Yeni bölümümüze başlamadan önce isterseniz biraz önce ki bölümümüzde neler yaşanmış bir hatırlayalım arkadaşlar;
"Zamanın su gibi akıp geçtiği bu dönemlerde Sultan Ahmed ilk evladını kucağına almış ve mutluluğuna diyecek söz bulamamaya başlamıştı. Mahpeyker Hatun ise doğan şehzade ile kendisini artık Mahfiruz Hatun'un gölgesinde kalmış bir kadın olarak görmeye başlamıştı. Safiye Sultan ise Nasuh Paşa ile birlikte Sultan Ahmed'i sefere çıkartmak için elinden gelenleri yaparken en sonunda başarılı olmuşlardı. Sarayı ve içindekilerini zorlu günler beklemekteydi.."
- Önceki bölümümüzde neler yaşandığını hatırladığımıza göre artık yeni bölümümüze kaldığımız yerden devam arkadaşlar;
Ani bir karar ile sefer hazırlıklarına başlanılmıştı payitahta. Sultan Ahmed tahta çıkalı 1 yıl olmak üzere idi ve daha birkaç ay önce sefere bile çıkmak istemezken şimdi genç padişah kendinden emin bir şekilde sefer için hazırlık emri vermişti. Haremin dışında sarayda bunlar olurken haremde ilk şehzadenin annesi olması nedeniyle Mahfiruz artık gözdelerin arasından kendisini bir kenara çekip sarayın koridorlarındasultan edaları ile dolaşmaya şimdiden başlamıştı bile. Mahpeyker Hatun ise hala bir evladının olamamasından dolayı üzgün bir halde idi. Sultan Ahmed'in emri ile 18 Kasım 1604 tarihinde Anadolu'da Celali Eşkiyaları üzerine yapılacak olan sefer için hazırlıklar başlanılmış ve bundan tam bir ay sonra yani 13 Aralık 1604 tarihinde hazırlıkların son bulması ile sefere gitmek için bütün paşalar, beyler ve de yeniçeri ile sipahi askerleri sarayın Babüssaade kapısının önünde hünkar Sultan Ahmed'in gelmesini bekliyorlardı. Sultan Ahmed ise has oda da zırhını kuşanarak sefer için hazırlığını tamamlıyordu.. Bu esnada ise Handan Valide Sultan oğlunu uğurlamak için has odaya gelmişti. Oğlunun gözlerinde ki korkuyu yüzünde ki endişeyi fark eden Valide Sultan, odada ki herkesin dışarıya çıkmasını emretmişti. Herkesin dışarıya acele bir şekilde çıkması ile Handan Sultan oğlu Ahmed'in elinden tuttu ve yavaşça yere oturdular. Handan Sultan elini oğlunun yüzüne koydu ve sözleri ile onu bir nebze bile olsun teselli etmeye çalıştı.
- Sultan Ahmed: Siz haklıymışsınız Validem. Ben sanmışdım ki tahta çıkınca herşey biticek. Lakin her günüm ve gecem ölüm korkuları ile geçiyor. Artık dayanamıyorum Validem..
- Handan Valide Sultan: Oğlum, aslanım, benim tek evladım, hayatımın ışığı, korkma sakın! Zira korku insanın en büyük zaafıdır. Sen bugün kullarına nasıl bir padişah olduğunu göstericeksin. Sen bugün onlara nasıl korkusuz birisi olduğunu kanıtlıyacaksın.. Ben her daim senin yanında olucağım aslanım. Seni nasıl bu güne kadar kollarımın altına alıp koruyup kolladıysam bundan sonra da yine koruyup kolluyacağım. Tamam mı?
- Sultan Ahmed: Peki Validem!
- Handan Valide Sultan: Hadi şimdi kalk ve dışarıda senin için bekleyen kullarına nasıl bir padişah olduğunu göster! Hadi kalk..
Validesi Handan Sultan'ın sözleri ile yavaş yavaş ayağa kalkan genç padişah annesinin yardımı ile zırhını kuşanmış ve hayır duasını alıp elini öperek has odadan ağır adımlar ile ayrılmaya başlamıştı. Has odadan çıkan padişah karşısında sırasıyla Büyük Validesi Safiye Sultan'ı, halası Fahriye Sultan'ı, Halime Sultan'ı ve hasekisi Mahfiruz Sultan ile Mahpeyker Hatun'u görmüştü. Hepside kendisini sefere uğurlamak için gelmişti has odanın önüne. Sultan Ahmed yavaş yavaş ilerlerken kendisini uğurlamaya gelenlerinden hayır dualarını almayı eksik etmemişti. Büyük Validesine doğru dönüp elini öpmüştü Sultan Ahmed ve Safiye Sultan'ın sözleri ile yüzünü bir endişe kaplamya başlamıştı yeniden.
- Büyük Valide Safiye Sultan: Rabbim tahtına, tacına uzun ömürler nasib eylesin! İnşallah Rabbimin izniylede bu seferden hayırlı haberler ile dönüceksin..Sen yokken sarayında hereminde bize emanet! Gözün arkada kalmasın!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderin Sırrı: Kösem Sultan
Ficción histórica- Çocuk yaşta Kefolanya Adası'da koparıldığında bütün hayallerine veda etti Nasya. Kaderi, ona hizmetçi olacağını fısıldasa da asi bir denizkızıydı o. Cehennem beklerken cenneti bulduğu Osmanlı Sarayı'nda kraliçe olmaya ant içmişti. Entrikalara, hiç...