35| Marry me, my love.

1.4K 132 35
                                    

Konserin başlamasına birkaç dakika vardı ve Paul bana çoktan otele gitmeyi teklif etmişti. Gitmek istemiyordum, burada Zayn'i yalnız bırakmak içimden hiç gelmiyordu.

Sanki yalnız kalacakmış gibi.

Onun milyonlarca sahibi vardı.

Oturduğum yere iyice yerleşirken gözlerimi sahneden ayırmıyor ve çocukların çıkmasını bekliyordum. Bugün çok ayrı bir kareografi sergileyeceklerdi ve bunun için çok heyecanlıydım. Kesinlikle otele gitmeyecektim.

Yanımda oturan Eleanor'a ve Lou'ya bakıp sıcak bir gülümseme sergiledim. Birkaç sıra arkamızda ise Harry'nin annesi Anne oturuyordu. Çok iyi bir kadındı, ilk tanışmamız olsa bile bana çok sıcak davranmıştı; Harry'nin neden bu kadar mükemmel olduğunu onunla konuştuktan sonra tamamiyle anlamış sayılırdım.

Eleanor "Zayn'in senden sakladığı şeyi bulabildin mi?" dediğinde dudaklarımı büzerek ona bakmış ve başımı olumsuz anlamda sallamıştım.

"Çok iyi saklıyor, hiçbir şey öğrenemedim."

İç çekerek arkasına yaslanırken düşünüyor gibi gözüküyordu, "Louis, bu kadar uzun süre benden bir şey saklasa..saklayamaz gerçi, bu işleri pek beceremiyor." derken gülümsemesi yüzündeydi.

"Çok şanslısın, çünkü her an Zayn ile aramızın bozulabileceğini hissediyor gibiyim." diyerek parmak uçlarımı dizimde gezdirdim. Provalarda çocuklara bir hareket gösterirken, adeta yeri öpmüştüm ve hiç hoş gözükmediğinden emindim.

Öndeki birkaç hayran belli etmediklerini sansalarda bizi dinlediklerini biliyordum. Konser alanında onlar hariç herkes şarkı söyleyerek çocukları beklemek ile meşguldü.

"Zayn, seni üzmez." diyerek Eleanor konuyu kapatınca arkama yaslandım ve çığlıklar arasında çocukların sahneye çıkışını izledim.

**

Hayranların çığlıkları yüzünden başım çoktan ağrımaya başlamıştı. Ellerimi saçlarım arasından geçirerek bakışlarımı yerde gezdirdim. Havanın soğukluğu, bu konseri diğerlerinden ayırıyordu ve etrafımdaki herkesin nasıl üşümediğini düşünerek neredeyse konseri yarılamıştım.

Her yeri karanlık kaplamıştı ve plana bakılırsa birkaç dakika sonra dans edecekleri şarkıyı söyleyeceklerdi.

Heyecanla gülümseyerek Eleanor'a baktığımda aynı şekilde beni karşıladı ve elini benimkinin üzerine getirip hafifçe sıktı.

Heyecanım artarken herkesin beğenmesi, bir sorun olmaması için Tanrı'ya yalvarıyordum.

Çocuklar içeriye gitmişti ve birkaç dakika sonra üstündeki kıyafetleri değişmiş olarak sahneye geri dönmüşlerdi. Yüzlerinde tuhaf bir ifade vardı ve oldukça gergin gözüküyorlardı. Şüpheyle kaşlarım çatılırken, kareografime göre yerlerini almamış hâlde durduklarını farketmiştim. Şarkıyı çoktan söylemeye başlamışlardı, gözlerim dolmaya başlarken birçok hayranın gözlerini bana çevirdiklerini farketmem ile ayağa kalkmam bir olmuştu.

Kalabalıktan, "Dans etmek zorunda değilsiniz!" sesleri yükseliyordu. Kalabalığı aşarak ilerlerken gözlerimdeki yaşlar çoktan yanaklarımdaki yerlerini almışlardı. Eleanor'un adımı seslenişini zar zor duyabilsem de, umursamadım. Bu olanlar, çok gurur kırıcıydı; beni yok saymışlardı.

Tüm emeklerimi bir anda yok etmişlerdi.

Stadyuma, hayranların giriş yaptığı kapıya geldiğimde titrek sesle orada duran korumalara, "Açın şu kapıyı." diye bağırmaya çalışmam bir olmuştu.

I'm here with my hope.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin