11. Katil

114 5 0
                                    

Salondaki kahverengi koltuğa oturmuş, Anthony'nin kahvaltısını bitirmesini bekliyordum.
Gözlerim telefona gelebilecek gizli numaradan mesaj yüzünden telefonda takılı kalmıştı. Telefonu yavaşça orta sehpanın üzerine bıraktım.
Anthony, ayağa kalktı. Kahvaltı masasını toplamaya çalıştığında oraya doğru yürüdüm.
"Sen bırak, ben toplarım."
Gözleri bu cümleyi duymayı beklemiyormuş gibi açıldı. "Ciddi misin?"
"Şaka yapıyor gibi mi görünüyorum?" dedikten sonra masadaki birkaç kahvaltılığı elime aldım ve mutfağa doğru yürüdüm.

"Tanrım, senin vampir olduğuna inanamıyorum bazen." dedi ve güldü.
"Neden?" dedim duraksayarak.
Bana doğru yaklaştı.
"Tanrı aşkına Jane, vampirler ne yapar?" Bunu bana sormadığını biliyordum. Birazdan kendi sorusunu cevaplamaya başlayacaktı.
"Katliam yapar, kaos yaratır..." dedi kendi sorusunu cevaplarken. "Vampir avcısıyla aynı evde yaşayan, ev işlerine yardım eden ve neredeyse kan içmeyen bir vampir düşünebiliyor musun sen?"
İkimiz birden kahkaha atmaya başladık."Tanrım, haklısın. Beni ısıran kişinin dişlerindeki zehirden şüphelenmeye başladım."

Ceketlerimizi giydikten sonra evden çıktık. Okula geldiğimizde dersin başlamasına beş dakika vardı.
Dersliğe çıktık ve masalardan birine oturduk.

Güneş, oturduğumuz masaya vuruyordu. Anthony, ceketini çıkarttı ve arkaya doğru ilerleyerek onu astı.
Geri geldiğinde öğretmen içeri girmişti.
Bizi selamladı ve ders başladı.
Anthony dersi dinlerken onda takılı kaldı gözlerim.
Giydiği mavi tişört, kollarını açık bırakmıştı.

Sembolüne gitti bakışlarım, eskiden çok karışık bulduğum iç karartıcı sembol... Bir isim dahi eklenmemişti benimle tanıştığından beri.
Jane yazdığını hayal eder gibi oldum bir an. Olivia'nın çevresinde şekillenmiş isimlerin arasında duruyordu.

Anthony'nin sesiyle daldığım hayalden çıktım.
"Bir sorun mu var?" dedi endişeyle bana bakarken. Ardından sembolüne baktı. "Seni rahatsız etti, değil mi?" dedi ve eliyle kapatmaya çalıştı.

"Hayır, ben sadece... İsmimi hayal ediyordum kolunda."

Gülmesini bastırmaya çalıştı. "Neden?"

"Sebebi yok aslında. Beni öldürseyd-"
"Jane," diye uyardı beni fısıldarken. "Bunları yeniden düşünmeyelim."

Yarım kalan sözlerimi içime atarak ağzımı kapattım. Başımı salladım.

Öğretmen, konuşmamızdan rahatsız olmuştu. Gözleri bir süre bizim üzerimizde takılı kaldı.

Jeffrey, siyah gözlerini sembole dikerek uzun uzun baktı. Yan masada, Maria ile birlikte oturuyorlardı.
Bana baktı. Ardından gözlerini kaçırdı ve önüne döndü.
Maria yerinde kıpırdandı. Jeffrey'in hareketlerinden rahatsız olmuşa benziyordu.
Dersin bittiği anlamına gelen zil sesi duyulduğunda sınıfta hareketlenmeler başlamıştı. Öğretmen klasörlerini toplayarak sınıftan çıktı.
Jeffrey, nefreti tekrar tetiklenmiş gibi Anthony'e baktı. Siyah gözlerinin içindeki karanlık bu defa daha derindi.
Maria, onu kolundan tuttu ve yavaşça ilerledi.
"İğreniyorum bu parazitten," dedi Anthony yüzünü buruşturarak.
Ardından, sembolünü gizlemek istercesine ceketini askıdan aldı ve giydi.
Dersliğe dolan güneş, odayı iyice ısıtıyordu.
Anthony'nin sıcaktan bunalmış gibi bir hâli vardı. "Sembolü gizlemek zorunda değilsin, Anthony. Sıcak seni rahatsız ediyor. Ceketini çıkartabilirsin." dedim.
"Hayır, iyi böyle." dedi bana bakmadan.
"Sen bilirsin."
Elindeki kalemi çevirmeye başladığında mavileri donmuştu tekrar.
Bakışları anlamsızca boş masaya kitlenmişti.
"İyi görünmüyorsun." dedim elindeki kaleme bakarken. Beni duymamış gibi devam ettiğinde elini tutarak onu durdurdum. "Kendinde misin, Anthony?"

KOYU KIRMIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin