Ayakkabılarım yürürken çıkardığı 'tık tık' sesi bile beni rahatsız ediyordu. Sinirli,gergin,üzgündüm. Kötü duyguların hepsi şuan içimde toplanmıştı. Ellerimi cebime koyup yürümeye devam ettim. Nereye gideceğimi bilmiyordum açıkcası. Boş boş yürüyordum sadece. Ayaklarım nereye giderse.
Telefonum hiç susmamıştı. Ciddi ciddi hiç susmamıştı. Ayşenur,Göksu,Semih..Sürekli aramışlardı. Kağan bile aramıştı. Berkay,Sedat bile. Kesin Ayşenur onun telefondan aramıştı. Ama yinede açmamıştım. Hiç birini. Özgür'ün aramasını bekliyordum. Çaldırsa bile yeterdi. Ben geri dönerdim ona.
Hayat git gide boş gelmeye başlamıştı bana. Hiç bir zaman güzel değildi benim hayatım. Her zaman bir aksilik çıkıyordu. Ne zaman mutluyum desem bir anda tersine dönüyordu her şey. Şimdi ne olmuştu? Herkes fotoğrafı görmüştü işte. Kerem'le olduğumu sanıyorlardı. Ben şimdi onlara nasıl anlatacaktım ki bu olayı? Herkesin aklını nasıl temizleyecektim? Özgür.. Bana nasıl inanacaktı?
Belki..ben inanırdım ona. Ama.. Eminde değilim. Aldatılmak büyük bir şeydi. Onu dinlemeden giderdim ben belkide. Yaşamadan ne yapacağımı bilemezdim. Umarım yaşamazdım tabi. Kim yaşamak isterdiki?
Telefonum bir kez daha titremişti. Cebimden çıkarıp kimin aradığına baktım. Bence Göksu arıyordu.
Tahminim tutmamıştı. Arayan Semih'ti.
Kimse meraktan ölmesin diye açtım telefonu. Bir kişiyle konuşsam beni rahat bırakırlardı.
"Sonunda." Dedi açar açmaz. "Nerdesin? Meraktan öldük."
Hepsinin beraber olduğunu tahmin ediyordum zaten. "Yürüyorum." Dedim.
"Nerdesin? Alıyım mı seni?"
"Yok." Dedim hemen. "Yalnız olmak istiyorum."
"Ülker.." Dediğinde o sorunun geleceğini hissetmiştim.'Fotoğraf gerçek mi?'diye soracaktı. "Ben inanmadım." Dedi ama. Ben inanmadım. Duymaya ihtiyacım olan bir cümleydi.
"Teşekkür ederim." Dedim. "Özgür.." Durdum. Sormak istemediğimi farkettim. "Neyse. Sonra konuşuruz tamam mı?"
Bir şey demesini beklemeden telefonu kapattım ve çantama geri koydum. Ellerimi önümde çaprazlayıp yürümeme devam ettim.
Hafif hafif yağmur yağmaya başlamıştı. Deniz kenarına ulaştığımda bir kayalığa oturdum. Dizlerimi kendime çekip hem yağmuru hemde deniz kokusunu hissettim. Yarım saat kadar öylece denize baktıktan sonra telefonumum çalmasıyla çantama yöneldim.
Telefonda 'Öküzüm' yazmasını beklerken 'Asude İNAN' yazması beni ruhen bir çöküşe uğratmıştı. Bu kadın hala beni arayacak yüzü nereden buluyordu acaba?
"Ne?" Dedim telefonu açarak.
"Aa." Dedi alayla. "Sinirliyiz bakıyorumda."
"Ne istiyorsun?"
"Bir İnan'ı aldatmak..." Deyip durdu. "Çok kötü bir olay."
Bir elimi yumruk yapıp kayaya vurdum. "Senin parmağının olduğunu biliyordum biliyor musun?"
"Tabikide benim parmağım var." Dedi. "Helin bu işi beceremezdi. O da senin gibi saf.
"Öldürmek istiyorum seni." Diye bir itirafta bulundum. "İlk gördüğüm yerde."
Beni hiç gaye almamıştı. "Konya'ya gitmen için o kadar uğraşıyorum ki. Ablan gidince sende gidersin sanmıştım. Asıl acı ne biliyor musun? Ablana verdiğim paralar için üzülüyorum."
"Ne?" Dedim duyduklarımdan ekin olmak için.
"Haberin yok tabi." Deyip güldü. "Herkes seni arkandan bıçaklıyor Ülker. Ablan bile. Git Ülker. Başka şehre başka ülkeye. Söz parasını ben veririm."
![](https://img.wattpad.com/cover/36528740-288-k918798.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Adı "MAVİ"Olsun..
Teen FictionÜlker,ablasının kumar borcu yüzünden bir işe girer. Bu iş sıradan,basit bir iş değildir. Hedefi birini tavlayıp mirastan onu mahrum etmektir. Ama bu iş sandığı kadar basit olmaz. Bir süre sonra ortalık iyice karışır ve gerçek oyun işte o zaman başla...