Agnes Obel - Dorian
⚡️Buz gibi bir esinti gölün üzerinden süzülüp geldi. Daphne'nin neredeyse kızıl buklelerinden birkaçı boynunu ve yüzünü gıdıkladı. Üzerindeki gri kazağa rağmen titredi.
Islak rüzgarı içine çekti ve daha güneşli günlerde altında pinekledikleri kayın ağacının gölgesinde, gözlerini kısıp karşıya baktı.
Harry biraz ilerideydi, Hemen yanında Rufus Scrimgeour duruyordu. Harry aniden yerinde durup Scrimgeour'un yüzünün asıldığını bu mesafeden belli eden bir şeyler söyledi. Daphne tek ayağını yere vurarak konuşmalarının bitmesini bekledi.
Noel'de ne istediyse onu istiyor olmalıydı. Yine de Daphne, Harry'yi iyi tanıyordu. Bakanlığın yeni süs bebeği, bir çeşit poster çocuğu olmak istemediğinden adı kadar emindi. Ne olmasını istiyorlarsa tam tersiydi ve Daphne onunla gurur duyuyordu. O, Scrimgeour'a sırtını dönüp yürüyünce de ayağını yere vurmayı kesti çünkü Harry onu görmüştü.
Bir an duraksadı, gözlerini göle çevirdi ve topukları üzerine ileri geri sallandı. Sonunda kayın ağacının gölgesine doğru ilerlemeye başladığında, Daphne ellerini cebine sokup bekledi.
"Selam."diye mırıldanmayı düşündü, kısık sesle. Harry geldiğinde söylenebilecek en ideal şey buydu herhalde. Belki de değildi. Belki de cenazeye bile katılmadığı -katılamadığı- için ona kızgın olan arkadaşına daha etkili bir şeyler söylemeliydi.
"Selam."
Harry aralarında beş adım kadar bir mesafe kalana kadar yaklaştı, o da ellerini ceplerine soktu.
"Geç kaldın."
Acaba hangi geç kalışından bahsediyordu? Daphne cevabı kestiremedi.
"Evet, yaparım bazen öyle."
"Neden gelmedin?"
"Biraz sorun yaşadım. Daha sonra anlatırım."
Yalandı tabi. Mr Diggory'nin evinden çıkınca Muggle sokaklarında epey oyalanmış, cenazeye de bilerek geç kalmıştı. Onu öldüğü gün sarıldıkları yerde, bir mezarın içinde görmek istemiyordu. Yine de ihtişamlı mermer mezar biraz ötede göze çarpıyordu. Daphne'ye buradayım diyordu. Dumbledore'u kaybettin. Sonsuza kadar.
"Anlatmana gerek kalmayacak."dedi Harry yeniden topukları üzerinde sallanmaya başlarken. "Sanırım ben zaten biliyorum."
Aniden işaret parmağını havada görünmez bir şeyi işaret eder gibi sallayarak kaşlarını çattı. Şimdi gülümsemiyordu ama yüzü asık da değildi.
"'Bütün bu ün meselesinin hoşuna gittiğini inkar mı ediyorsun, Potter? Etrafında neler döndüğünü hiç anlamıyorsun. Asla büyümeyeceksin, bundan on yıl sonra yine aynı tas kafalı bencil çocuk olarak kalacaksın! Senin için her şeyini kaybeden insanlar asla umrunda ol-'"
Daphne elini hızla uzatıp avucunu Harry'nin dudaklarına bastırdı.
"Sadece on bir yaşındaydım."
"Ama haklıydın." dedi Harry hüzünle karışık gülümserken. Daphne, elini Harry'nin dudaklarından çekti.
"Değildim. Saçmaladım ama bunu aştığımız sanıyordum."
"O geceyi hiç unutmadım." Harry başını iki yana salladı. "Hiç."
"Özür dilemeyi sevmem ama üzgünüm. Gerçekten çok üzgünüm, Harry."
Rüzgar biraz daha ılık bir hal alıp üzerlerine esmeye başlayınca, Daphne'nin gözleri hafif hafif sızladı. Daha önce Harry'nin, Hermione'nin ya da Ron'un karşısında hiç ağlamadığını hatırladı. En son karşısında ağladığı kişi Bellatrix Lastrange'den başkası değildi. Bu düşünce midesindeki bir şeyleri hareketlendirdi ve gözlerini yukarıya, gökyüzüne dikerek oraya baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Dead Tell No Tale (Harry Potter Fiction)
FanfictionLumos ! @SlnFhl, @Aisha_Volpina, @minibayku ve eğer buradaysan sana ithafen; Önce yılan ateş aldı, sonra aslan ve porsuk, ardından da kartal. Hepsi birer kül olup ateşe katıldılar. Odadaki karanlığı aydınlatmaya değil ama bir nebze ısıtmaya yetece...