Evet kızlar, umarım bu sefer istediğiniz gibi uzun bir bölüm olmuştur. Önceki bölüm için herkese tekrar teşekkür ederim. Şimdi multimedia'da Amy'nin elbisesi var. Fakat siz elbisenin rengini lila olarak değil mor olarak hayal edin. Aklımda ki elbiseye en yakın bunu bulabildim. Bir okuyucum resim koymamı istemişti :) Çantayıda düz krem olarak düşünün. İyi okumalar! Yorum yapmaya devam edin, sizi seviyorum .xx
Ah, yarın nişan için yapılacak olan kutlama var. Ve Harry bu konuda hala sert. Böyle olmasını istemiyorum. Kutlama da kesin surat asacak. Bu da Zayn’i üzecek. Çocuk nişanını kutluyor mutlu olması gerekmez mi? Şahsen ben nişanımı kutlarken Rossie suratını assaydı kesinlikle onun kafasını ezerdim. Her neyse şimdi benim Harry’le bu konuyu halletmem gerekiyor. Bugün stüdyoya erken gittiği için kahvaltıyı tek başıma yapmak zorundayım. Zorla yataktan kalkarak mutfağa gittim. Harry olsaydı kahvaltı hazırlardım ama o olmadığı için mısır gevreği yesem yeterli olacaktır.
Kaseye sütümü ve mısır gevreğimi ekledikten sonra çekmeden kaşık alarak masaya ilerledim.
Bulaşığı makineye yerleştirdikten sonra salona geçtim. Harry’i arayıp onunla buluşmak istediğimi söyleyebilirdim. En azından konuşmak için daha basit bir yol. Ama önce annemi aramalıyım. Nerdeyse 3 gündür konuşmuyoruz ve beni kesebilir. Daha fazla beklemeden telefonu elime aldım ve annemi aradım. Birkaç çalıştan sonra açtı.
***
‘’… bende seni seviyorum anne, görüşürüz.’’ Saate baktım. Öğleni geçiyordu. Ah anne… En kısa zamanda onu ziyaret etmeliyim. Oturduğum yerden kalkarak odaya doğru ilerledim.
Giymiş olduğum pantolon ve tshirt kombinini rahat bir babetle tamamladım. Ceket seçerken Harry’i aradım. ‘’Kıskanç, ne yapıyorsun?’’ kıkırdadım. Kesin gözlerini devirmişti. ‘’Birkaç hayranlar tanışıyorum.’’ ‘’Immm. Benimle Starbucks’ta buluşmaya ne dersin?’’
‘’Tabii ki! Yarım saat sonra görüşürüz güzelim.’’ Kıkırdadım ve telefonu kapattım. Dolaptan aldığım ince ceketi üstüme geçirdikten sonra çantamı da aldım ve çıktım. Hava bugün çok güzeldi. Aslında taksiye binmem daha iyi olacaktı ama yürümek istiyordum. Evet insanlar bana yiyecekmiş gibi baksa da yürümek istiyorum.. Zaten çok uzak değildi. Ceketime biraz daha sarınarak yürümeye başladım. Serin havayı içime çektim. Hava bulutluydu sanki her an yağmur yağacakmış gibi. Ama sakın yağmasın! Yoksa üstüm rezil olur.
Starbucks’a vardığımda Harry’nin beden önce gelmiş olduğunu gördüm. Kahvelerimizi de almış. Beni görünce dışarıyı izlemeyi bırakıp ayağa kalktı ve yanıma gelip kollarını bedenime doladı. ‘’Seni sadece 5 saat yalnız bıraktım yoksa beni özledin mi?’’ sırıttı. Bende ona sarıldım. Sağ elimi avucuna alarak dudaklarına götürdü. ‘’Üşüdün mü?’’ başımı salladım. Yanımdaki rahat koltuğa kendimi bıraktığımda o da karşımdakine oturdu. Cam kenarından bir masa seçmiş. Şehri izlemeyi seviyor. Ortak noktamız.. Ellerimin ısınması umuduyla masanın üstünde duran kahveyi avuçlarımın içine aldım. Dirseklerimi masaya yasladığımda Harry’de aynısını yaparak bana doğru eğildi. Pürüzsüz yüzüne tekrar, tekrar ve tekrar baktım. Uzatmaya gereği duymadan direk konuyu girmeliyim diye düşündüm. ‘’Harry, yarın suratını asmanı istemiyorum.’’ Omuzlarını düşürdü.
‘’Suratımı asacağımı kim söyledi?’’
‘’Birinin söylemesine gerek yok, biliyorum.’’ Sırıtmaya başladı. Evet onu çok iyi tanıyordum. Kahvesini yudumladı. ‘’Bak bunu habersiz yapmış olması normal. Demek ki planlamamış. O an nasıl hissediyorsa öyle davranmış. Kendini düşün mesela Harry. İleride sende bir kızla bu durumla karşı karşıya kaldığında başına gelebilir.’’