Genelde gittiğim bir yer vardı. Amy'le ev konusunda tartıştığımızda geldiğim yerdi. Gece yağmurun başlamasıyla tekrar onun yanına gitmiştim. Onu hatırlayınca gaza daha fazla yüklendim. ''Hey sen aklınımı kaybettin yavaşla biraz ölmek istemiyorum!'' diye bağırdı Louis. Onu umursamadan devam ettim.
Bara geldiğimizde barmene ''En sertinden'' dedim ve beklemeye başladık. Louis bana Taylor üzerime düştükten sonra neler olduğunu sordu. Bir yandan içkimi içerken bir yandan da ona olanları anlatıyordum.
''Dostum yemin ederim ben bir şey yapmadım. Onu bulduğumda hemen yanına gidip neden bunları yaptığını sordum. Tamam belki biraz kaba olmuş olabilir ama bende bir yere kadar sabredebiliyorum Louis. Kız arkadaşım sırf benim için nelere katlanıyor ve ben onu bu partiden çıkarıp başka birine sürüklemekten başka bir şey yapmıyorum. Ve bu bana dokunuyor. Taylor tam konuşmak için ağzını açtı fakat biri ona çarpmış olmalı çünkü üzerime sert bir şekilde düştü. Onu itmeye yeltendiğimdeyse dudaklarıma yapıştı. Tanrım düşünebiliyor musun!? İğrenç! Ben onu ittikçe o bana daha çok yapışıyordu. Ben.. Ben hiçbir şey yapamadım Lou herkes bizim orda öpüştüğümüzü düşünüyor ve Amy...''
''Harry bu zor olacak dostum.''
Ah teşekkür ederim. Bilmiyorum sanki. ''Daha rahatlatıcı bir şey söyleyebilirdin Lou.''
İçkim bittiken sonra yenisini istedim. O ölebilirdi. Tanrım nasıl bir adamdım ben. Şimdi tüm dünya bunu konuşuyordu. Herkes onu aldattığımı düşünüyordu. Nasıl bu kadar aşağılık olabilmiştim. O bunların hiçbirini haketmemişti. Hiçbirini hemde. Benimle bir daha asla barışmayacaktı. Ona söz vermiştim. Babasının yaptığını yapmayacağıma. Yapmamıştımda zaten ama o öyle sanıyordu.
O görüntüyü aklına getirmeyeceğime söz vermiştim. Fakat ömrünün sonuna kadar hatırlayacağı bir görüntüyü daha kazımıştım hafızasına. Ah lanet olsun, gerçekten.
Saatler akıp geçiyordu. Oysa şuanda hayatıyla boğuşuyordu. Bir an olsun aklımdan çıkmıyordu. Hastaneden aramamamışlardı. Demek ki ateşi düşmemişti. O hastanede yatıyor bense burda içki içerek kıçımı devirip oturuyordum. Onun yanında olmalıydım. ''Louis beni hastaneye götür.''
Ayağa kalkmaya çalıştım. Başım dönüyordu. Louis beni tutarak arabaya taşıdı. Arabadayken aklıma bir şey gelmişti. Paul! Onu aramalıydım. Siktir. Aklıma nasıl daha önce gelmemişti? Telefonumu çıkarıp Paul'un numarasını tuşladım.
Çalıyor. Çalıyor Çalıyor. Ah şu lanet telefonu aç artık!
''Styles?''
''Paul! Görüntüler! O lanet partideki görüntüleri televizyona ya da internete düşmeden ortadan kaldırmalı-..''
''Aklınıza daha yeni mi geldi koca oğlan? Siz ordan çıktıktan sonra bütün basını topladım ve bütün görütüntüleri sildirdim. Ve eğer bunun hakkında tek bir kelime edecek olurlarsa gazetecilik hayatlarının son gününü yaşayacaklarını söyledim. Ah birde rüşvet tabii ki. Bu biraz pahalıya patladı. Ama bana az önce verdiğin yemek sözünü göz önünde bulundurursak pekte sorun değil Hazza.''
''Ah dostum gerçekten teşekkür ederim. Bu.. Bu gerçekten ama gerçekten önemliydi. Her şey yoluna girdiği zaman söz yemeğe götürücem seni. Şimdi kapatmalıyım.'' Derin bir nefes alarak arkama yaslandım.
Teşekkürler Paul, Teşekkürler dostum.
Hastaneye geldiğimizde saat sabahın 4:30'ydu. Louis'in yardımıyla zorda olsa yürüyordum. Camlı bölmeye geldiğimde hala öylece yatıyordu. Ah benim melek yüzlüm. Canım o kadar acıyor ki.