15. Eksik Parça

75 3 1
                                    

Bir şehri terk edip onu kendi içindeki karanlık tarihe gömmek kolay bir şey değildi.
Tüm yalnızlıkları, kırgınlıkları, sevinçleri birer birer şehirde bırakırken içimde oluşan o garip his havaalanına doğru yaklaştıkça iyice büyüyordu.
Elimle teslim ettiğim o duyguları şehrin karanlığından çekip yanıma alma arzusuna engel olamıyordum.

Her ne olursa olsun o anılar bana aitti, bize aitti. Ve bu şehir, onunla beraber ilk evimizi, bizi inşa ettiğimiz yerdi.

Mavi gözleriyle bana baktı. "Hazır mısın?"

Hazır mıydım ben de bilmiyordum. Bu şehirden gitmeyi ne kadar çok istediğimi biliyordum sadece. Ya da öyle sanıyordum. Gittiğimiz yerde bizi ne karşılayacağını bilemiyordum.
Kendi düşüncelerim duygularımla savaşırken bir adım attım.
"Sen varsan ben her şeye hazırım."

Dudakları neşeyle kıvrıldı. Bir elimden sıkıca kavramıştı.

Soğuk tenimde hissettiğim bu yakıcılık donmuş kalbimde bile bir şeyleri değiştiriyordu sanki.

"Her şeyin çok güzel olması için çabalayacağım." dedi gülümseyerek.

Umut dolu bir tebessüm yayıldı yüzüme. "Umarım başarılı olursun."

***
Kalbim, bahçedeki rengarenk çiçeklere baktıkça canlanıyordu sanki.
Colombus'un kasvetli havasından çıkan ruhum, Lewisburg'ta özgür kalmıştı.
"Burası Cennet gibi bir yer. Anthony, inanamıyorum. Muhteşem."

Yüzüne yayılan tebessüm ruhuma dokundu. "Beğenmene sevindim."

Bir çocuk sevinciyle içeriye girdim. Kapıdan girince karşıda aydınlık salon dikkatimi çekti.
Bir tane büyük krem koltuk ve karşılıklı olarak yerleştirilmiş sarı renk tekli koltuklar salonda daire oluşturmuştu. Tekli koltukların arasında ise hoş bir şömine vardı.

Ortada duran camdan sehpa ve sarı koltukların üzerinde duran yastıklardaki mavi motifler de takımı tanamlıyordu.
Şöminenin kenarlarındaki duvarlarda birkaç raf ve onların üzerlerindeki romanlar da ilgimi çekti.

Burası, akıp giden zamana inat yaşlanmayacak bir vampire ve bir avcıya ait bedenlerin içinde sıkışıp kalan çaresiz ruhlarımızı bir miktar rahatlatıyordu.
Gökyüzünde umudu hatırlatan güneş, bir vampire bile mutluluk verebiliyordu.
"Ve şimdi, yeniden başlayabiliriz."
Anthony, bana yaklaştı. Nefesini yüzümde hissedebiliyordum.
Gözümün üstüne düşen bir tutam saçı almak için parmakları yüzüme değdiğinde yakıcılığını hissetmiştim.

"Engeller yok." dedi fısıldayarak.
Gülümsedim."Evet, yok."

Sıkıca sarıldım ona. Duygusuz bir vampirin bedeni, bir avcıya sarılabilir miydi?
Ruhuna dokunuyordum sanki. Ona her yaklaştığımda atmayan kalbimin onun kalbinin sesiyle çarptığını hissediyordum.

Bir avcının kollarında huzur bulan bir vampir, avcısı olmadan yaşayabilir miydi?
Onu kaybetmekten delicesine korktuğumu tekrar fark ettim. Kollarım sanki onu benden almalarına izin vermemek için daha da sıkı sarılıyordu.

"Vaov, Jane. Ben nefes almadan yaşayamam, biliyorsun değil mi?" dedi güçlükle.

Ondan ayrılarak güldüm. "Üzgünüm."
Güldü. "Ben buradayım. Son sarılmamızmış gibi sarıldın. Hey, ne düşünüyordun gene?"

Yüzünde gezdirdim gözlerimi. Gözlerine gelince durdum. "Hiçbir şey."

İnanmamış gibi baktı. "O hiçbir şeyin ne olduğunu biliyorum ama ben."

"Gerçekten, unutalım Anthony."

"Pekâlâ. Nasıl istersen."
Mavi gözlerini benim gözlerime kilitledi. Bir iki adım attıktan sonra "Mutfağı görmedin." dedi.

KOYU KIRMIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin