Harold
Üstünden üç ay kadar geçti sanırım. Belki daha fazla. Belki daha az, bilmiyorum. İçimdeki pişmanlık hala ilk günkü gibi. Hala ilk günkü gibi kendime kızıyorum. Kavga ettiğimiz gün onu eve göndermemeliydim.
Amy tam iki hafta boyunca kimseyle konuşmadı. Ross bile dahil olmak üzere. Benimle ise üç hafta sonra konuştu. Daha önce bir şeye bu kadar sevindiğimi hatırlamıyorum. Burukça gülümsedim. Sevgilim, daha doğrusu nişanlım benimle konuştuğu için mutlu oluyordum.
Amy konuşmaya başladıktan sonra ona biraz daha zaman tanıdım. Her konuda. Ancak bir zaman sonra artık buna dayanamadığını söyledi. Bir akşam oturup her şeyi konuştuk. Söylemek istediği her şeyi dinledim.
Bir nişan olmasını istedi. Böyle kendini daha iyi hissedeceğini ve zamanın geldiğini söyledi. Ben sadece daha iyi hissedeceği kısmında takılı kalmıştım. Nişan tamamen onun istediği gibi oldu. Nişan günümüzde uzun zaman sonra ilk kez gerçek anlamda gülümsediğini gördüm.
Ve o sırada göz yaşlarımı saklayamamıştım. Kimsenin olmadığı bir yere gidip ağladım. Mutluluktan ağladım. Üstesinden gelmeye başladığının farkına varmıştım. Bu inanılmaz bir şeydi. Konukların yanına tekrar döndüğümde Amy beni yakalayıp sarılmıştı. Ardından beni öpmüştü.
Nişandan bir hafta sonra aklıma gelen fikri ona söylemiştim. Aklımdan geçen şuydu, bir bavul hazırlayıp arabayla dilediğimiz gibi dolaşmak ve gece otel veya bir pansiyonda kalmaktı. Bunun Amy için daha iyi olacağını düşünüyordum.
Bu söylediğimi keyifli bir şekilde kabul etti. Yola çıkmadan önce arka koltuğu Amy’nin sevdiği abur cuburlarla doldurmuştuk. Uzaklaşmak iyi gelecekti.
Bir sabah uyandığımda Amy’i uyandırmadan kalktım. Duş alıp kahvaltı hazırladım. Kaldığımız otel odasında minik bir masa vardı. Dışarıdan aldığım poğaçalar ve otel görevlisinden istemiş olduğum iki bardak çayımız vardı. Onu uyandıracağım sırada üstünde benim tişörtümle karşımda dikiliyordu. Gülümsedim.
‘’Günaydın.’’dedi göğsünde birleştirmiş olduğu kollarını açarken.
‘’Günaydın.’’diyerek ona cevap verdim. Hayranlıkla ona bakıyordum. Sonra gözlerimi masaya kaydırdım. ‘’Senin için hazırladım.’’
Bir şey söylemeden usulca yanıma geldi. Kollarını bana doladığında beklemeden bende aynı şeyi yaptım. Küçük masada hazırlamış olduğum şeyleri yedik.
Bugün gezimizdeki son günümüzdü. Yakın zamanda stüdyoya gidip şarkı yazmalıydık. Amy’nin kötü olduğu zamanlarda durmadan yazıyordum. Hatta yazmaktan başka bir şey yapmıyordum desem yeridir.
Yazdıklarımın hepsini şirkete ve çocuklara verdim. Aralarından bazılarını seçmeyi hala sürdürüyorlar. Fazla vakit kaybetmenden bavulumuzu alarak otelden çıkış yaptık.
Arabada direksiyon değişikliği yaptığımızda Amy arka koltuğa geçerek başını küçük pembe yastığına koydu. Otelde iyi uyumadığını biliyordum. Aynadan tekrar ona baktığımda gözlerini kapatmış olduğunu gördüm.
İki saate yakın uyumuştu. Arkada kıpırdandığını gördüğümde dudaklarımda bir gülümseme belirdi. Gözlerini aralayıp etrafa baktı. Oturur pozisyona geçtiğinde aynadan bana baktı. Dudakları gerilirken öne doğru atılarak kollarını boynuma doladı ve küçük öpücükler bırakmaya başladı boynuma.
Ağzımdan çıkan kahkahaya hakim olamadım. Onu böyle görmek benim için tarif edilmez bir şeydi. Arka koltuğa tekrar yayıldığında gözleri yerdeki poşetler dolusu abur cubura gitti. Poşetlerden bir şeyler seçerek ön koltuğa, yanıma geldi.