(Merhaba! Başlarda not görmeye alışık değilsinizdir; ama okumadan geçmeyin! Bölümde +18 bir kısım vaar, bende o yaşta değilim; ama yazdım. Herneyse ben uyarımı yaptım, karar size kalmııış. Şaşkınlığınızı bırakın ve okumak isteyenler devam etsin! :D xx)
New York’ta ilk konser verilmişti ve şu an kuliste beş tane deli çocukla uğraşıyordum. Yaklaşık bir hafta burada kalacaklardı, sonra ise Easte Rutherford’a geçilecekti. Başım patlayacak gibiydi, bu kalabalığa alışmak çok zordu ve orada olmam için türlü türlü bahaneler üretiliyordu. Ben olmasam yapamayacaklardı sanki, saçmalık. Boynumdaki kolye ile uğraşırken bir yandan beni almaya gelecek olan Marley’in numarasını tuşluyordum.
“Aç, şu telefonu aptal.” diye söylenirken ensemde hissettiğim nefes ile ürpererek boynumu ovuşturdum, kim olduğunu söylememe gerek var mıydı? İki gündür, fazla iyi anlaşıyorduk ve bu çok şaşırtıcı bir şeydi. Birbirimize çok benzememizin sağladığı faydalardan birisi, olsa gerek. Omzuma bırakılan ve yoğun bir şekilde o kokan ceket gözle görülebilir bir şekilde titrememe neden olmuştu. Ona dönüp sorarcasına baktığımda ise yarım ağız gülümseyerek saçlarımı ceketin içinden çıkarmıştı. “Dışarısı..soğuk böyle çıkarsan üşürsün?” dediğinde kafamı sallayarak onu onayladım. Eleanor gülmemek için dudaklarını ısırıyordu, bunu görmezden gelmeye çalışıyordum.
Telefonun diğer ucundan gelen ses ile arkamı dönerek ilerledim. “Seni bekliyorum, neredesin M?”
Hafifçe iç çektiğini duydum, “Benim gelmem şart mı, kraliyet ailemizin biricik prensesi?” Gözlerimi devirirken tırnaklarımı inceliyordum, siyah oje sürmem gerek diye kendime hatırlattım. “İşe yaramazın tekisin, biricik kraliyet ailemizin işe yaramaz çocuğu. Bir taksi ile geleceğim, sersem.”
Konuşmasına izin vermeden telefonu yüzüne kapattım, yarım saattir kuliste onu bekliyordum ve her zamanki gibi beni ekmişti. Birbirimizi ne kadar sevsek de, bazen çok sinir bozucu olabiliyordu.
Sorarcasına bana bakan gözlere karşılık olarak Zayn’in ceketinden kollarımı geçirdim, dışarısı geceleri soğuk olmalıydı ve hasta olmaya hiç niyetim yoktu. “Bir taksi bulacağım, sonra görüşürüz çocuklar.” Telefonumu cebime sıkıştırırken bana uzatılan bir bereyi kafama geçirdim, şu an tam olarak Malik’in kız versiyonuydum, gören hayranların ne diyeceğini kimse umursamıyordu. Hepsine tek tek sarılırken, baş belam bana beklememi gösterecek bir işaret yaptı. “Cass’e seni eve bir korumayla göndereceğimi söylemiştim, hemen ayarlayacağım.”
Bıkkınca nefesimi dışarıya üfledim, ünlü bile değildim ve şu olanlara bakar mısınız? Korumacı tavırlar beni her zaman geriyordu, hiç sevmezdim. “Gerek yok, siz otelinize dönüp iyi dinlenin. Yarın canınıza okuyacağım.”
Nialler gülerek masadaki çerezlerden atıştırdı, “Bize kıyamıyorsun, Kathie. Bazı nedenler var ve yararlanmasını iyi bilen dört kişiyiz, diğeri doğuştan şanslı.”
Zayn kaşlarını çatarak ona döndüğünde, sakinleştirmek istercesine elimi omzuna koydum. “Sadece sakin ol, yarın birisini kötü bir şekilde görürsem canına okurum, Zaynie.” Bakışlarını bana çevirdiğinde başını sallamakla yetindi, gülümseyerek hepsine el salladıktan sonra arkamı dönerek hızlı adımlarla yanlarından uzaklaştım.
Dışarıda beni gören yaklaşık on kişilik bir kız grubu yanıma gelmeye başladığında derin bir nefes aldım, lütfen saçma mektuplarından vermesinler. Tanrım o Lily’i hala unutmamıştım, yaptığı gerçekten medyumluk falandı. Eleanor tüm çocuklara o kızı Twitter’dan takip ettirmişti, beni sinir etmek için çeşitli yollar deniyordu anlayacağınız.
Yanıma geldiklerinde tuhaf bakışlarını üzerimde hissediyordum, yüzümdeki tebessümü bozmamaya çalışarak etrafa bakınmaya devam ettim. Taksiyi gördüğümde hızla durdurup kendimi içine attım, onlarla konuşmaktan ucuz kurtulmuştum. Tanrı bilir neler neler diyeceklerdi ve ben de yarın hepsini çocuklara anlatmak zorunda kalacaktım. Hiç işime gelmiyordu doğrusu. Şoföre evin adresini söyledikten sonra, içimdeki huzursuzluğu yok etmeye çalıştım. Adam çok değişik bakıyordu ve..ah Marley işe yaramayan büyük kardeş.
Evin önüne vardığımızda hızla ödemeyi yapıp kendimi araçtan attım, annem endişeli bir şekilde kapıyı açtığında yanına ilerliyordum. Ah, gerçekten üzülmüş olmalıydı. “Kraliyet ailemizin işe yaramayan çocuğu, evet bu Marley oluyor. Beni almaya gelmedi.” İçeri girerek kafamdaki bereyi çıkardım ve saçlarımı ellerimle düzelttim.
Babam pes etmiş halde telefonunu kenara bırakıp yanıma geldiğinde, üzgün olduğunu belirten bakışlar atıyordu ve biraz da sinirli olmalıydı. “Ah, Kathie çok üzgünüm gerçekten. Telefonlarını da açmıyor.”
Üzerimden montumu çıkarırken Zayn’in kokusu ile söylediklerine odaklanamıyordum. Kafamı iki yana sallayıp dudak büzdüm, hafifçe. “Kızların birisiyle sürtüyordu- yani şey takılıyordur.”
Cass gözlerini irice açarak bana baktığında merdivenlere yönelmiştim, böyle konuşmamdan nefret ederdi. Tanrım bu yüzden Evanee ve Chad’i uyarmıştı, çok utanç vericiydi! “Kathie bu nasıl bir konuşma tarzı?“
“Üstümü değişene kadar bana atıştırmalık bir şeyler hazırlar mısın anne?” dedikten sonra koşarak odama çıkmıştım. Dolaba göz atarken benim burada olmama rağmen, bana hala kıyafet almaya devam eden Cass’e içten teşekkürlerimi yolladım. Gerçekten tam bedenime uyacak parçalardı bunlar, elimi evde giyebileceğim parçalar arasına getirdiğimde uzun kareli pijama altımı ve tüylü kazağımı üstüme geçirdim. Saçımı dağınık bir şekilde toplarken aşağıya inmeye başlamıştım, hemen uyumak istiyordum. Turneye ayak uydurmak gerçekten çok zordu, New York’tan ayrıldıktan sonra yine otelde kalmaya devam edecektim oraları hiç sevmezdim. Ne kadar lüks olması umurumda değildi, ben her zaman ev ortamını severdim.
Mutfakta masaya oturduğumda, hazırlanmış atıştırmalıklardan yiyordum. Bu saatte yemek ne kadar doğru oluyordu bilmiyorum; ama açsam hiçbir şeyi önemsemezdim. Hareketli birisi olduğum için, kilo almıyordum ve bu en şanslı yönümdü. Babamın kızgın bir şekilde telefonla konuştuğunu fark ettiğimde, önemsememeye çalıştım. Marley’i savunmayacaktım, zaten Pamy’i gördüğüm için ona biraz sinirliydim.
Önümdeki portakal suyundan içerken, annemin gülümsemesine karşılık verdim. “Yarın sabah güzel bir kahvaltı hazırlayacağım, sana özel.” Dudak büzerek bardağımı bıraktım, sesimin yerine gelmesi için hafifçe öksürdüğümde merakla bana bakıyordu. “Erken gideceğim, çocuklarla biraz çalışacağız. Sonraki gün parti vereceklermiş galiba, onunla ilgili birkaç şey söyleyeceklermiş. Siz uyanana kadar ben gitmiş olurum.”
Derin bir nefes alarak gözlerini etrafta gezdirdi, “Dans etmeni seviyorum; ama seni göremiyoruz bile.” diye yakındığında omuz silktim. Uzun zamandır tek başıma dans etmemiştim ki? Çocukları çalıştırıyordum sadece.
“Kaç senedir bu böyle, alışman gerekirdi. Üzgünüm; ama büyüdüm ben artık, kendi hayatımı kurmaya çalışıyorum. Çok çok ünlü bir boyband’e kareograf olarak görevlendirildim, bunun sorumluluğu inanılmaz bir şey.” Atıştırmaya devam ederken bir yandan da onu dinliyordum, yukarıda mesaj sesiyle öten telefonuma bakmayacaktım, önemli bir şey olduğunu sanmıyordum.
Sabırsızca nefes alarak ne diyeceğini toparlamaya çalıştı, “Çok çabuk büyüdün, bebeğim. Bunu biliyorum ve buna üzülmemek elde değil, sadece eskiden yaşanılan kötü şeyleri unutmak için bu tempoya ayak uydurduğunu fark ediyorum. Biraz endişeleniyorum.”
Ağzımdaki parçayı zorlukla yuttum, herkes akıl hastasıymışım gibi davranıyordu. Eskiden, kelimesinin anlamı açıkça ortada değil miydi? Peçeteyle ağzımı silerken bana baktığını biliyordum, bu konu yüzünden sinirlendiğimi bilmesi gerekiyordu. Çünkü bunlar çok aşağılayıcı şeylerdi. “Bana hastaymışım gibi davranmayı bırakın, psikologum ilaç kullanmama gerek olmadığını söylediği günden beri bunu yapıyorsunuz. Ben akıl hastası değilim.”
Karşımdaki sandalyeye oturduğunda, ona bakmayı kesinlikle reddediyordum. “Tabii ki de öyle değilsin, tatlım. En kötü zamanlarını gördüğüm için biraz endişeleniyorum. Bilirsin şu an Zayn’le çok yakınsınız, zarar görmeni istemiyorum.“
Ellerimle yüzümü kapatırken ağlamamak için kendimi sıkıyordum, bu konu her zaman duygusallaşmama neden oluyordu. En yakınınız olarak benimsediğiniz kişilerin size eskileri hatırlatması, nefes almanıza engel oluyordu.
“Daha da yakın olabilirim, çok daha yakın. Her şey benim elimde, anlıyor musunuz? Evanee ve seni dinlemeyeceğim, anne. Mantığımı değil kalbimi dinleyeceğim.” sesim titremediği için kendime içten övgüler yağdırdım.
Onaylamazca başını salladığında bıkkınca bir nefes aldım. “Sana güveniyorum, prensesim. Sadece kötü hissetmeni istemiyorum, eski Katheyn Palmer’ın geri dönmesini kimse istemez.”
Ayağa kalkarken topuzum arasından çıkan ve yüzüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. “Beni her halimle, kabul edeceğine güveniyorum. Ben kaçığın tekiysem, o benden daha fazla o durumda. Eleanor ve Harry benim yanımda, bizi destekliyorlar. Evet, aynen öyle.”
Uzun süredir tuttuğum nefesimi bırakırken bir şey demelerine izin vermeden hızla merdivenleri çıktım ve odama girip kapıyı kilitledim. Titrek bir şekilde yere çöktüğümde, gözümden akan bir damla gözyaşını önemsemedim. Bacaklarımı kollarımla sardığımda gözlerimi kapattım, derin bir nefes almaya çalıştım.
Daha yakın olacaktım, çok daha yakın.
Herkese eskisi gibi olmayacağımı kanıtlayacaktım, biz olabileceğimizi gösterecektim.
Düşüncelerimle titrememin geçtiğini hissettim, ellerime baktığımda eskiden saatlerce süren durumun birkaç dakika içinde yok olduğunu fark ettim. Zayn bende sakinleştirici bir etki oluşturuyordu, benim ilacım ondan başkası olamazdı.
Sabah gözlerimi, Carly Rae Jepsen- This Kiss ile araladığımda bir süre uyku sersemliği ile boş boş etrafıma bakındım. Saati fark ettiğimde hızla banyoya ilerledim, geç kalamazdım kalmamalıydım. Suyu açık bırakıp ısınmasını beklemek ile vakit kaybetmeden kıyafetlerimi hızla üstümden yere attım. Bugün her zamankinden daha iyi gözükmek istiyordum, daha ilgi çekici olmak istiyordum.
Sakin kız Kathie olmak istemiyordum, birkaç günlüğüne olsa bile yeni savaşçı ruhlu, özgür Kattie olmak istiyordum. Onun tavırlarını görmezden gelmeyi bırakmalıydım, bu ilerlememizi sağlamazdı. Saçlarımla işim bittikten sonra, çilekli duş jelini vücuduma yaydım. Durulandıktan sonra hızla bornozuma sarılarak odama ilerledim.
Siyah, bacağımı parça parça şekilde çıplak bırakan pantolonumu ve kot gömleğimi üzerime geçirdikten sonra saçlarımı kurutmaya başlamıştım. Aynada saçma mimikler yapıp kendime bakıp gülüyordum bir yandan. At kuyruğu şeklinde saçımı sıkıca topladıktan sonra siyah topuklu ayakkabılarımı ayağıma geçirdim.
Evet, millet! Topuklu ayakkabı giyecektim.
Rimel, maskara ve ruj üçlüsünü sürdükten sonra parfümümü üstüme bocaladım. Siyah Channel deri sırt çantamın içine eşyalarımı doldururken telefonumu elime almayı tercih etmiştim. Bileklik ve saatlerimi taktıktan sonra kendimi hızla evden dışarıya attım.
Marley’in arabasına ilerlerken yüzüme gülümsememi yerleştirmiştim. Arabasını aldığımı fark edince deliye döneceğinden emindim; ama bana dün yaptığının cezasını çekmesi gerekiyordu.
Çocukların kaldığı otele geldiğimde, aracı park ederek hızla içeriye ilerledim. Burası fazla kalabalıktı ve nereye gideceğimi tam olarak bilmiyordum. Resepsiyondaki kadın buradan çıkış yaptıklarını söylediğinde; Luke’un numarasını tuşlamıştım. Açmasını beklerken herkese arkamı dönmüş bir halde boş duvarla bakışıyordum. Telefonun karşısından çığlık yükseldiğinde oradaki gürültüyü almıştım. Tanrım, bu çocuklar gerçekten deliydi!
“Ashton ver o telefonu bana! Kathie beni aradı, deliye döneceksiniz. Hahahaha.” İstemsizce gülümsemiştim, bu konuşmalar gerçekten özel hissetmeme neden oluyordu. Karşı taraftaki kargaşa bittiğinde onun sesini almaya başlamıştım.
“Efendim, bebek? Biraz Ashton ve kıskançlık krizi tuttu da, bilirsin sen beni aradın, o ise şu an yastığı tekmeliyor.” Kahkaha attığında arkadan gelen bağırışları önemsememeye çalıştım.
“Ben otele geldim, umm tam olarak neredesiniz? Buradaki kadın gittiğinizi söyledi. Uhm adresi bana mesaj atabilir misin?” Topuklarım üstünde dönerken kalabalığın arasından sıyrılarak kapıya ilerledim. Luke, ile iltifatlar dolu konuşmamızı bitirdiğimizde arenanın adresini vermişti. Mesajın sonuna ise, “Zayn spor yapıyor, üst tarafı çıplak bilirsin. ;) ” diye eklemişti.
Lukey ve onun gibi birbirinden deli arkadaşları hiç değişmeyecekti. Onlar çok tatlı emolar olarak kalacaklardı.
Arenaya geldiğimde, kendimi araçtan atıp korumaların olduğu tarafa ilerledim. İçeriye geçtiğimde Calum bana el sallayarak geliyordu, gülümsemem genişledi.
Önümden hızla geçen golf arabası ile geriye sendeledim, tanrım bu aracın burada ne işi vardı ve kim sürüyordu? Peşinden koşan güvenlikleri fark ettiğimde, içindeki kişiye bakmaya çalıştım. Tommy!
“Berbat bir sürücüsün, Tomlinson.” diye mırıldandığımda güvenlikler onu bir yerde kıstırmıştı ve mecburen sürmeyi bırakmıştı.
“Ben kötü sürmüyorum sadece alan biraz küçük.” dediği zaman büyük ortamda gözlerimi gezdirdim, hiçte küçük falan değildi. Alayla ona bakarken o da saçmaladığını fark etmiş olsa ki gülmeye başladı. O güldükçe ben de ona karşılık veriyordum, delirmiş olmalıydık.
Ashton’un bakışları ile sustuğumuzda hala devam etmemek için kendimi zor tutuyordum. Louis, bende hep böyle bir etki bırakıyordu. O dünyadaki en tatlı kişi olmalıydı! Paralel evrende sadece onunla eğlenerek vakit geçirebileceğimi hayal ettikten sonra düşünceleri kafamdan hızla yolladım.
Mikey ve Luke da birlikte bu tarafa gelmeye başladıklarında onlara başımla hafifçe bir selam verdim. Lukey gelip kolunu omzuma attıktan sonra, biricik (!) arkadaşlarına dil çıkarmış ve beni dışarıya çekmeye başlamıştı. Ben içeride gerçekten iyi vakit geçiriyordum, çıplak bir Zayn Malik –yalnızca üst tarafı- görmeye hazır değildim.
Yavaş yürüyüşümde sıkılmış olsa ki, kolumu tutup beni peşinden sürüklemeye başladığında bağırışlarımı umursamıyordu. “Hemmings, bırak beni sersem!”
Görüş alanıma Leeyum girdiğinde, ağırlık çalıştığını fark ettim. Bana gülümseyerek baktığında yanına ilerlemiştim, onunla konuşursam bu sayede baş belamı biraz daha geç görebilirdim. Süper bir fikirdi.
“Burada sporu ciddiye alan tek kişiyle konuşmaya geldim. Selam, babacık!” Çalışmayı bırakarak bana döndüğünde havlulardan birisini alarak yüzünü kuruladı, uzun zamandır çalışıyor olsa gerek çok terlemişti. Şu an onun bu halini görüp milyonlarca kız üstüne atlamak isteyebilirdi; ama bende hiç öyle bir etki bırakmıyordu. Neler düşünüyordum ben böyle? Kendi kendime güldüğümde, bana şaşkınca bakan iki kişiye karşı omuz silktim.
Luke konuşmaya başladığında cebimdeki telefonu alıp bakınmaya başladım. “Hadi, seni oraya götüreceğim. Tepkini merak ediyorum.” Gözlerini kırpıştırarak, başıyla tahminen Zayn’in olduğu tarafı işaret etmişti. Liam, lafa girdiğinde gülmemi bastıramamıştım. “Benim kaslarım daha fazla Lukey ve benden etkilenmedi. Ona bakmayacak bile.”
Burada tek kendini beğenmiş, egoist lafları neden Zayn’e gidiyordu anlamıyorum. Hepsinin içinde kendine iltifat etme özelliği vardı, şu ana kadar bunu anlamıştım.
“Hepinizin içinde egoist olma özelliği var, gerçekten. O sadece dışarıya yansıtmayı seviyor, siz de içinizde saklıyorsunuz. Grubunuzun adı kesinlikle, Egoist Direction olmalıy- Vay canına.”
Karşımda sadece altında siyah skinny pantolonu ile hırsla dövüşen Zayn’i görmemle verdiğim tepkiye karşı dudağımı ısırdım. Boynundan akarak göğsünden aşağılara doğru inen ter damlası pantolonun beline kadar geldi ve sonrasında gözden kayboldu. Bakışlarımı zorlukla gözlerine çevirdiğimde yarım ağız gülümsemesi yüzündeydi.
Fena halde yakalanmıştım.
Luke yanımda gülerken, sevecen bir hal takılmaya çalışarak konuştum. “Selam, Zaynie! Nasılsın, birisinin yüzünü dağıtmamışsın tebrik etmek için geçerken uğradım ben, gidebilirim şimdi. Tekrar tebrikler!”
Gözlerimi zorlukla kanat dövmelerinin ortasındaki öpücükten uzaklaştırırken ne kadar saçmaladığımı fark ettim. Yalnızca ikimiz kaldığımızda bakışlarımı etrafta gezdiriyordum. Her tarafından kas fışkıran erkekler hiçbir zaman ilgimi çekmemişti, benim belli bir tipim varsa o da kesinlikle Zayn Malik’ti. Onu kelimelerle ifade edemiyordum. Her şeyin en iyisinin bir araya gelişi ile oluşmuştu sanki, o mükemmeldi.
“Bir ara gerçekten yapacaktım; ama sonra sen aklıma geldin ve yapmadım.” Gülümseyerek konuşması o kadar samimi gelmişti ki kollarımı ona sarmamak için kendimi zorlukla tuttum. Hemen şu an onu ölesiye öpebilirdim.
Tanrım.
Beni süzdüğünde gözlerimi görmemesi için yanımda duran havlulardan bir tanesini alarak ona uzattım. Şu an gerçekten koyulaşmış olmalılardı, çünkü onu böyle gördüğümde etkilenişim onlara yansıyordu.
Havluyu omzuma koyduğumda, elindeki boks eldivenlerini çıkarmasına yardım ettim. Bu sırada tenine değmemek için büyük bir çaba sarf ediyordum. Sesiyle gözlerimi ona diktiğimde gülümseyip devam etmişti. “Yarın gece geliyorsun değil mi? Çocuklarla beraber bara gideceğiz eğleneceğiz, birkaç gün boşuz biliyorsun.”
Eldivenlerden diğerini de çıkarıp yandaki kutuya koydum, merakla bana baktığını fark ettiğimde gülümsedim. “Geliyorum, sizi tek bırakmayayım yanlış bir şeyler yaparsınız şimdi.”
Gülerek havluyu almış ve vücudunda gezdiriyordu. “Koruyucu melek Kattie..ımm gerçekten ilgi çekici.” Göz kırptığında yandığımı hissetmiştim, resmen. Arkamı dönüp hızla ilerlemeye başladım, Harry imalı bakışları ile yanıma geldiğinde en azından onun giyinik olması rahatlamama neden olmuştu.
Dün gece Cass ile konuşmamı anımsadığımda, ne kadar ukala bir şekilde davrandığımı fark ettim. “Eleanor ve Harry benim yanımda, bizi destekliyorlar.” Düşünceleri kafamdan kovmaya çalışırken, Hazz’ın içten içe imalarına odaklandım, beni sinir etmek yerine mutlu ediyorlardı artık.
Bu aralar bir tuhafsın Kattie, doğru yoldasın; Zayn’e dayanamama yolu.
Ellerini saçlarında gezdirirken bir yandan konuşuyordu. “Boks eldivenlerini yavaşça çıkarışın..sizi izlerken yüzümde kapkek gülümsemelerim yer alıyor. En sevdiğim turne bu olacak, kesinlikle.”
Sessiz kalmayı tercih ederek ilerlemeye devam ettiğimde kendimi dans odasına atmıştım, sahnede çalışmak istemiyordum. Hayran çığlıkları bazen beni deli edebiliyordu.
Çantamdan ajandamı çıkarırken bugün hangi şarkıda dans edeceklerini bulmaya çalışmıştım. Uzun zamandır C’mon C’mon parçasında etmediklerinden olsa gerek, plana onu yazmıştık. Zarry çifti yine gündeme gelecekti, anlaşılan.
Çocuklar odaya geldiğinde 5 Seconds Of Summer üyeleri arasında, “Nereden daha iyi dalga geçeriz?” konuşması olmuştu ve sonrasında masaya oturup bize başlamamız için işareti vermişlerdi. Sanki onlar burada yönetmendi de biz onlara çalışıyorduk, gözlerimi kısarak onlara baktığımda kahkaha patlattılar. “Size de bir ders versem iyi olacak gibi, ne dersiniz çocuklar?” Sesleri aniden kesildiğinde korkak ifadelerle bana bakıyorlardı, bu sefer gülen taraf arkamdaki beşli olmuştu.
Gerçekten çocuk gibi davranıyorduk, Paul bunu dile getirmekten hiçbir zaman çekinmiyordu ve fazlasıyla da haklıydı. Genele bakarsak yaş ortalamamız yirmilerdeydi, bizden ne bekliyorlardı ki? Gençliğimizi tam olarak yaşayamamıştık; kimimiz yeteneğini göstermek için X-Factor’a katılmıştı, kimimiz kendi arkadaş çevresi ile beraber grubunu kurmuştu, ben ise dans eğitimimi tamamlıyor ve bir yandan da ünlü bir çocuğa kafayı takmıştım. Kimsenin geçmişi çok eğlenceli gözükmüyordu değil mi?
Prova boyunca saatlerce hem dans etmiş, hem birbirimizin hallerine uzun süre gülmüştük. Niall’ın ayağının kayıp yere yapışması artık kopuş noktam olmuştu, Harry onu bacağından tutarak dışarı sürüklemeye başladığında odayı çığlıklar doldurmuştu. Herkes kendini dışarıya atmaya başladığında derin nefesler alıp gülüşümü bastırmaya çalışıyordum.
Zayn bana bakarken istemesizce gülmüştüm, ona baktığımda içimi bir mutluluk kaplıyordu ve birisi ile uzun süre bakıştığımda dakikalarca gülebiliyordum. Bana karşılık verdiğinde, odada gülüşlerimiz yankılanıyordu.
Bir süre sonra tanıdık şarkı sözleri ile durduğumda ona arkamı dönmüş ve duvarı izliyordum. Dudaklarını kulağıma yaklaştırdığında sırtım göğsüne değiyordu, kendimi ona yasladığımda sırıtarak mırıldandı.
Yes I like the way you smile with your eyes.
(Evet senin gözlerinle gülme şeklini seviyorum.)
Other guys see you but don’t realize that it's m-my loving.
(Diğer çocuklar seni görüyor ama bunun b-benim aşkım olduğunu anlamıyorlar.)
There's something about your laugh that it makes me wanna have to.
(Gülüşünde bir şeyler var beni de güldüren.)
There's nothing funny so we laugh at n-n-nothing.
(Komik b-b-bir şey yok ama biz durduk yere gülüyoruz.)
Ona döndüğümde bir şey demek için dudaklarımı aralamıştım ki, işaret parmağını dudağıma bastırmıştı. Yutkunurken, “Şshtt, bir şey söyleme yarın barda görüşürüz.” dedikten sonra arkasını dönüp uzaklaşmıştı.
Bu bir itiraf mıydı, yoksa yine bir kafa karıştırma yöntemi miydi?
Bilirsiniz; kafa karıştır ve puuuuf.
**
(Yarın Akşam)
Dün alışverişte aldığım elbiseyi yatağa koymuş bir şekilde karar vermeye çalışırken Eleanor da yanımda düşünürcesine bir homurtu çıkarttı. Siyah kalçalarımda biten elbisenin göğüs dekoltesi çok derindi ve kararsızlık nedenim bu’ydu.
Eleanor beni banyoya ittirdiğinde, elbiseyi üstüme geçirerek banyodan çıktım. Sütyen takmamıştım ve kendimi acayip bir şekilde çıplak hissediyordum. “Ya başka bir şey mi giysem, çok dikkat çekeceğim.”
El çırparak etrafımda döndü, “Harika! Mükemmel görünüyorsun, saçlarını da..umm arkadan dağınık bir şekilde topuz yapabiliriz, makyajına karışmıyorum. Malum ‘doğal güzelliğini’ bozmayayım.” Sonlara doğru kıkırdadığında, bende gülmüştüm. Zayn ve annemin konuşmasına değinmişti. O muhabbetin nereden açıldığını gerçekten merak ediyordum; ama pekte sormak istemiyordum.
Birkaç saat sonrasında saçlarımı dalgalandırmış sonrasında ise güzel bir şekilde topuz yapmıştık, elbise kalçalarımda bitiyordu ve gerçekten seksi gözüküyordum. Rimelimi ve pembemsi rujumu sürdükten sonra parfümümü üzerime bocaladım. Topuklu ayakkabılarımı giyerken Eleanor bana sırıtarak bakıyordu, konuşurken benden daha heyecanlıydı. Alt tarafı çocuklarında olduğu bir bara gidecektik; ama herkes son derece şık olmaya özen gösteriyordu. Bunun nedeni; Harry’nin attığı mesaj olsa gerekti.
“Bayanlaar, seksi ve şık olmalısınız! Dans etmemiz şerefine! –Hazz.“
Eleanor’un elbisesini sıkılaştırdığımızda tamamen hazırdık, çantalarımızı alıp aşağıya indiğimizde Cass gülümseyerek yanıma yaklaştı. “İkinizde çok şık olmuşsunuz, sizi tek yollamaya içim hiç el vermiyor, gerçekten.”
İkimiz gülerken kapıyı çoktan açmıştım, gecenin karanlığını sokaktaki aydınlatmalar bölüyordu. “Louis, ona bir şey olmasına izin vermez. Ben koruyucu bir sevgiliyim, havalarındadır da kendileri.”
Kolumu hafifçe dürterken uyarıcı bakışlarını attı, “Sana zaten bir şey olmaz, biricik Kattie.” Gözlerimi devirerek kraliçemin yanağına bir öpücük bıraktıktan sonra onun arabasına ilerleyerek sürücü koltuğuna geçtim. Dönüşte arabayla gelmememizi söyleyerek uyarıcı bakışlarını attı. Bu gece gerçekten çok fazla içmeyi düşünüyordum, bir taksiye binerek dönerdim herhalde. Kısa vedalaşmanın ardından aracı gideceğimiz bara yönlendirdim.
Pembe, mor, yeşil, mavi ışıklarıyla aydınlatan, etrafın simsiyah olduğu bir bara giriş yaptığımızda şaşırmıştım. Daha sakin bir yer bekliyordum, açıkçası. Uhm, burası pek kutlama yapmak için müsait değildi. Çocuklar pek fark edilmemek istediklerinden burayı seçmiş olmalıydılar, çünkü şu an gerçekten onları görmekte zorlanıyordum. Yüksek ses müzikte insanlar delicesine dans ediyordu, birisi bana çarptığında görmezden gelmeye çalışarak ilerlemeye devam ettim. Louis yanımıza geldiğinde derin bir nefes alabilmiştik. Bize ne kadar kızgın bir şekilde baksa da, sevgilisini öpmeyi ihmal etmemişti. “Bu halde bizim yanımıza gelebileceğinizi mi sanıyordunuz acaba? Çok şıksınız bayanlar ve burada çok sayıda içkili erkek var. Dikkat.” Gülümsediğimde onların peşinden gitmeye başlamıştım, Louis elini korumacı bir tavırla Eleanor’un beline sarmış yönlendirirken çantamı tutarak yürüyordum. Onlar durduğunda bende karşımdaki masada oturan Liam, Zayn, Harry, Niall, Lou ve bir adama gülümsemiştim. Lee, ayağa kalkıp beni kucakladığında ona karşılık verdim. “Harika görünüyorsun, Kathie.” Kıkırdayarak geri çekildim, “Teşekkür ederim, kaslı Leeyum.” dediğime gülerek geri oturduğunda Lou ayaklanmıştı. “Ah, tatlım seni Tom’la tanıştırabileceğim sonunda. Lux’un babası ve benim nişanlım.” Başımla onaylayarak Tom’a gülümsedim, “Gördüğüm en şirin aile! Hep küçük bir bebek istemişimdir, Lux çok tatlı gerçekten. Onu kaçırabilirim dikkatli olun.”
Herkes dediğime gülerken masadaki yerimizi almıştık, Harry ve Zayn’in yanına oturduğumda bacağımın bacağına sürtünmesi ile kaskatı kesildiğini hissetmiştim. Bende çok gerilmiştim gerçekten, şu an üstümdeki kıyafetin çok açık olduğunu göz önüne aldığımızda kendimi haklı buluyordum. Önündeki bardaktan içkisini kafasına birden diktiğinde, kıvırcık koluyla beni dürtmüştü. Her zaman ki ‘Bak ben sana demiştim.’ bakışlarını atıyordu. “Harreh.” diye mırıldandığımda sırıtması yüzüne daha da yayılmıştı, bu çocuk gerçekten hiç değişmeyecekti.
Sohbetimiz herkesin masadan kalkıp dans pistine ilerlemesi ile son bulduğunda Zayn’le masada tek başıma oturuyordum. Derin bir nefes alarak rahatlamaya çalıştım, onun önündeki shotlardan birkaç tanesini kafama diktiğimde beni süzüyordu. Geldiğimden beri bana bakmamak için mücadele ediyordu, resmen. Aralarda gezinen adama elimle, ‘Bende onlardan istiyorum.’ işareti verdiğimde başıyla beni onaylayarak uzaklaşmış ve bir süre sonra geri dönüp önüme bırakmıştı. Dudaklarımı ısırarak içmeye devam ettiğimde, alkolü vücudumda hissediyordum. Zaten öğle yemeğinden beri bir şey yemeye vakit bulamamıştım, hemen sarhoş olabilecek bir potansiyele sahiptim anlayacağınız.
Zayn’de benimle beraber kaç shot devirmişti anlayamamıştım, o benimkilerden içerken ben de onunkilerden içiyordum. İkimizde bayağı kafayı bulmuştuk, ayağa kalkarken önünden geçmek zorunda kalmıştım ve bu da sırtımın çıplak kısmında nefesini hissetmeme neden olmuştu. “Dans edeceğim, dans edeceğim. Tek başıma delicesine dans edeceğim!” Kahkaha atarak piste ilerlediğimde bir yandan ellerimle kalabalığı yok etmeye çalışıyordum. Herkes beni beklermişçesine kenara çekildiğinde içkilerinden içiyorlardı. Müzik iyice hareketlendiğinde nasıl hareket ettiğimi umursamadan dans etmeye başlamıştım. Elbisemin miniliğini umursamadan kalçalarımı sallarken etrafımdan beni desteklercesine sesler yükseliyordu, bu bende daha çok devam etme isteği uyandırmıştı. Bu hareketlerimi en son bir programda yapmıştım, Londra’ya gitmeden önceki son New York şovumda. Babamın düzenlediği programlarda her zaman benim ve dans ekibinin kapanışı yapmasına yer verilirdi. Göz kapaklarımı araladığımda hala kıvrak hareketlerimi devam ettiriyordum, ela gözlere odaklanmıştım. Masadan kalkıp yanıma gelirken üstündeki siyah gömleğin onu daha da seksi gösterdiğinin farkına yeni varmıştım. Ben salağın tekiydim.
Kalabalık tekrar birleşip dans etmeye başladığında aramızda bir adım boşluk kalacak şekilde durmuştu. Mesafeyi kapatırken, sakin Kathie’nin birkaç günlüğüne beni gerçekten bıraktığına inandım. Çünkü o asla böyle yapmazdı, kaçacak bir yer arardı. Şu an ben bambaşka bir kişi olmuştum. Kollarını belime sardığında onunda en az benim kadar sarhoş olduğunu fark ettim. Koyulaşmış gözlerle dudaklarıma odaklandığında vücudumu ona yaslamıştım. Beraber uyumlu bir şekilde hareket ederken garson yanımızdan geçerken birkaç tane daha shot atmıştık, dudaklarımı kulağına sürttüğümde boğuk bir şekilde inledi. Bu haline kıkırdarken dilimin dolanmasını umursamadan konuşmaya başladım. “Mmhm, Zayn Malik artık dans edebiliyor yani? Şu havalı çocuk olan.” Kulağından yavaşça çekildiğimde çekici gülümsemesine baktım. Dudaklarını yalayıp ellerini belimin iki tarafına koyup beni iyice kendine bastırdığında, mırıldandı. “O havalı çocuk seni birazdan delicesine öpecek.” Bunu söylemesiyle beraber dudaklarımı sömürmeye başlaması bir olmuştu. Etrafta bize karışacak kimse yoktu, sakin Kathie ve kaçıp giden Zayn yoktu. Sadece tutkuyla öpüşen biz vardık.
Elimi gece karası saçlarına daldırıp karıştırdığımda hiç sesini çıkarmadı, onlara dokunmak beni iyice keyfe sokmuştu. Şu an resmen yanıyordum, Zayn’in karanlığına kendimi bırakıyordum. Bir eli çıplak bacağımı kavrarken diğeri ise sırtımda geziniyordu, dudaklarımdan hafif bir inleme döküldüğünde geri çekilmiştim. Bana dokunuyordu, özel hissetmemi sağlıyordu. Kimseye bana böyle yaklaşması için izin vermemiştim, onu beklemiştim. Ne kadar süreceğini bilmeden yıllarca onu beklemiştim. Cher Lloyd ve Mike Posner’in düeti olan With Ur Love kulağıma dolarken gözlerine bakıyordum.
Flying with ur love, shining with ur love, riding with ur love.
(Senin aşkınla uçuyorum bebeğim, senin aşkınla parlıyorum, senin aşkınla süzülüyorum.)
I feel like I’m on top of the world with ur love.
(Senin aşkınla dünyanın tepesindeymişim gibi hissediyorum.)
One hit with ur love can’t quit with ur love so sick but so what.
(Senin aşkının bir vuruşuyla, senin aşkından kurtulamıyorum, senin aşkın hastalıklı ama ne yani.)
I feel like I’m on top of the world with ur love.
(Senin aşkınla dünyanın tepesindeymişim gibi hissediyorum.)
Şu an öyle hissediyordum, dünyanın tepesindeymişim ve sadece ikimiz varmışız gibi hissediyordum. Kolundan tutup onu kapıya doğru çekmeye başladığımda kalp atışlarım hızlanmıştı, hiçbir şey söylemeden arabanın yanına vardığımızda hızla kapıyı açıp kendimi içine atmıştım. Gözlerine odaklandığımda parıltıyla bana bakıyordu, neler olacağını anlamıştı ve tereddüt bile etmiyordu. Onun bu halini seviyordum, kendinden oldukça emindi. Hiçbir şeyden pişman olacak birisi değildi, ne zaman otelin önüne geldiğimizi fark etmemiştim. Hızla içeriye ilerlerken kolumu bu sefer o kavramış ve beni odasına sürüklemeye başlamıştı. Gecenin bu saatinde kimse etrafta yoktu, doğal olarak.
Zayn hışımla kapıyı kapattığında seri bir hareketle kilitlemiş ve beni duvarla arasına sıkıştırmıştı. Birbirimize bakarken beynimde sadece; onu istediğim, onu delice istediğim fikri yankılanıp duruyordu. Ellerimin titremesini önemsemeden boynuna sardığımda sertçe dudaklarıyla dudaklarımı sömürmeye başladığında onunla daha yakın olmak istiyordum. Çok daha yakın olmak istiyordum. Bu kapıdan içeriye girmeden önce dışarıda çok şey bırakmıştık; yarın sabah neler olacağını, sorumlu ve sakin Kathie’yi, kaçıp giden Zayn’i, her şeyi.. Sadece birbirini arzulayan iki genç buradaydı. Öpücüğüne büyük bir açlıkla karşılık verirken elbisemin uçlarını kaldırmış ve ellerini sertçe kalçalarımda gezdirmişti, bacaklarımı beline doladığında pantolonunun önündeki sertliği hissetmiştim. Ah tanrım..daha önce kimseyi böyle hissetmemiştim ben. Dudaklarımdan inilti dökülürken sırtım bu sefer yumuşak zeminle buluşunca derin bir nefes almıştım.
Üstüme tekrar eğildiğinde dudaklarını dudaklarımdan uzaklaştırarak aşağılara kaydırmıştı. Öpücükleri ve dili açık olan göğüslerimin arasında gezinirken öldüğümü düşündüm, gözlerimi sıkıca kapatırken ağzımdan dökülen iniltilerin bana ait olduğuna inanmak istemedim. Ne zaman o bana bunları yapabilmişti? Dudakları boynuma doğru ilerlerken altında zevkten kıvranıyordum resmen, ben bu kadar çıplak hissederken onun üstünde siyah kumaş yelek vardı. Bu haksızlıktı, elimi düğmelerine getirip açtığımda çıkartmak için hafifçe doğrulmuştum. Bana yardım ederek yeleğini yatağın arka tarafına fırlattığımızda bu sefer gömleğini açmaya başlamıştım, titrek ellerim buna izin vermezken “Sikeyim seni.” diye mırıldanmama karşı gülüşünü duymuştum. Aceleci bir şekilde doğruldu ve gömleğini yırtarcasına çıkarıp fırlattı. Ellerimi göğsünde gezdirirken dün onu bu halde görmeme rağmen ona dokunamadığımı hatırlamıştım, tekrar üzerime eğildiğinde başımı onaylamazca sallayıp onu yan tarafa itekledim ve bu sefer ben üstte kaldım. Dudaklarımı iki kanatın arasındaki öpücük dövmesine bastırdığımda ağzından iniltiler dökülüyordum. Ah tanrım..bu mükemmel adam birazdan benim mi olacaktı gerçekten? Bana ilk sahip olan kişi o mu olacaktı yani? Birkaç ay önce birisi bunu söylese kahkahalar atarak gülerdim; ama şimdi.. Elbiselerimin askılarını hızla indirdiğinde dudaklarımı öpücük dövmesinden kaldırmıştım. Nefesini tutmuş halde bana bakarken, sütyen giymediğimden göğüslerim tamamen açıkta kalmıştı. Elleri omuzlarımdan aşağıya doğru indiğinde hala aptal bakışları üzerimdeydi. “Yapmamalıyız..yarın benden nefret edeceksin. Yapmamalıyız..” derken beni tekrar altında almış elbiseyi bacaklarımdan çekerek atmıştı. Dudakları boynumda gezintiye çıkarken ellerimi vücudunda gezdiriyordum, onun hala pantolonla olma fikri beni çileden çıkartmıştı adeta. Hızla ellerimi pantolonunun düğmesine getirerek açtığımda aşağı çekmeyi becerememiştim. Bugüne kadar birlikte olduğu kızlar içinde en berbatı olduğumdan şüphe bile etmiyordum. Kıskançlık tüm hücrelerimi ele geçirmişti, ben homurdanırken ayağa kalkarak ondan kurtulmuştu. Tırnaklarımı sertçe sırtında geçirdiğimde boğuk bir şekilde inlemişti, zevkle sırıtırken ellerimi gece karası saçlarına geçirmiş onu kendime daha fazla çekiyordum. Bacaklarımı beline sardığımda erkekliğinin sertliğini daha çok hissetmiştim..Tanrım bu bu gerçekten anlatılamazdı. Ellerini iki yanıma koyup onlardan destek alarak ağırlığını bana vermemeye çalışıyordu, aşağılara kayarak göbeğimdeki piercingi fark etmesi ile tereddüt etmeden dilini orada gezdirmeye başlaması beni bitiyordu. Zayn Malik beni bitiriyordu!
“Kattie seni herkesten çok fazla istiyorum..sen mükemmelsin. Sen çok farklısın, seni her hücremde hissedebiliyorum.” Sarhoş olmasına rağmen kurduğu cümleler o kadar anlamlıydı ki..onu tekrar yukarıya çektiğimde cevap olarak ellerimi boxerına götürmüş ve hızla çıkartmıştım. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldığımda, o da benim alt iç çamaşırımdan kurtulmuştu. Şu an tamamen çıplaktık, vücudumu süzdüğünü biliyordum, hissedebiliyordum. Cesaretle ona bakmaya başladığımda derin ve hızlı nefesler aldım. Onu bu halde görmek..tarif edilemezdi. Yeşil gözlerim, ela gözlerine odaklandığında dudaklarını çenem boyunca gezdirmişti. “Tanrı beni affetmeyecek Zaynie..ilkim de sonum da sen ol tamam mı?” daha cümlemi tamamlayamadan bacaklarım arasında onu hissettim. Acı çığlığım odada yankılanırken, o da acıyla kendini bana ittirmişti gözümden akan bir damla yaşı dudakları ile yok etmeye çalıştığında acının ötesinde şehveti hissetmiştim. Bir duygu nasıl acı verirken şehveti doruklarında hissedebilirdim? Bu nasıl bir şeydi? Dudaklarını kulağıma yaklaştırdığında, şaşkınlıkla ağzı açılmıştı. “S-senin ilkin oldum, benimsin. Sadece benim oldun.”
İnlemelerimiz birbirine karışırken, sert hareketleri ile bacaklarım arasında sıcak bir yaşlığın hareketini hissetmiştim, bugüne kadar onu beklemiştim ve artık onundum. Ah, Zayn Malik benim ilkim olmuştu, dünyanın en mükemmel erkeği aynı zamanda bana sahip olan ilk erkek olmuştu. Dudaklarımız tekrar birleşirken sadece ikimizi hissettim, biz ve tutkumuz her şeyi yok ediyordu. Bir anlığına geri çekilip dudaklarımı kulağına yaklaştırdığımda koyulaşmış ela gözlerle bana bakıyordu. Şarkının sözlerini mırıldandığımda, büyülenmişçesine bana bakmaya devam ediyordu.
“All of them other boys can walk away.
(Diğer tüm erkekler gidebilir.)
They ain’t even in the game.
(Oyunda bile değillerdi.)
Cuz they know that u own it.
(Çünkü biliyorlar sen bunun sahibisin.)”
Merhabaa! Baştaki not ve okuduğunuz son kısım yüzünden şaşkınlığınızı ve koççaman gülümseyişinizi buradan hissedebiliyorum. Kendinize gelin ve bana yorum atın! :’) Evet, bomba bir bölüm karşınızdaa. Yazmakta kararsız olsam bile, yazdıım. Böyle bir şey beklemediğinize eminiiim. Bekleyen varsa da hemen medyum olmalı! Ahahah, her neyse. Multimedia’da Kathie’nin ve Zayn’in kıyafetleri vaar. Bölüm şarkımız ise, Cher Lloyd ve Mike Posner’in düeti olan “With Ur Love.” Yorum ve vote bırakmaya devam edin. Okuyucularıma koççaman öpücükleeer. Xxx

ŞİMDİ OKUDUĞUN
I'm here with my hope.
FanficKatheryn ve Evanee'nin hikayesi. Duygularını saklayabilecekler mi? Yoksa onlara yenilip itiraflarını mı yapacaklar? Boy Band ve kızların hikayesi. Hayallerinizin simgesi olan bu hikaye için takipte kalın millet! xx