Gökyüzünden süzülen beyaz kar taneleri pencerenin pervazına çarparak eriyordu.
Colombus, bembeyazdı.
Kenarda yanan şömineden çıkan ses odayı dolduruyordu.
İkizlere hamileliğimin dördüncü ayındaydım. Artık onları daha fazla hissetmeye başlamıştım.
Olivia ve Jeffrey bizi bulamamıştı henüz. Ancak bu hayatımızı yaşamaya engel olmamıştı.
Yok saymıştık yalnızca. Tüm kötü hisleri, tahminleri yok saymıştık.
Bizi bir gün bulacaklardı elbette. Ama biz çocuklarımızla beraber daha da güçlenmiş olarak çıkacaktık karşılarına.
Belki o gün, her şey değişecekti. Kontrol bizim elimizde olacaktı.
İntikama susamış kızıl gözlü canavarları yok edecektik.
Bize zarar vermelerine izin vermeyecektik.
Zihnimdeki düşünceleri dağıtmaya çalışarak mutfağa doğru ilerledim. Artık normal insanlar gibi yemek yiyemiyordum. İkizler kana susamış gibiydiler.
Dolaptaki torbalardan birini aldım. Kokusunu duyunca kıpırdayışlarını hissetmiştim.
Anthony mutfağın kapısında belirince kırmızı gözlerimi saklamaya çalıştım.
"Sorun yok, Jane." dedi beni rahatlatmaya çalışırken.
Yanıma yaklaştı. Hafifçe şişmiş karnımın üzerinde elini gezdirdi. "Sadece biraz sana benziyorlar, hepsi bu."
"Beni ürkütüyorlar, Anthony. Nasıl bir varlık olduklarını kestiremiyorum."Bu cümlemi anlamışlardı ve tekrar kıpırdanmaya başladılar.
Anthony cümlemi unutup heyecanla "Jane, hareket ediyorlar!" dedi.
O, ilk kez hissediyordu.
Başımla onayladım. Heyecanlanmayışıma hayretle baktı.
"Seni heyecanlandırmıyor mu bu?""Hayır."
"Neden?"
"Kaç gündür defalarca oluyor. Artık heyecanlanamıyorum."Gözlerini şaşkınlıkla açtı. "Neden hareket ettiklerini bana daha önce söylemedin?"
"Unutmuşum, Anthony. Üzgünüm."
"Pekâlâ, Jane. Bundan sonra bebeklerimiz hakkında beni de bilgilendirirsen sevinirim."
Başımla onayladım.
Tezgaha doğru döndü. Üst raftaki cam bardağı aldı ve su doldurup içti.
Yarım kalan kan torbasına baktım. İçmeli miydim?
Sorunun cevabı karnıma dişlerini geçiren küçük canavarlardan geldi. Canım acımıştı ve bunu sesli olarak belirtmiş bulundum.
Anthony bana doğru baktı. "Ne oldu?"
"Bana dişlerini geçiriyorlar."
"Sana dişlerini mi geçiriyorlar?" dedi gülerek.Ardından anlayamamış gözlerle bana baktı."Onların dişleri mi var?"
"Hem de sivri olanlardan. Ve şuan canımı yakıyorlar."
"İstediklerini vermediğin için sana kızgın olabilirler." dedi torbaya bakarken.
"Senin yanında bunu yapmaktan utanıyorum." dedim.
Anlayışla karşıladı ve mutfaktan çıktı.
Torbayı sıkıca tutarak devam ettim.***
Saat gece yarısı üçtü. Kapının çalmasıyla yerimden kalktım ve merdivenlerden inerek kapıya yöneldim.
İçimde bir korku vardı. Kapıyı açtığımda siyah, dalgalı, uzun saçları olan beyaz tenli, kahverengi gözlü bir güzel kadınla karşı karşıyaydım.
"Özür dilerim, rahatsızlık verdim." dedi gülümseyerek. Ancak gülümsemesi biraz tuhaftı, donuktu. Karnıma doğru baktığında elimi üzerine koyarak onları saklama ihtiyacı hissettim.
Ne istediğini merak etmiştim.
"Bir bardak suyunuz var mı acaba?" dedi içeri göz ucuyla bakarken.Gecenin bu saatinde bunu sormak için mi gelmişti?
"Tabi." dedim mutfağa yönelirken. Bir yandan endişeliydim. Hızlıca su doldurup ona getirdiğimde gitmiş olduğunu fark ettim.
Kapıyı örtüm ve sırtımı dayadım.
Çok korkuyordum. Karnımda hissettiğim ağrı ile yere oturdum.
"A-Anthony!"Anthony uyuyordu. Sesimi duyup hızlıca merdivenlerden indi.
"Jane?" dedi beni kaldırmaya çalışırken.
Elim karnımın üzerindeydi.
"Anthony sancım var."Şaşkınlıkla yüzüme bakıyordu. "Sancın mı var?" dedi duraksayarak. "Daha dört aylıklar."
"Doğacaklarını sanmıyorum henüz. Sadece çok korktular."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOYU KIRMIZI
VampireEn derinlerdeki karanlık arzular bile aşkın önünde diz çöker. Peki aşk, bir vampirin donmuş kalbine hükmedebilir mi? Vampir öldürmek için yaratılmış bir avcıya tüm kuralları yıktırabilir mi?