Birinci Bölüm
Her Yerden Uzakta
⚡️Kuzeyden soğuk ve sert bir rüzgar esiyor, hâlâ yağmaya devam eden karları oradan oraya sürüklüyordu. Ormana uzanıp giden beyaz bir ölülük hakimdi şimdi. Aylardır yok olmak bir yana dursun, azalmaya bile yanaşmayan kar yağışının eseriydi bu tablo.
Bellatrix Lestrange, sık ağaçların arasında güçlükle ilerlerken yüzü mutluluktan epey uzak, gözleri olabileceği en koyu renkte, asasını sıkıyor ve sakinleşmeyi umarak derin nefesler alıyordu. Gidebileceği kadar uzağa gitmiş ve bu havada Hogwarts mektubu taşıyan baykuşları avlayıp dönmüştü. Son birkaç aydır yapıyordu bunu ama nafile. Sanki bir baykuş fabrikası -Muggle tarzı bir bina hayal ediyordu Bellatrix- seri üretime geçmiş gibiydi. Baykuşlar evin yakınlarındaki her yeri istila etmişler gibi...
Lord kesin emir vermişti. Daphne'nin Hogwarts'ın varlığından dahi haberdar olmaması şarttı. Hiçkimsenin kendisine hayır diyemeyeceğini çok iyi biliyordu. Güçsüz ya da güçlü, hayatta ya da ölü, söylediği şeylerin hükmü kalıcıydı. Daphne'nin Hogwarts hakkında tek kelime öğrenmesi yıkım olurdu. Hele ki o mektuplardan birine ulaşması...
Ancak, Lord'un sandığı kadar kolay değildi. Küçük kız tam bir felaketti ve her geçen gün daha aykırı bir kişiliğe sahip oluyor, Bellatrix'i çileden çıkarıyordu. Onu evde tutmak, her saat başı odasını kontrol etmek, iyi bakılmasını sağlamak, zarar görmesine engel olmak, baykuşları ondan uzak tutmak... En kötüsü de, hiç bitmeyen, üzerinden hiç çekilmeyen buz gibi bakışlarla aynı evde yaşamaktı. Bellatrix bile bütün bu yüklerin altında eziliyordu.
Ama hepsinin bir sebebi vardı. Bütün bunlara katlanmasının, Daphne'ye katlanmasının bir nedeni vardı; Karanlık Lord'un memnuniyeti ve sarsılmaz güveni.
Eve birkaç metre kala, aniden bir çıtırtı duydu. Ses, ağaçların en tepe noktasından geldiği için başını hışımla kaldırıp göğe baktı. Asası elinde, şimdiye kadar öğrendiği en lanetli büyüler zihninde hazır bekliyordu. Ancak beklediği olmadı. Kimse Bellatrix'e saldırmadı. Gökyüzünde görünen tek şey onlarca baykuştu.
Ve sonra bedeni kara bir bulut suretine büründü. Saniyeler önce kaybetmekten korktuğu Lord'un memnuniyeti ve güveni, bir avuç baykuşun kanadında yitip gidiyordu. Ne yapmalıydı? Daha hızlı, daha korkusuz olmak işe yarar mıydı? Yoksa kaybetmek kaçınılmaz mıydı?
Evin her köşesini saran baykuşları gördüğünde, kendi bedenine bürünüp asasıyla kapıdakileri temizledi ve kendini zorla içeriye attı.
Yerler, mobilyaların üstü, merdivenler... Baktığı her yerde eve nasıl girdiklerini kestiremediği mektupları görüyordu. Hızla asasını çıkardı. Yapması gerekeni yaparken yüzü öfkeyle kasılmış, nefesleri sıklaşmıştı. Bu evdeki her bir aptal mektup, hemen şimdi yok olup gidecekti.
İşi bittiğinde nefes nefese dış kapıya yaslandı ve gözlerini yumdu. Bu işin ondan bağımsız gerçekleştiğini bilse dahi içinde Daphne'yi cezalandırmasını söyleyen susmak bilmez bir ses vardı. Lord'un istediği bu, diye düşündü ard arda. Lord'un talebi bu. Sorgulamak senin haddine değil. Onun güvende olmasını istiyor.
Ve gözleri, merdivenin kenarında bekleyen Daphne'ye takıldı. Önce yüzünü, sonra bedenini taradı. Sonra hafifçe bedeninden ayrı duran kolunu, ince ve şekilli parmaklarıyla sıkıca kavradığı Hogwarts Mektubu'nu gördü.
Bir dakika sonra, kızın elinden güçlükle kaptığı mektupla merdivenleri tırmanıyordu. Ayaklarını daha sert basıp hızlanmaya çalışırken, onu çekiştiren Daphne'den kurtulmaya çalıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Dead Tell No Tale (Harry Potter Fiction)
FanfictionLumos ! @SlnFhl, @Aisha_Volpina, @minibayku ve eğer buradaysan sana ithafen; Önce yılan ateş aldı, sonra aslan ve porsuk, ardından da kartal. Hepsi birer kül olup ateşe katıldılar. Odadaki karanlığı aydınlatmaya değil ama bir nebze ısıtmaya yetece...