Sinirden titreyen ellerimle valize eşyalarımı koyarken kapının defalarca vurulmasına karşı gözlerimi devirdim. Kesinlikle açmayacaktım, hatta şu an valizimi toplayacak ve uçağa atlayarak Londra’ya dönecektim. Dün geceki rezillikten sonra burada kalamazdım, tanrı aşkına kim kalabilirdi burada? Valizimi hazırladıktan sonra aynada üstümü düzelttim, tüm gece uyumadığım için gözlerimin altında halkalar vardı. Fondöten kullanmama neden olduğu için onu parçalamak istiyordum, hızla makyajımı yaptıktan sonra valizimin kolunu çekerek odamın kapısını açtım ve asansöre doğru ilerlemeye başladım.
“Kathie!?” Aynı anda konuşan üç kişiye lanet ettim. Ben gittikten sonra odalarından çıksaydılar, keşke.
Ah, hadi ama. Gitmek istiyorum. Gitmek. Gitmek.
Arkamı döndüğümde şaşkınlıkla valizime ve bana bakan Ashton, Harry ve Eleanor için güneş gözlüğümü saçlarıma geçirdim. “Hhmm?” dediğimde hala boş gözlerle bana bakıyorlardı.
Ash, gelip valizimi elimden almaya çalıştığında gözlerimi devirerek yerimde sabit bir şekilde durdum. Zayıf olmam, güçsüz olduğum anlamına gelmezdi. Elimden alamadığında dudak büzerek tekrar eski yerine döndü. Eleanor’un attığı çığlıkla kaşlarım çatıldı. “Nereye!?”
“Londra’da görüşürüz, çocuklar.” Asansörün gelmesi için düğmeye bastım ve arkamdan konuşmalarını umursamadan hızla asansöre binerek otelin büyük kapısından kendimi dışarı attım. Çağırdığım taksinin daha gelmediğini farkederek derin bir nefes aldım.
Onu görmek istemiyorum, hayır.
Hayır.
Gözlerini kapa, derin nefes al. Ondan nefret ettiğini düşün. Aynen böyle.
Gözlerimi açtığımda önümde bir taksi duruyordu, süren genç çocuk aşağı inip valizimi alıp arabanın bagajına koydu ben ise o sırada kendimi taksiye atmıştım. “Havaalanına lütfen.” Anlayışla başını sallayarak sürmeye başladı.
Havaalanında biletimi almak için kredi kartımı uzattığımda, arkamda kim varsa bilet işlemlerimi halleden kadın yüzüne bir gülümseme yerleştirdi. Etkileyici olmaya çalışan bir aptal gibiydi. Arkama kaçamak bir bakış attığımda şaşkınlık ve sinirden çenem gerilmişti. Göğsü, sırtıma çarpacak şekilde öne eğildiğinde onun ve masanın arasında kalmıştım. Dün beni yasladığı duvarı anımsayarak onu ittirmeye çalıştığımda, yavaşça geri çekilip kadına, “Londra, oturduğu koltuğun yanı olsun lütfen.” derken beni kafasıyla işaret ediyordu.
Kadın kafasını sallarken araya girdim, “Vazgeçtim Los Angeles için bilet alacağım.”
Derin bir nefes aldı, “Los Angeles.” diye beni tekrarladığında dudağımı dişledim.
“New York?” kadın gözlerini kısıp bize bakarken bakışlarımı yere sabitledim.
“New York, lütfen.” diye beni tekrarlamaya devam etmişti.
“Par-“ diyecekken havaalanında ciyaklayan kadının sesi yankılandı. “Kesin sesinizi!” Önümüze iki bilet uzatarak kredi kartlarımızı üstüne koydu, ses çıkarmadan arkamızdaki yolculara, “Sıradaki!” diye bağırdı.
Hızla oradan çıkıp bekleme salonuna geçerken peşimden gelmesi sinirimi bozuyordu. Onunla konuşmayacaktım, adım adım beni takip etse bile bunu yapmayacaktım. Tam bir pislik gibi davranmıştı ve bunu ona ödetecektim.
Kulaklıklarımı takıp son ses Katy Perry- Firework dinlerken şarkının sözlerine anlam yüklememeye çalıştım. Ah, hep böyle denk gelmek zorunda mıydı?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
I'm here with my hope.
FanfictionKatheryn ve Evanee'nin hikayesi. Duygularını saklayabilecekler mi? Yoksa onlara yenilip itiraflarını mı yapacaklar? Boy Band ve kızların hikayesi. Hayallerinizin simgesi olan bu hikaye için takipte kalın millet! xx