dan başkası değildi. Kocaman gülümsemesiyle İmran’a yaklaşıp boynuna sarıldıktan sonra “tebrik ederim! Benden sonra kimseyle olamayacağını düşünüyordum. Senin adına çok sevindim.” Dedi yüksek sesle ve İmran’ın yanağına güzel bir öpücük kondurdu. Sahra duyduklarına da gördüklerine de inanamamıştı. Oturduğu yerde onları izlerken İmran zorda olsa ellerini çekti Anessa’nın ellerinden ve “senin ne işin var burada?” dedi. “ davet edildim. John’la birlikte gelecektim ama benim hazırlanmam uzun sürünce o önden geldi. Bilirsin benim hazırlıklarımı, zamanında az beklemedin beni.” Diyen Anessa gülümsemesini bir an olsun bırakmıyordu. Sahra’nın gözlerinin önünde cereyan eden olaydan anladığı kadarıyla bu kız İmran’ın eski sevgilisiydi. Geçen gün ki telefon konuşmasını hatırladı hemen. Acaba bu kız o muydu? Diye düşünürken “yüzündeki yaralar nasıl oldu?” diye sordu Anessa ve bu cümlesiyle Sahra’nın kafasındaki taşlar oturmuştu yerine. İmran kızla buluşmaya gitmişti o gece ve ardından ne olduysa dayak yemişti. Belki de kızın sevgiliyle tartışmışlardı ya da birisi Anessa’yı rahatsız etmiş, İmran’da dayanamayıp kavga etmişti. Sonuç olarak İmran Londra’ya geldiği ilk gün eski sevgilisinde almıştı soluğu ve sabaha karşı eve gelmek aklına gelmişti. Üstelik Anessa’nın dediklerine bakılırsa kız sepetlemişti İmran’ı. Tabi anında boşa düşen İmran hazırda bekleyen Sahra’ya sarmıştı o gece. Evet, taşlar oturmuştu Sahra’nın kafasında ama galiba yanlış yere oturmuştu. “Ne saçmalıyorsun Anessa? Buraya tatsız sohbetler için geldiysen lütfen git.” Diyen İmran’ın diğer sürprizi de eve teşrif etmişti. Ali… İçeriye giden adamı gören İmran ‘bir sen eksiktin tam oldu’ diye söylendi içinden. Sahra gördüğü bu adam? “Ali!” dedi ani bir refleksle. “evet” diye karşılık veren Ali uzun zaman sonra Sahra’yı görebilmiş olmanın mutluluğunu yaşıyordu. Buraya gelirken düğünün ardındaki bütün sırları öğrenmişti Anessa gibi ve o da Sahra’nın onun olmasını istiyordu. Anlaşılan zoraki çiftin anlaşması dört taraftan patlak veriyordu. Sahra yerinden kalkıp “ne işin var burada? Ne zaman geldin?” diye sevecen bir tavırla karşılık verince İmran’ın biraz afallamış hissetti. İç sesi yine devreye girip ‘Allah aşkına bu kız bilmiyor mu karşısındaki öküzün onu istediğini?’

…….

Sahra takıları ve çizimlerdeki bazı dikkat edilmesi gereken hususları Ali’den öğrenmişti bu yüzden çok değer veriyordu ona. Sahra’yı görmüş olmanın memnuniyetiyle içten gülümsemesini bir an bile kaybetmeyen Ali “dün geldim. Latif amca davet edince kırmak istemedim bir uğrayayım dedim.” Diyerek karşılık verdi. Sahra konuşmaya devam edip “Büyük sürpriz oldu gelişin. Ne kadar kalacaksın burada?” diye sorunca İmran’ın için asıl bomba geliyordu. “bir üniversiteden teklif aldım. Mücevherlerin atölyede nasıl işlendiğini öğretecek birini istiyorlarmış. Uzun zamandır davet ediyorlardı, bende kalktım geldim. Onlar konuşmaya devam ederken bir eli İmran’ın kolunda olan Anessa, genç adamın arada kaslarının gerildiğini hissetmiş ve bunun sebebinin açıkça kıskançlık olduğunu anlamıştı. O anda bir korku bastı içini. İmran’ı kaybediyordu ve önüne geçemezse tamamen ortada kalacağı gerçeğini gayet açık görüyordu. Sahra’nın yanındaki adamın nerden çıktığı hakkında bir fikri yoktu ama işine yaracağa benziyordu.

………..

Latif bey misafirlerle ilgilendiği sırada Ali, Sahra, İmran ve Anessa dörtlüsünün geldiğini gördü. Beklediği misafirin gelmiş olmasına sevinirken uzun zamandır karşılaşmadığı Anessa için şaşırmıştı.
“hoş geldin oğlum gecikince gelmeyeceksin diye düşünmüştüm.” Diyen Latif Bey Anessa’ya dönüp “hangi rüzgâr attı seni buralara? Bir süredir göremiyorduk seni.” Dedi. Birkaç sene öncesine kadar İmran’ın birçok arkadaşı gibi Anessa’da sık sık eve gelip gidiyordu tabi Sahra’nın diğer olaylar gibi bundan da yeni haberi olmuştu. Ali kapının önünde söylediği sözlerin aynısını Latif bey’e de tekrar etti ve ardından Anessa “yurtdışından yeni döndüm. Bundan sonra yine görüşeceğiz. Eskisi gibi(!)” diye ince anlamlı cevabını verdi.

………..

İnsanlar sohbet ediyor, gülüyor, eğleniyor ve arada kaçamak bakışlarla yeni çifti çekiştiriyorlardı. Kimisi Sahra’yı çok güzel bulmuş, kimisi sıradan olduğunu söylemişti. Ali ve Latif Bey birbirini açan konuların ardından söz Sahra’nın okul mevzusuna geldiğinde “yakında Sahra’da üniversiteye başvuracak. Seninle aynı yerde olmasını çok isterim. Sonuçta burası yabancı bir şehir ve senin gibi güvenebileceğimiz birinin yanında olması içimizi rahatlatırdı.” Dedi. “memnuniyetle! Okuldan tanıdıklarım var Sahra’nın sınavlara girmesine yardımcı olurlar. Bir de Sahra yeteneğini onlara gösterirse gözü kapalı geçer sınavı.” Dedi Ali. Yanlarında olan Sahra tüm konuşmayı duyuyordu ve tabi ki İmran’da. Babasının söylediklerine karşı olan İmran “gerek yok ben zaten iyi bir üniversiteyle görüştüm ve yakında işlemleri halledeceğiz.” Diyince “öyle mi? Hangi okul bu merak ettim adını doğrusu.” Dedi Ali. “Flame Üniversitesi. Eminim duymuşsundur. Adından söz ettiren bir yerdir.” Diyen İmran gecenin onun aleyhine ilerlediğini bilseydi belki de hiç açmazdı ağzını. Ali yüzünde memnun bir ifadeyle “sanırım Sahra’nın kaderinde var benim yanımda olmak çünkü bahsettiğim okul orasıydı.” Dedi. Tüm bu sohbet boyunca Anessa uzaktaki köşesinde neler olduğunu merak eden gözlerle masayı izliyordu. Sahra sevinmişti bu habere çünkü Ali bulunmaz bir öğretmendi onun için ayrıca kendini geliştirmesi için fazladan yardım edebilirdi. “bu çok iyi bir haber… Geriye en kısa zamanda kayıt yapmak kalıyor.” Diyen Sahra yanında duran İmran’ın bakışlarındaki değişikliği fark etmişti fakat anlam verememişti belki de görmezden gelmişti.

Anessa uzaktan izlemenin bir işe yaramayacağını anlamış olacak ki İmran’ın yanında almıştı soluğu. Ucundan kıyısından konuyu öğrenip yine bir şeyleri ortaya dökmeye başlamıştı. “tasarım konusunda İmran’dan daha iyi birini tanımam. Bence o bu alanda en iyisi. Bana yaptığı kolye dün gibi aklımda. Eşsiz ve mükemmeldi. Sahi nerde o kolye? Ne zaman bana vereceksin?” … “hiçbir zaman!” ses tonu biraz sertleşmişti genç adamın. Birkaç saat içinde Ali çok şey fark etmişti. Mesela Sahra’nın İmran’a karşı hisleri yoktu ve Anessa’nın İmran’a olan ilgisi açıkça ortadaydı. Bu iş çok kolay olacaktı hem de çok…

………

Gece sona erdiğinde Ali ve Anessa dışında bütün misafirler ayrılmıştı. Latif bey’in tüm ısrarlarına rağmen Ali geceyi orda geçirmeyi reddedip otele dönmek isteğini söylemişti. Aynı teklif Anessa’ya yöneltilmediği için mecburen o da ayrılacaktı evden çünkü Latif bey’in gözüne girmesi İmran’dan sonra en önemli konuydu. Latif bey şoföre arabayı hazırlamasını söyledi genç kızı götürmek için ama Ali yaşlı adamın sözünü yarıda kesip “ben götürürüm eğer bir sakıncası yoksa.” Dedi. Başta istemeyen Anessa parasının taksiye yetip yetmeyeceği konusunda emin olamadığı için kabul etti Ali’nin teklifini, tabi ondan öğrenmesi gereken şeylerde vardı. Onlar beraber evden ayrılırken İmran daha rahat nefes aldığını hissediyordu. Resmen kutlama değil cehennem gibi geçmişti gece. Her taraftan eskilerden insanlar çıkmıştı. Üstüne üstelik Sahra’nın Ali’ye olan ilgisi onu sinirlendirmişti. Yoksa? Dedi içinden ama bu ihtimali attı hemen kafasından.

Şüphe öyle bir duyguydu ki bir kere akla düşmesi yeterliydi. Nitekim İmran için de aynı şey oldu. Yoksa? Sahra Ali’ye bir şeyler hissediyor olamaz değil mi? ‘yok canım daha neler’ diyip yorgun olduğunu ve odasına çekileceğini söyledi babasına. Odasının önüne geldiğinde tam içeri dalacaktı ki Sahra’nın içerde olduğunu hatırladı ve tıklattı kapıyı. Ses seda yoktu bu yüzden bir daha vurdu sonra Sahra açtı kapıyı. Gözlerinde memnun olmamı bir ifade vardı genç kızın, doğal olarak İmran nesi olduğunu sordu. “Allah aşkına Ali’ye olan o tavrın neydi öyle? Bir kovmadığın kaldı adamı.” Dedi Sahra gergin şekilde. İmran ceketini yatağın üzerine atarken “sana açıklama yapacak değilim bu konuda.” Dedi. “zaten niye yapasın ki eski sevgililerin buraya geldiği için bile açıklama yapmıyorsun. Bunun için niye yapasın ki! Değil mi?”… “saçmalama ne sevgilisi?” diyen İmran bir adım attı genç kıza doğru. “sana salak biri gibi mi görünüyorum? Anessa mı her neyse! Kızın söylediği onca laftan sonra sadece arkadaş olduğunuzu söylemeyeceksin herhalde.” … “çocukça davranmayı bırak istersen.” Bu çocuk lafı deli ediyordu Sahra’yı “çocuk, çocuk, çocuk! Madem çocuk görüyorsun en başından karşı çıkacaktın bu evliliğe. Şimdi bu durumda olmazdık!” … son sözüyle kızı kolundan tutup dolaba yapıştıran İmran “bana bu lafları söyleyeceğine önce kendi hal ve tavırlarına dikkat et. Bütün gece Ali’ye o kadar ilgi gösterdin ki sanki onun karısıymış gibi! Onu seviyormuş gibi!” dedi Sahra’nın gözlerinin derinliğinde ve kokusunda kaybolurken. Söyledikleri için olumsuz yanıt bekliyordu cadısından “ne dediğinin farkında mısın? Hem öyle olsa bile bu seni ne ilgilendirir! Unutma biz sadece kağıt üzerinde evliyiz.” … “kağıt üzerinde de olsa sen benim karımsın ve davranışlarına dikkat edeceksin!” dedi İmran her kelimesini üstüne basa basa söylüyordu. Aralarındaki mesafe gittikçe kısalmıştı, nefes alışverişlerini hissediyorlardı. “sen benim kocam falan de-ğil-sin!” bu son cümle bardağı taşırmıştı. Gecede birkaç duble alkol almış olan İmran, ondan aldığı cesaretle kızın dudaklarına yapıştı. Sonunda çocukken verilen öpücük iade ediliyordu fakat tek fark ‘artık ikisi de çocuk değildi.”

21.bölüm sonu

SAHRA!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin