Sonunda bölümü yetiştirebildim. Biliyorum fazla gecikti ama üzgünüm :(
Uzun yazdım umarım yeterli oluyordur ve telafi edebiliyordumdur .xx
*İnternetim hala yok..*
Yorumlarınız için çok teşekkürler :)
Sabah evden Harry'den önce çıktım. Daha uyanmamıştı. Ona kahvaltı hazırladım ve hazırlanıp çıktım. Normalde onunla birlikte kahvaltı yapardım ama Bella mesaj atmıştı. Onunla birlikte okula gitmeden bir şeyler atıştırdık ve kahve alıp okula gittik. Masanın üstüne küçük bir not bıraktım, Harry beni uyandığında arar.
İkinci dersimiz ortak olmadığı için Bella'yla ayrılmıştık. Kitaplarımı toplayıp sınıftan çıkacakken telefonumun titremesiyle kitaplarımı sol koluma yükledim.
''Bir daha sakın aniden ortadan kaybolma. En azından beni uyandırabilirdin. -Harry''
Gözlerimi devirdim. Gerçekten bunun için trip mi atacaktı?
''Not bırakmıştım. Uyumak isteyeceğini düşündüm. -Amy''
''Sakın bunu tekrarlama. -Harry''
Bu çocuğa ne oluyordu böyle? Alt tarafı evden erken çıkmıştım. Belki rahat uyumamıştır ve sinirlidir diye düşündüm. Ama benimle uyuduğu zaman hep çok rahat uyuduğunu söyler. Acaba onu tek bıraktığım için mi kızmıştı, yoksa korktuğu bir şey mi vardı?
Cevap vermeyecektim. Derslerim bittikten sonra yanına giderdim ve ne olduğunu konuşurduk. Aslında elimde olsa şimdi giderdim ama bu dersten devam zorunluluğum var bu yüzden okulu asamam. Üçüncü ders için sınıfa gitmeden önce küçük boy kahve içebilirdim.
Aşağı kata inip kantine doğru gitmeye başladım. Bugün okula Bella'yla geldiğimizde herkes daha dikkatli bakmıştı. Ne vardı bunda? Benimde arkadaşım olabilir öyle değil mi. Ben alışmıştım sonuçta bu durumu sadece okulda yaşamıyorum. Her yerde yaşıyorum. Hatta artık hayatımın bir parçası bile denebilir. Ama Bella ilk defa böyle bir şeyle karşılaştı.
Yani o kadar kalabalığın birden sanki üstüne üstüne geliyormuş hissini ilk defa yaşadı. Önceden bu kadar dikkat çekmediği söyledi. Kahve almak için geldiğimde neyse ki sıra yoktu. Masalara dağılmış olan bir sürü arkadaş grubu vardı. Bu manzara bana lise hayatımı hatırlatmıştı.
O zamanlar bende bu kadar dikkat çekmiyordum ve rahattım. Ama şimdi attığım her adıma dikkat etmek zorundayım. Çünkü insanlar sürekli benim bir açığımı arıyorlar. Berbat. Ön tarafta oturan erkek grubunun bakışlarını üstümde hissettiğimde hemen başımı başka bir yöne çevirdim. Elimdeki kitapları daha çok sıkmaya başladım.
Köşede oturan lacivert gömlekli çocuk beni baştan aşağı süzmüştü.
Gerizekalı.
Bakışlarını kaçırması için bende aynı şekilde ona bakmaya başladım. Ama nedense gömlekli çocuk bakışlarını benden çekmiyor aksine daha da sert bir şekilde bakıyordu. Gözleri de tıpkı üstünde gömlek gibi laciverte yakın bir maviydi. Biraz bronzlaşmış teninde dağınık saçları vardı.
Bakışlarını çekmeyeceğini anladığımda kahvemi sipariş ettim ve onlara arkamı dönmüş oldum. Kahvemi beklerken kafamı hafifçe yan çevirerek baktığımda gözleri hala üzerimdeydi. Diğeriyle aralarında bir şeyler fısıldaşıyorlardı.
Şuanda yapmak istediğim burada bulunan bütün masa ve sandalyeleri o çocuğun kafasına geçirmek.
Önüme konmuş olan kahvemi gördüğümde iki tane şeker alıp içine attım. Şekeri karıştırdıktan sonra plastik kaşığı çöpe attım ve kahvemi alıp kantin bölümünde çıkmak için adımlıyordum. Arkamı döndüğüm anda birine çarpıp elimdeki kahveyi dökmem bir olmuştu.
Neye uğradığımı şaşırmıştım. Ağzım şaşkınlıktan açılmıştı. Birinin arkamda olduğunu hissedememişim. Başımı kahveyi döktüğüm yerden çekip suratına baktığımda kendime bir güzel sövdüm.
Bu, lacivert gömlekli çocuktu. Hangi ara kalkıp da buraya gelmişti? Kızarmaya çoktan başlamıştım.
''Özür dilerim. Seni fark edemedim.'' Dedim göz gözeyken. Koyu mavi gözleri insanı içine çekmek ister gibiydi.
''Sorun değil. Belki de ben çok arkanda durmuşumdur.'' Yüzüne bir sırıtış yayıldı. Bu komik değildi. Aksine iğrençti.
Şuanda yüzüne karşı 'Siktir git başımdan' demek istedim. Ama sadece istedim. Gözlerim oturdukları masaya kaydı. Hepsi dönmüş bize bakıyordu. Bu kesinlikle planlamış bir şeydi.
Gözlerimi tekrar ona diktiğimde mavileri hala üstümdeydi. Ona tebessüm ettikten sonra hiçbir şey demeden önünden çekilip gittim.
Zengin züppesi.
Gözüyle resmen beni yemişti. Okulda çıplak falan dolaştığım yok sadece erkek arkadaşım aptal bir üne sahip. Aptal diyorum çünkü o da böyle düşünüyor. Bu büyütülecek bir şey değil. Tamam belki biraz öyle, ama yinede sinir bozucu.
Aptal çocuk. Şuanda ondan gerçekten çok gıcık aldım. Planlamış olduğunu biliyordum. Sinirle sınıfa doğru giderken sinirle gözlerimi devirdim. Ben neden şu lanet olasıca okullarda sürekli birilerine çarpıyordum?
Aklıma Harry'le çarpışmam geldi. Buna istemsizce sırıtmıştım. Sinirlerim gevşemişti ve o günü düşünmeye başlamıştım. Tanrım, her şey ne kadar da çabuk gelişmişti. Ona ilk çarptığımda nerdeyse beni dövecek olan çocukla aylardır sevgiliydim.
Her şey aniden olmuştu. Ona bu kadar bağlanacağımı hiç düşünmemiştim. Ya da geri dönüşü olmayan bir şekilde aşık olacağımı..
O'nu düşünmek beni rahatlatmıştı. Sınıfa girdiğimde birkaç kişi vardı. Beni fark ettiklerinde yine bön bön baktılar. Yüzlerine bile bakmadan her zamanki yerime yani arka sıraya geçtim. Kitaplarımı masaya bırakıp notlarımı karıştırmaya başladım.
O sırada sınıf dolmaya başladı. Saate baktığımda ders saatinin yaklaştığını fark ettim. Arkama yaslanarak beklemeye başladım. Her içeri giren önce bana bakıp sonra yerlerine geçti. Hayır, kendimi kötü hissetmiyorum.
Alıştım.
Ah, kimi kandırıyorum ki? Bu berbat hissettiriyor. Okuldan sonra kesinlikle Harry'nin yanına gitmeliydim. Aklım hala ondaydı. Sınıf dolmaya başladığında ellerimi masanın üstünde birleştirdim ve pencereden dışarı bir noktaya bakmaya başladım. Çok geçmeden öğretmen sınıfa geldi.
Dersin ortalarına doğru telefonumu çıkarıp saate baktım. Ders yaklaşık 10 dakika sonra bitecek. Acaba Harry stüdyo da mı, yoksa dışarıda mı? Stüdyo da işleri olmasa bile orası onların ikinci evi gibi bir şey her gün oraya gidiyorlar. Ona mesaj atmaya karar verdim.
''Dersim bittikten sonra yanına gelmeyi düşünüyorum. Stüdyo da mısın? -Amy.''
Telefonu dizimin üstüne bırakrıp öğretmene baktım. Ders anlatımına devam ediyordu. Sınıfa göz gezdirdiğimde birkaç kişi daha benim gibi telefonla uğraşıyordu. Bacağım titreyince sınıfı süzmeyi kestim.
''Evet, hepimiz buradayız. Gelebilirsin. -Harry''
Tam cevap yazmak için parmaklarımı hareket ettirecektim ki duyduğum birkaç ses buna engel olmuştu.
''Bayan Grey?''
Grey? Bu benim soyadım!
Kafamı hemen kaldırıp baktığımda tahtanın önünde kollarını birleştirmiş kısa boylu bir tontonla bakışmam bir oldu. herkesin bana bakıyor olduğunu söylemiyorum bile. Sanki hepsi bu anı bekliyormuş gibi.
Kızarmaya başlamıştım bile.
''Az önce sözünü ettiğim şeyin ne olduğunu söylemenizi istiyorum. Ve bir de tek bir cümleyle görüşünüzü söyleyin.''
Harika. Neyden bahsettiği hakkında bir fikrim bile yok. Gözlerimi tonton hocadan kaçırıp rastgele sınıftakilerin üstünde gezdirmeye başladım. O sırada gözüme tanıdık biri takıldı. Üstüne kahve döktüğüm çocuk. Şu lacivert gömlekli.
Ah hadi ama bununla aynı sınıfta mıydım ben?
Gömleğini değiştirmiş üstüne düz bir tişört giymişti. Gözlerimiz buluştuğunda ağzını oynattı. 'Gelişim Psikolojisi'
Hala ona bakarken ne dediğini yeni anlamıştım. Hemen cevabı söyledim. neyse ki verdiği cevabın ne içerdiğini biliyordum.
''Gelişim psikolojisi. Çocuklar aile içinde olan sorunlardan etkilenirler.'' Elimden geldiğince şirince gülümsedim.
Tonton öğretmen memnun olmuş bir şekilde gülümsedi ve derse geri döndü. Son 15 dakikayı önümdeki deftere bakarak geçirdim. Harry'e cevap yazmamıştım. Yazmaktan da vazgeçmiştim zaten yanına gidecektim.
Ders saati bittiğinde elime direk defterlerimi ve kitaplarımı alıp sınıftan çıktım. Yüzümün hala kızarık olduğuna iddiaya bile girerim. Dışarı çıktığımda soğuk hava yüzüme çarpınca biraz rahatladım. Birkaç adımdan sonra ilk bulduğum taksiye bindim ve stüdyoyu tarif ettim.
***
Stüdyonun kapısından geçmeden önce elimde duran telefonumu çantamın içine attım. Kitaplarımı tek koluma yükledikten sonra büyük demir kapıyı arayalıp içeri girdim. Terasta olmadıklarını görünce içeriye doğru adımladım.
Arkamdan kapatılan bir araba kapısının sesiyle o yöne doğru döndüm. Harry, elinde bir defter ve su şişesiyle bana doğru geliyordu. Olduğum yerde durarak onu bekledim. Koyu tonlardaki pantolonuyla üstündeki kot gömleğini üstünde mükemmel durarak onu dayanılmaz gösteriyordu.
Beni fark ettiğinde yüzünde bir gülümseme belirdi. Yanıma yaklaştığında birkaç adım atarak aramızdaki mesafeyi kapattım. Benden uzun olmasının avantajıyla omuzlarımdan çekerek bana sarıldı. Tek kolumla ben onun belini kavradım. O bana tripli değil miydi?
Başıma öpücük kondurduktan sonra geri çekildi. ''Hoş geldin güzelim. Hadi içeri geçelim.'' Diyerek beni kolumdan kavradı ve içeri doğru yürütmeye başladı. İçeri gitmeden önce sabahki mesajları konuşmalıydık. Bu konuşmayı çocukların önünde yapmak istemiyordum.
Elimi koluna uzatarak onu durdurdum. Yüzüne tekrar bana döndü.
''Sabah bana neden kızdın?''
Elini saçlarının arasından geçirdi.
''Sadece.. beni yatakta tek bırakmandan hoşlanmadım.''
Derin bir nefes verdim. Bu soğukluk hala devam mı edecekti? Yanağımı okşayarak o konuşmaya başladı.
''Uzun zamandır birlikteyiz ve seninle uyanmaya alıştım. Sabah seni göremeyince birden huzursuz oldum. Notunu görünce biraz rahatladım en azından nerde olduğunu söylemiştin ama yine de beni tek bırakmanı sevmedim. Çünkü ben seni hiçbir zaman yatakta tek bırakmadım.''
Evet bu doğruydu. Birlikteliğimiz süresince hiçbir gün tek uyanmadım. Aslında haklıydı. Bende bu tür şeyle karşılaşsam sanırım hemen hemen aynı tepkiyi verirdim.
Gülümsedim ve ona yaklaşarak dudaklarına bir öpücük verdim. Bu benim kendimi affettirme şeklim. Her türlü kabul edecektir. Geri çekildiğimde gülümseyen suratıyla karşılaşınca bende gülümsedim. Elimi kavradı ve içeri doğru yürüdük.
Odaların birinden gitar sesi geliyordu. Önünden geçerken içeri baktım. Sanırım ekipten birileri, onları tanımıyordum. Harry aralık olan kapıyı ittiğinde içeri girdik.
Louis ve Zayn büyük ekranda PES oynuyorlardı. Niall ve Liam ise Liam'ın elindeki bir dergiye bakıyorlardı. Önlerindeki masaya ayaklarını uzatmışlardı. Masanın üstünde bir sürü boş bardak doluydu. Yarısından çoğunun Niall'a ait olduğundan eminim.
''Üniversiteli geldi!'' Niall bağırınca Louis ve Zayn ekrandan gözlerini ayırıp bize baktılar. Liam yerinden kalkıp yanıma geldi ve bana sarıldı.
''Merhaba Amy. Sanırım biraz daha nasihata ihtiyacım var, ve birazda terapi.'' Diyerek geri çekildi.
Ah.. Danielle meselesini hala atlamadı.
Kitaplarımı masada bulduğum boş yere bırakınca Niall beni kendine döndürerek yanaklarıma defalarca öpücük kondurdu. Louis elindekini bırakıp yanıma geldi ve bana sarıldı.
''Seni özledim Amy!'' diye kulağımın dibinde ciyakladı.
Kollarımı ona doladığımda kafasına yavaşça vurdum.
''Sadece 3 gün görüşmedik Lou.''
Arkamızdan gelen sesle birbirimizden ayrıldık.
''Goooool! Seni yendim Louis!'' Zayn bağıra bağıra-
Siktir, Zayn! Aklıma Harry'nin söyledikleri geldi ve lanet olsun ki ben hala Rossie'yle konuşmamıştım.
Beni gördüğünde sırıtarak yanıma geldi ve bana dostça sarıldı. ''Nasılsın Amy?'' Aklıma gelenlerden sonra hiç iyi değilim.
''İyiyim.'' Ona gülümsedim ve Harry'nin benim için ayırdığı yere geçtim. Oturduğum zaman Harry beni kendine yasladı.
Yarım saatlik bir sohbetin ardından kalkıp lavaboya gittim. Tekrar geldiğimde Louis odanın içinde dolanıp duruyordu. Elinde telefon olduğunu gördüm. Sinirli görünüyordu. Eleanor'la mı kavga ediyorlar acaba?
Niall kıkıdırıyordu, Harry elini ağzına kapatmış kahkahasını tutmaya çalışıyordu. Kaşlarımı çatarak onlara baktım. Ne oluyordu?
Yanlarına oturduğumda Harry'nin kulağına fısıldadım. ''Ne oluyor?''
''Birazdan görürsün.''
Sonunda dayanamadı ve kahkaha atmaya başladı. Şu meşhur Harry Styles kahkahasından bahsediyorum..
Louis aniden bizim tarafa dönüp öldürücü bakışlar atınca Harry dudaklarını dişledi.
''Lanet olası telefonu kapat ve sakın ben seni aramadan beni arama, aptal!'' Louis telefonuna kükredikten sonra telefonu kapatıp sinirle masaya koydu. İşaret parmağını çocuklara doğrulttu.
''Eğer içinizden biri gülerse onu öldürürm.'' Hala ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.
''Neden bize ne olduğunu bir kez daha söylemiyorsun dostum?'' Niall gülmemek için elini ağzına götürdü ve tırnağı yiyormuş gibi yaptı.
Louis başını öne eğdi ve bir süre bekledi başını kaldırıp konuşmaya başladı.
''Lottie, ikizlere yeni bir hamster almış ve ismini yine Eleanor koymuşlar.'' Devam etti.
"Ve ona 'Sevgili Ellie' diye hitap ediyorlarmis."
Duyduğum şeyle gözlerimi kocaman açarak gülmeye başladım. Ben gülmeye başladığım odanın içinde kahkahalar yankılanıyordu. Özellikle Niall ve Harry. Kahkahalar ağzımdan istemsizce çıkıyordu. Gülüşmelerimizin dışarıdan duyulduğuna yemin bile edebilirim. Tanrım! Bu gerçekten komikti.
Louis ayağa kalkınca Harry beni kolumdan tutarak hemen kendine çevirdi ve dudaklarını dudaklarıma örttü. Öpeceğini sanmıştım ama öpmüyordu. Dudaklarını benimkilere örtmüş kıkırdıyordu. Niall'ın ayağa fırladığını gördüm. Kafasına bir yastık yedikten sonra kaçmaya başladı.
''Öldüreceğim demiştim Niall!'' Louis koşarak odadan çıktı.
***
Eve geldiğimizde hala gülüyordum. Bir türlü aklımdan çıkmıyordu. Üstümüzü değiştirdikten sonra salona geçip televizyonu açtık. Harry bize kek yapmıştı. Aslında ben birlikte yapmak istemiştim, ama beni mutfağa almıyor.
Mutfağa giderken arkasından ilerliyordum ve bana doğru dönüp ''Hayır küçük hanım, siz salona.'' demişti. Yani yine mutfakta seksi bir Styles görememiştim. Keklerimizin ardından her akşam genelde yaptığımız gibi yayılıp televizyon izledik. Düzgün bir program bulmadan önce birbirimize günümüzü anlattık.
Harry, bulduğu filmi dikkatle izlerken televizyona arkamı döndüm ve başımı onun göğsüne yasladım. Boşta duran elini sırtıma yerleştirdi. Muhteşem kokusunu içime çektim. Bir süre kalp atışlarını dinledim.
''Hafta sonu annem bizi bekliyor.'' Diyerek sessizliği bozdu. Sertçe yutkundum. Tanrım hafta sonuna az kalmıştı!
Onu başımla onayladım ve göğsünde yatmaya devam ettim. Harry oraya gitmeden önce beni sakinleştirirdi.
Ya beni sevmezlerse? Kafayı yiyeceğim. Bu işler neden bu kadar zor? Beğenilmemekten korkuyorum ya benden hoşlanmayıp ilişkimizi desteklemezlerse?
Eğer bunları şimdi Harry'e söylersem beni kesinlikle döverdi. Her şeyin iyi olacağını söylüyordu. 'Her şey iyi olacak' cümlesi ne kadar basit olsa da onun ağzından çıktığında dünyada ki en kıymetli cümle oluyordu.
Bunları düşünmek istemiyordum. Ona inanıyordum, her şey iyi olacaktı. Ona biraz daha sokuldum ve gözlerimi kapattım. Sanırım her gece yaptığım küçük oyunumun sırası gelmişti..
Hafta sonu
''Harry! Sence ne giymeliyim?'' diye bağırdım içeri doğru.
''Bu 14.soruşun Amy! Sadece normal bir şeyler giy işte.''
Sadece altındaki pantolonuyla içeri girdi. Her ne kadar dikkat dağıtıcı olsa da bakışlarımı adonislerinden ve kelebek dövmesinden çekebildim.
'Normal bir şeyler giy'miş. Ben onu annemle tanıştırıyor olsaydım okula yeni başlayan çocuklar gibi dizime yapışıp ağlardı. Üstümde sadece tişörtle dolabın önüne geldim. Sıkıntıyla yanaklarımı şişirdiğimde yanıma gelip yanağıma bir öpücük kondurdu.
''Senin için bir şeyler seçebilirim.''
Pantolonlarımı karıştırarak içlerinden kendininkinin rengine yakın olanı elime verdi. Ona daha fazla yer açarak kıyafet seçmesine izin verdim. Vücudunu süzerken bu sefer siyah yerine normal kot rengi bir pantolon giydiğini gördüm. Her iki türlü de mükemmeldi. Elime verdiği pantolonu açıp baktım. Üstünde birkaç yırtığı bulunan pantolonumu vermişti.
Ona 'Önce şu üstüne bir şey giy' demek istiyordum çünkü bu çok dikkat dağıtıcıydı. Yine zorla gözlerimi ondan ayırdığımda pantolonu giydim. Üstüme şık bir bluz vermişti. Vakit kaybetmeden onu da giydim. Makyaj masamın önüne geldiğimde o da kendine tişört seçiyordu.
Aynadan ona baktım. ''Sence saçlarımı düzleştireyim mi?''
Hemen arkasını döndü.
''Saat neredeyse 2 ayrıca yol 3 saat sürüyor, geç kalırız. Hem saçların böyle harika.'' Bana öpücük attıktan sonra tekrar dolaba döndü.
Bir de 3 saatlik yol vardı. Şimdiden gerilmiştim. Saçlarıma düzgün bir şekil verdikten sonra yüzüme biraz makyaj yaptım. Çantamın içinden parfümümü çıkarıp sıktıktan sonra tekrar çantama koydum. Birazdan çıkacaktık. Harry üstüne koyu tonlarda bir tişört ve blazer ceket giymişti.
Blazer. Ceket.
Bu kadar yakışıklı olmak zorunda değildi tamam mı.
''Hangi ayakkabılarımı giyeyim? Topuklu giyersem çok resmi olur değil mi?''
Harry, sabrını koruyarak yanıma geldi ve benim için bir ayakkabı seçip önüme koydu.
''Her şey tamam mı?'' diye sorduğunda derin bir nefes alarak başımı salladım.
Arabaya binip yola çıktık. Rossie'ye Harry'nin annesiyle tanışacağımı söylemiştim. Yani anlayacağınız Holmes Chaple'dan döndüğümüzde dedikodu gecesi vardı. Harry hızlı kullandığı içi nerdeyse şehirden çıkmak üzereydik.
Camı açıp biraz hava aldım. Birkaç dakika sonra kapattığımda Harry radyodan müzik açmıştı. Müzik beni biraz rahatlatabilirdi.
Sessiz geçen yarım saatin ardından dayanamadım ve konuşmaya başladım. Şehirden çoktan çıkmıştık. Tanrım, kesinlikle az kalmıştı. Ya da biraz abarttım.
''Harry.''
Direksiyonu biraz daha kavradı kısa bir süreliğine bana baktı.
''Hmhmm?''
''Gerginim.'' Uzatmadan direk söyledim.
''Ah, bunu görebiliyorum.''
Gözlerimi devirdim. Çok rahatladım gerçekten.. Oturduğum yerde ona doğru döndüm.
''Ya benden hoşlanmazlarsa? Beni sevmezlerse belki ilişkimizi desteklemezler. Hatta belki değil kesinlikle desteklemezler. Ve annenin düşüncelerine ne kadar çok önem verdiğini biliyorum. Harry, ya beni beğenmezlerse ve ayrılırsak? İlişkilerde aile desteği çok önemli-'' tek bir nefeste söylediklerimi kesti.
''Gergin olduğun zamanlarda ne kadar saçmaladığını söylemiş miydim?'' nefesimi dışarı verip oturduğum koltuğa sindim.
''Hayır, söylememiştin.'' Diye saf saf cevap verdiğimde kahkaha attı ve elimi tuttu.
''İyi geçecek bebeğim, sana söz veriyorum. Sana bayılacaklar. Seni sevmemeleri için bir sebep göremiyorum. Sen harikasın. Seni gördüklerinde kesinlikle annem neden daha önce sizi tanıştırmadığım için beni azarlayacak.'' Dediğinde kıkırdadım.
''Seni seviyorum.''
''Bende seni seviyorum.'' Elimi dudaklarına götürdü ve ıslak bir öpücük bıraktı.
***
''Bebeğim..''
Derinden gelen sese doğru dönerek gözlerimi yavaşça araladım. Siktir, uyuyakalmıştım. Neredeyse yatar pozisyona gelmiş olduğum koltukta doğruldum. Sanırım gelmiştik. Etrafıma henüz bakmamıştım. Ama camlarım biraz buğulu olduğunu görebiliyordum. Yağmur mu yağmıştı?
''Geldik.''
Bir nefes verip Harry'e baktım. Gayet rahattı. Başımı salladım ve çantamın içinden aynamı çıkarıp yüzüme baktım. Makyajım akmamıştı. Ama yinede elimle gözlerimin altını sildim. Bilirsiniz alışkanlık işte. Kaşlarımı düzelttim. Tekrar yüzümü incelemeye başladığımda Harry bütün hareketlerimi yine dikkatlice izliyordu.
Elimi çantaya daldırarak bulduğum ilk parlatıcı aldım ve aynayı diğer elimle tutarak sürmeye başladım.
''Öyle bakmayı kes. Beni daha çok geriyorsun.''
Sırıttı.
''Sadece güzelliğine bakıyorum.''
Kıkırdadım ve elimdeki parlatıcıyı çantaya koyup bu sefer parfümümü aldım. İşim bittikten sonra ellerimle saçlarımı düzelttim. Derin bir nefes alıp Harry'e döndüm. 'Hadi' anlamında başını salladığında arabadan indik.
O sırada etrafıma bakmaya başladım. Bahçeli, 2 katlı bir evdi. Bahçe, güzel çiçekler ve bir sürü ağaçlardan oluşuyordu. Köşede bir bahçe takımı vardı. Büyük kapıdan girişinden eve kadar olan bütün yolu rengarenk çiçekler oluşturuyordu. Sanırım Bayan Cox bu tür işlerle uğraşmayı seviyor.
Çiçekli yolda ilerlemeden önce Harry elime uzandı.
''Hazır mısın?''
Usulca başımı salladım.
Beni kendine çekti ve sarıldı. Geri çekildiğinde alnıma bir öpücük kondurduktan sonra ilerlemeye başladık. Heyecanlıydım ama bu sarılma beni rahatlatmıştı. Kapının önüne geldiğimizde Harry'nin elini daha çok sıktım. Zile bastı.
Birkaç tıkırtıdan sonra kapı açıldı. Harry'nin annesi karşımızdaydı. Kusursuz görünüyordu, gülümsediği zaman Harry'de olan ve benimde hayranı olduğum kocaman gamzelerin onda da olduğunu gördüm. Bu beni gülümsetmişti. Cox'un gözleri parıldıyordu. Bakışlarını benden çekip oğluna baktığında ne kadar büyük bir özlemin olduğunu gördüm. Hafiften gözleri dolmuştu. Bu içimi acıttı, sanırım Harry fark etmemişti.
Anne, içeri geçmemiz için kapının önünden çekildi. Kapıyı kapattıktan sonra hemen oğlunu kucakladı. Harry'de annesini sıkıca koruma altına alır gibi sarıldı.
''Küçük bebeğim..''
Anne, oğlunun kokusunu defalarca içine çektikten sonra bir kez daha sarıldı ona. Sonra öpmeye başladı. Harry'nin de annesinden geri kalır yanı yoktu. Annesinin yüzüne bir sürü öpücük kondurdu.
Birbirlerinden ayrıldıklarında Anne, bana döndü.
''Merhaba tatlım.''
''Merhaba Bayan Cox. Nasılsınız?'' gülümsedim.
''Çok iyiyim.'' Dedikten sonra bana cevap verme fırsatı bırakmadan bana sarıldı. Ne kadar da sıcakkanlı bir davranış. Bu, beni biraz daha rahatlattı. Aslında Styles kucaklaşmalarının bundan sonra rahatlatıcı olduğuna karar verdim. Cox, dizlerine kadar olan siyah bir elbise giymişti. Bu ailede siyah neden bu kadar çekici?
Arkadan gelen bir sesle hepimiz oraya doğru yöneldik. ''Harold!''
''Gem! Burada olacağını bilmiyordum!'' Harry küçük bir çığlık atarak tıpkı ona benzeyen ablasına doğru hızla ilerledi. Birbirlerine sarılışlarını Bayan Cox'la birlikte izledik. Çocuklarını bir arada görmeyi özlemiş olmalı.
Gemma geri çekilip benim yanıma doğru adımladı. Bordo elbisesi beyaz teniyle harika uyum sağlamıştı. Kollarını açtığında bana sarılacağını anladım ve beni kollarının arasına almasına izin verdim. Styles kucaklaşmaları gerçekten muhteşemdi.
Kucaklaşma olayı bittikten sonra geniş ve ferah holde ilerleyip büyük salona ulaştık. Salonda yanan şömine bütün evi ısıtmaya yetiyordu. Bu yüzden üşümemiştim. Koltuklara oturduğumuzda Harry yanımdaydı. Gemma ve Anne ise tekli koltuklara oturmuşlardı.
''Gerçekten de Harry'nin bahsettiği kadar güzelmişsin Amy. Seni tanıdığıma çok sevindim.'' Gemma gülümseyince onda da Styles gamzelerinin olduğunu gördüm. Söyledikleri kızarmama yol açmıştı. Gülümseyerek başımı öne eğmekle yetindim.
''Gemma neden sesini kesmeyi denemiyorsun. Ayrıca sana ondan bahsetmedim.'' Harry
Ben onlara kıkırdarken Anne, onlara uyarıca bakışlar atıyordu. Gemma 'nın ağzında 'tabii tabii' tarzında bir şeyler çıktı.
Sohbet etmeye başlamıştık. Harry kolunu benim omzuma atmıştı. Onları sevmiştim. Konuşmamızı bölen içeri beyaz-siyah renklerde olan bir kedinin girmesiydi. Harry, kediyi görür görmez yanımdan fırladı ve yere oturdu.
''Dusty! Awww benim küçük kızım.''
Kedi hemen Harry'nin yanına gelerek onun etrafında dolanmaya başladı. Harry onu kucağına aldı ve sevmeye başlamıştı. Bana bir kedisi olduğunda söz etmemişti. Harry, onu okşarken Dusty memnun olduğunu belirten sesler çıkarıyordu.
Tekrar yanımda ki yerini aldığında Dusty'i kucağından indirmemişti.
''Robin yok mu anne?'' diye sordu Harry. Robin Harry'nin üvey babasıydı, bunu biliyordum.
''Ah, hayır. Dün annesinin yanına gitti. Sanırım biraz rahatsızlanmış, siz geleceksiniz diye ben kaldım.'' Ardından bana döndü. ''Seninle tanışamadığı için çok üzgün Amy. Hepimiz seni merak ediyorduk.'' Gülümsedi.
Harry'le göz göze geldiğimizde birbirimize gülümsedik. Anne, yapmış olduğu yemekleri kontrol etmek için mutfağa gitti. Gemma'da yukarıda erkek arkadaşıyla konuşuyordu sanırım.
Dusty hala Harry'nin kucağındaydı. ''Gezmek ister misin?'' diye sorduğunda ''Evet.'' Dedim.
Kediyi biraz daha okşadıktan sonra yere bıraktı ve ayağa kalktık. Mutfağa doğru seslendi.
''Anne, biz çıkıyoruz. Amy'i biraz gezdireceğim.''
''Tamam ama gecikmeyin sizin için yemek yaptım.'' Harry onaylayan bir ses çıkardıktan sonra evden çıktık.
Kısa bir Cheshire turundan sonra Harry ''Seni götürmej istediğim bir yer var.'' Diyerek ağaçlık bir alana getirmişti. Hala yürüyorduk. Bana önceden burada okuduğu Holmes Chapel Lisesini gösterdi. Okulda, bir doğum günü için eski grubuyla şarkı söylediği günü anlattı. White Eskimo'yu özlediğinden bahsetti. Arkadaşları farklı yerlerde oldukları için sık görüşemiyorlar.
Birlikte çalışmış olduğu fırına gittik. Harry, kapanış saatini bildiği için önce oraya gitmiştik. Fırında herkes onu seviyor. Nerdeyse hepsi yaşlı ama çok şekerler. Beni Barbara'yla da tanıştırdı. Oldukça güzel bir aksanı var. Bizi bir arada görmekten mutluluk duyduğunu söyledi. Fırında biraz oturup Barbara ile sohbet ettik.
Çocukları şehir dışında oldukları için onları özlüyormuş, Harry'i görünce ne kadar sevindi anlatamam. Barbara, Harry'e onu televizyondan takip ettiğini ve o yoğun iş temposundan sıkıldığı zaman tekrar bu küçük ve şirin fırına birkaç günlüğüne geri dönebileceğini söyledi. Onu benden sevdim. Fırın kapanmadan önce gelen bütün müşterilerle Harry ilgilendi.
Eskiden olduğu gibi, orada çalışıyormuş gibiydi. Sanki bir süreliğine bütün o üne, paraya sahip değilmiş gibiydi. Aslında bir süreliğine değil Cheshire'a geldiğimizden beri. Burada hiç kimse ona 'One Direction'da ki Harry Styles' gözüyle bakmıyor. Bunun farkındayım. Bu yüzden çok doğallar. Tıpkı eskiden olduğu gibi '2 sokak ötede oturan ve küçük fırında çalışan Harry Styles' görüyorlardı. Zaten Harry'nin de istediği buydu.
Barbara, her cumartesi Harry'nin poposunu çimdiklediğini anlatınca gülmeye başladık. Gerçekten çok iyi bir kadındı. Daha sonra tekrar uğrayacağımızı söyleyip ordan ayrıldık. Harry'nin eskisi gibi orda çalışmak istediğini biliyordum. Burayı özlüyordu. Kazandığı paradan bir kısım ayırıp Barbara'ya fırın için bağış yapıyordu. Bu harika bir şey.
Harry adımlarını durdurdu. ''İşte burası.'' Diyerek yukarı baktı. Burada ağaçlardan başka bir şey yoktu. Baktığı yere gözlerimi çevirdiğimde ağzım aralandı. Aman Tanrım! Bir ağaç ev!
Sırıtarak birbirimize baktığımızda yukarı çıkmak için ağacın gövdesine tek tek çivilenmiş merdiven basamaklarını çıkmaya başladı. Yukarı ulaştığında dizlerinin üstüne çöktü ve aşağıya baktı. ''Hadi gel.''
Merdivenleri çıkmaya başladığımda sesini tekrar duydum. ''Dikkatli ol. Sakın düşme.'' Söylediği gibi dikkatli bir şekilde merdivenleri çıkıp yanına ulaştığımda elimden tutarak beni çekti. Buradan etraf harika görünüyordu. Harry adımlayarak büyük kutunun içine baktı.
''Her şey tıpatıp aynı..'' diye fısıldadı.
Birkaç mum yaktıktan sonra yanıma geri geldiğinde sırtını ağacın gövdesine dayayarak oturdu. Onunla aynı şekilde oturdum, tek fark ben sırtımı ağaç gövdesi yerine onun göğsüne dayamıştım. Güneş nerdeyse tamamıyla batmış, hava kararmıştı.
''Burayı bize Will'in babası yapmıştı. Şarkı yazabilmek için eskiden hep buraya gelirdik. Evden akşamları hep 'ders çalışmaya gidiyorum' diyerek çıkardım.'' Harry kıkırdadı.
Sessiz durup, sadece kuşların cıvıltısını dinledik. Sessiz durduğumuz dakikalar şuana kadar en huzurlu anımdı diyebilirim. Kolları arasında olan bedenimi biraz daha sıktı. Nefesi saçlarımın arasındaydı. Sıcaklığını hissediyordum, en sevdiğim şey bu, sıcaklığını hissetmek. Hava tam karardığında etrafı sadece yaktığımız mumlar aydınlatıyordu. Hava serinlemişti. Şehre göre akşamları biraz daha soğuktu.
''Rahat hissettin mi?'' diyerek sessizliği bozdu saçlarımı öpmeden önce.
''Evet, yani iyiydi. Bilmiyorum daha önce böyle bir şey yaşamadım. Sadece bütün dikkatlerin üstümde olması beni biraz geriyor.'' Nefesimi dışarı verdim.
''Seni daha önce hiçbir erkek arkadaşın ailesiyle tanıştırmadı mı?'' şaşırarak sordu. ''Tanrım, seni nasıl kaçırıyorlar anlamıyorum..''
Başımı tekrar öptü. Kolları arasında hareket ederek ona daha da sokuldum. Çünkü üşümeye başlamıştım, hava giderek soğuyordu.
''Biliyor musun?'' eğilerek kulağıma fısıldadı. ''Bu eve getirdiğim ilk kız sensin.'' Bedenimi hemen ona çevirerek gözlerine baktım. Parlıyorlardı. Muhteşemdi. Şaşırmıştım, eve getirmiş olduğu ilk kız olmak benim için harika bir şeydi. Bana değer veriyordu. Gözlerine bakmaya devam ettim.
Sessizliğimiz anlam yüklüydü. Üşümeye devam ederken dudaklarının sıcaklığının beni ısıtmaya yeteceğini bildiğim için tereddüt etmeden dudaklarımı onunkilere bastırdım. Bunu bekliyormuşçasına ağzını açtı. Ellerimi ensesine götürdüğümde ellerimin soğukluğundan irkilerek bedeni kasıldı.
Küçük öpüşmemiz daha ateşli bir hal almadan bunu kestik. Dudakları, beni ısıtma görevini tamamlamıştı. Ellerim ensesindeyken beni belimden kavrıyordu. Alınlarımızı birbirine dayadığında dudaklarıma uzun bir öpücük daha verdi. Daha sonra yükselerek dudaklarını alnıma götürdü. Dudaklarının nemli olmasıyla alnım ıslandı.
''Hadi eve gidelim. Annem yemeği çoktan hazırlamıştır.'' Benden önce ayağa kalkarak elini uzattı. Buz gibi havada bile elleri sıcacıktı. Ve yumuşacık. Merdivenleri tek tek indikten sonra tekrar eve doğru yürümeye başladık.
Yemek gayet rahat ve güzel geçmişti. Anne, bana birkaç soru sordu. Beni daha yakından tanımaya çalıştıklarını biliyordum. Ailem hakkında soru sorduğunda biraz huzursuz olmuştum. Bu konuları konuşmaya pek alışık değildim. Harry, yanımda oturduğu için masanın altında bütün yemek boyunca elimi tuttu. Parmaklarımızı birbirine kenetleyince elimi çekmekten vazgeçmiştim.
Anne, soru sormayı bıraktığı zaman bu sefer Gemma'yla sohbet etmeye başladık. Alışverişten ve mağazalardan konuştuk. O da benim gibi alışveriş tutkunu. Yemeğin ardından tekrar salona geçtik. Anne, yaptığı kekten bize ikram etmek istedi.
Kekle birlikte çaylarımızı içerken Dusty yine Harry'e sırnaşmaya başladı. Hepimiz keklerimizi bitirmiştik ama Harry üçüncü tabağını yiyordu. Gem ve Anne kendi aralarında sohbete dalmışken onları izledim. Harry zaten kekini yemekle meşguldü. Birbirlerine çok benziyorlardı. İkisi de çok güzeldi.
Ayrıca şu evde neden herkes yeşil gözlü? Mavi gözlü bir insan olarak kendimi şuan dışlanmış gibi hissettim. Evet, yeşil gözler bana da yakışabilirdi. Harry sonunda kekini bitirince sanırım tekrar yememeye karar verdi. Konuşurken artık kalkmamız gerektiğini söyleyince Anne hayal kırıklığı içinde bize bakmaya başladı.
''Ben.. Kalırsınız sanıyordum.'' Şuanda 'hayır' dersek ağlayacağından kesinlikle emindim çünkü öyle duruyordu. Oğlunu zaten sıklıkla göremiyordu. Burada kalmasını istemesinde haklıydı. Ne kadar üzüldüğünü görünce dayanamadım. Harry'e baktım, 'ne dersin' gibisinde bakıyordu.
''Aslında kalabiliriz.'' Gülümsedim. Anne sevinçle yerinde kıpırdandı.
''O zaman bir dilim daha kek yiyebilirim!'' Harry oturduğu koltuğa geri dönerken ben gülmeye başlamıştım. Gemma mutfağa giderken ''Zaten nerdeyse hepsini sen yedin Harold.'' Diye mırıldandı.
''Kes sesini Gem.'' Harry ses tonunu yükselterek içeri doğru boynunu uzattı.
''Harry, benim yanımda hiç kıyafet yok.''diyerek dudak büktüm. Burada kalacağımız hiç hesapta yoktu.
''Sana Gemma'nın pijamalarından veririz bebeğim.'' Onu başımla onayladım.
Gece geç saate kadar oturmuştuk. Anne, eşiyle konuşmak için yukarı çıktı ve tekrar inmedi. Ben, Gemma ve Harry ise hala salondaydık. İki kardeş yan yana otururken bende tekli koltukların birinde bağdaş kurmuş oturuyordum. Gemma ayaklarını Harry'nin üstüne uzatmıştı. Harry'de Gemma'nın üstüne. Çok şeker görünüyorlardı. Aklımdayken çantamın içinden telefonumu çıkarıp bugün Cheshire'da kalacağımızı Rossie'ye mesaj attım.
Harry zamanını televizyon izleyerek geçirdi. Biz Gemma'yla birlikte konuştuk. Bana erkek arkadaşından bahsetti. 2 gün sonra onun yanına gidecekmiş. Onu gerçekten sevdiğini anlattı. Londra'ya geldiği bir gün karalaştırıp dışarı çıkacaktık. Onları sevmiştim, çok cana yakın insanlardı.
Yatmak için kalktığımızda Harry bana odasını vermişti. Aslında o birlikte kalacağımızı düşünüyormuş. Tabii ki hayır. Ailesinin evindeyiz yani bu pek uygun olmaz. Üst kata çıktığımızda Harry beni odasına götürdü. Güzel bir odası vardı. Her şey yerli yerindeydi. Buradan taşınmış olsa bile her şey aynıydı. Kapının tıklanmasıyla odayı incelemeyi bıraktım.
''Pijamalarını getirdim.'' Harry kafasını kapıdan uzatmıştı. Başımı sallayarak gelmesini belirttim. Pijamaları aldıktan sonra giyinmek için odasının içinde ki banyoyu kullandım. Çıktığımda yatağa oturmuş bekliyordu.
Hala birlikte kalacağımızı düşünyor.. Ben bununla ne yapacağım? Esnedim ve kıyafetlerimi tekli koltuğa bıraktım.
''Uyuyacağım.''
Gülümsedi.
''Harika, bende öyle.''
Gözlerimi devirdim.
''Hadi Harry dışarı-'' sözümü kesti ve ayağa kalktı.
''Aşkım, annem bir şey demez yemin ederim..'' Köpek bakışları. Lanet olsun şunu yapma! Bu sefer bakışlar işe yaramayacak Harold üzgünüm.
''Olmaz Harry, beni söyletip durma.'' Küçük bir çocuk gibi sızlandı ve hızlıca yanağıma kocaman bir öpücük bıraktıktan sonra odadan çıktı. Rahatlayarak bir nefes aldım ve yatağın örtüsünü kaldırıp içine girdim.
Bugünü düşündüm. Güzel vakit geçirmiş ve erkek arkadaşımın ailesiyle tanışmıştım. Resmi olarak. Beni o kadar sıcak karşılamışlardı ki şuanda kendi evimdeymişim gibi hissediyorum. Bu iyi bir şey. Beni götürdüğü ağaç eve bayılmıştım oraya kesinlikle tekrar gitmeliydik.
Günümü düşünürken odanın kapısı yavaşça açıldı. Işığı söndürdüğüm için kim olduğunu net olarak göremiyordum. Kapıyı aynı yavaşlıkla kapatıp adımlamaya başlayınca görüş açıma kıvırcık bukleler girdi. Gözlerimi devirdim. Beni gerçekten çıldırtacak. Gideli sadece 15 dakika olmuştu ve benim uyduğumu düşünüyordu. Aslında birlikte uyumamız sorun değildi sadece sabah yanlış anlaşılmaktan korkuyordum. Anne ve Gemma anlayışlı insanlar ama yine de içim rahat değil.
Yatağa iyice yaklaştıktan sonra adımları iyice yavaşladı.
''Ne var Harry?''
Birden konuşunca irkildi ve buna kıkırdadım.
''Sen uyumamış mıydın?'' Yatakta tek kolumun üstüne doğruldum. Başımı olumsuz anlamda salladım. Gözlerinin yeşilliğini bu karanlıkta bile görebiliyordum. Öylece durmuş beklerken iç çekti. Yorgun değildim ama hemen uyumak istiyordum. Tabii Harry rahat bırakırsa..
''Amy, yanında uyumak istiyorum, lütfen.'' Dudaklarını büktü. Pes ederek başımı salladım ve yatakta kenara kaydım. Hala üstünü değiştirmemişti. Pantolonunu çıkardı ve dolabına ilerleyip burada olan bir pijama altı alıp üstüne giydi. Yatağa gelip oturduğunda tişörtünü çıkartıp ve bana verdi. Tişörtünü giymemi istemesini seviyordum. Bunu hep yapardı. O yatağa yerleşirken bende pijama üstünü çıkarıp onun tişörtünü giydim.
Dudaklarını dişlediğini gördüm. Yanına tekrar uzandığımda hemen bana sarıldı. Başını boynuma gömdü ve nefesini oraya vermeye başladı. Çok geçmeden uyuyacağından emindim. Boynumu öptüğünde elim buklelerini okşadı. Saçlarını öptüm.
''Seni sevdiler.'' dedi nefesini boynuma verirken. Gülümsedim.
''Bende onları sevdim.'' Bu sefer o gülümsedi.
Bana biraz daha sokuldu. Uykulu olduğunu biliyordum. Beni tekrar öptü.
''İyi geceler'' diye fısıldadı.
''İyi geceler'' Sanki vücudum ihtiyacı olanı almış gibi birden gevşeyerek kendini uykunun kollarına bıraktı.