Fotoğraflardaki Şampiyon

528 52 7
                                    

⚡️

Daphne daha önce bir çok ölüm görmüştü. Bellatrix ile yaşarken ölüm korkusunu da görmüştü. Amos Diggory'nin oğlu için ağladığını, Sirius'un tülün ardında kaybolan bedenini görmüştü.

Ama bu farklıydı. Albus Dumbledore'un ölümsüz olmadığının elbette farkındaydı ama onun kuleden düşen bedenini izleyebileceğini hiç düşünmemişti. Bir şekilde, onu uzaktan gören biri bile, bilgeliğinin ölümü bile yenebileceği yanılgısına kapılabilirdi.

Sana her zaman güvendim.

Ciğerleri sızlarken, yüzüne tepedeki Karanlık İşaret'in ölümcül yeşil ışığı vururken, gecenin içinden çığlık sesleri yükselirken, soluduğu hava duman ve kan kokarken koşmaya devam etti. Kalbindeki ağırlığın adı neydi? Şimdi, uzakta zar zor seçebildiği Harry'ye doğru koşarken, yol onları nereye götürüyordu?

Daphne, Harry'nin asasını kaldırdığını gördü. Snape döndü, öfkeyle Harry'ye baktı ve hemen karşılık verdi. Harry birkaç metre ötesine düşünce, Daphne daha fazla hızlandı.

"DOKUNMA ONA!"

Snape, Daphne'yi duymuş gibi görünmüyordu. Duyamayacak kadar kendinden geçmişti çünkü.

"BANA-"diye bağırdığını duydu Snape'in." ÖDLEK DEME!"

Ve asasını, bir kırbacı sallar gibi salladı. Harry'nin yüzünde canlı bir kırmızıyla kanayan bir kesik oluşturdu. Tam da o anda, Daphne aniden içini yakıp kavuran bir intikam ateşiyle asasını kaldırdı.

"Confringo!"diye haykırdı ama Snape çoktan alevlerden kaçmış, kayıplara karışmıştı.

Dizlerinin üzerinde yere düştü ve avuç içlerini Harry'nin inip kalkan göğsüne bastırıp ona doğru eğildi. Snape'in Harry'yi öldürmediğini biliyordu tabi ama, yine de nefesini duyumsamak istemişti.

"Harry,"dedi belli belirsiz.

Onun da kendisini adıyla çağırdığını zannetti ama Harry, bir şey söylemek yerine sessiz kalmış da olabilirdi. Gözleri yarı açıktı. Alevlerin ışığı sol profiline vuruyordu ve bakışları sanki yalvarır gibiydi. Durdur bunu, der gibi. Her şeyi durdur.

Daphne çok geç olduğunu bilerek ayaklandı, Snape'in kaybolduğu noktaya gitti. Arkasında Harry'nin ayağa kalktığını gördü ama gidip ona yeniden yaklaşacak cesareti kalmamıştı. Hagrid'i ve onun yanan kulübesini de, Harry'nin Hagrid'e yardım ettiğini de çok sonra fark etti.

Her şey bir çeşit ağır çekime alınmıştı ve kalbi göğüs kafesinde sıkışırken, kendi hayatı dünyadaki en önemsiz şey gibiydi.

Yeniden şatoya doğru koşmaya başladı. Burada daha iyi, daha sıcak, daha aydınlık günlerde de koşmuştu. Ilık rüzgarı saçlarında hissederek, Hogwarts'ın büyülü görüntüsüne kaç adım kaldığını saymıştı. Daha güneşli, daha güzel günlerde.

Şimdi, Astronomi Kulesi'nin dibine üşüşen insanları görebiliyordu. Onlar da Daphne'yi görmüş olmalılardı çünkü fısıldaşmaları kesilmişti. Açılıp ona yol verdiler.

Dumbledore'un kolları ve bacakları öyle tuhaf bir açıyla durmasa, Daphne onun uykuda olduğunu zannedebilirdi. Ama uyumuyordu.

Ne zaman buraya geldiğini bilmiyordu ama Harry de gelmişti. Dumbledore'un yanına dizleri üzerine çökerken onu izledi. Şimdi yeniden on bir yaşındaki Daphne olsa, çocuğa her şeyin onun yüzünden olduğunu haykırabilirdi. Yıllar önce öyle yapmıştı çünkü.

The Dead Tell No Tale (Harry Potter Fiction) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin