Draco Malfoy ile yedi yıldır tanışıyorlardı ve bir defa bile, birbirlerine katlanabildikleri bir an yaşanmamıştı. Malfoy hakkında tek bildiği, sonu gelmez bir kıskançlık ve takdir edilme isteğiyle yanıp tutuştuğuydu. Şimdiye kadar ona, Harry'ye, Hermione'ye ya da Ron'a tek bir adım atmamıştı. Onlar da aksini yapmamış, Malfoy'a aynı şekilde karşılık vermişlerdi.
O halde şimdi neden olmasın, diye düşünmeden edemiyordu Daphne. Şimdi neden Malfoy, Daphne'yi mahvetmek için uydurma bir hikayeyi ona anlatmış olmasın? Neden olmasın?
Öyle olsa iyi olurdu. Zira Daphne, iki gündür yataktaki konumunu pek sık bozmadan durmuştu. Yemek yemeden, odasından çıkmadan, uyumadan yatmıştı.
Bu düşünce onu içten içe yiyip bitirirken, Malfoy'un eski Malfoy olması haricinde avunabilecek hiçbir şeyi yoktu. Ne yapması gerektiğinden emin değildi. Ne düşünmesi gerektiğini, ne söylemesi gerektiğini bilmiyordu. Sırada ne var bilmiyordu. Hiçbir şey bildiği yoktu. Burada yatmak dışında kendi yaşamına yönelik hiçbir planı yoktu.
Peki neden? Neden yıllardır nefret ettiği Malfoy'a şimdi güveniyordu? En güvenmemesi gereken andı belki de.
İçinde buna dair her zaman bir şüphe tohumu olduğunu kabullenmek yerine, ölmeyi yeğlerdi ama gerçek buydu. Bellatrix'in istemediği halde sırf Lord istiyor diye ona bakmasının, Lord Voldemort'un her daim ona zarar vermekten kaçınmasının, kehanette bahsi geçen Seçilmiş Kişi'nin kendisi olmadığı ortaya çıktığında bile Lord'un onu yanına almasının bir sebebi olmalıydı. Harry'le başı belaya girdiğinde Daphne her seferinde neredeyse hasarsız kurtulmuştu, Voldemort ve müritleri ona hiç Harry'ye ya da diğerlerine saldırdıkları gibi açıkça saldırmamıştı.
"Şu işe bakın! Bizim şu küçük kaçak da buradaymış."
"Hayır, Greyback. Lord açıkça kız hakkındaki emrini verdi."
Daphne midesi bulanıyormuş ya da kötü bir kabustan uyanıyormuş gibi hızla yataktan fırladı, oturup dirseklerini dizlerine yasladı. Başı avuçları arasında, bir süre ileri geri sallandı.
"Nasıl kurtulur, Remus ? Nasıl olur da hayatta kalır? Kim -Olduğunu - Bilirsin -Sen oradayken nasıl olur da..."
Anlına gelen saçları hızla geriye doğru atıp ayağa kalktı. Midesi gerçek anlamda bulanıyordu. Başı dönüyor, gözleri hafif hafif kararıyordu. Aklında şimdi ne olacağı düşüncesiyle dönüp dururken, kapının tıklatılma sesiyle bir an dondu.
Kapı açıldı ve Bellatrix Lestrange içeriye girdi. Yüzündeki ifade boştu. Kızgınlık ya da herhangi bir şey yoktu. Bu hali, her zamankinden daha ruhsuz ve uğursuz gibiydi.
"Ne istiyorsun?"
Daphne, hâlâ konuşabildiğine epey şaşırmıştı ama belli etmedi. Malfoy'un yaptığını bilseydi, Lestrange onu kendi elleriyle öldürüp bir kenara atardı. Bundan önce Malfoy'la son bir konuşmaya daha ihtiyacı vardı.
"Lordum seni başka bir odaya almamı emretti." Kapıyı açıp dışarıya çıktı ama tekrar kapatmadı.
Şüphe çekmemek için böyle hareket ediyordu. Daphne'nin, Karanlık Lord'un garantisi olduğunu bildiği için ona zarar vermese de, üzerine titreyecek kadar aptal da değildi.
Hayır, hayır... Draco Malfoy, yıllardan sonra, hâlâ Daphne'yi kandırabileceği yanılgısına kapılmıştı. Hepsi bu.
Bellatrix'in açtığı diğer kapı, kesinlikle daha iyi bir odaya açılıyordu. Krem ve beyaz tonlarının yoğun olduğu bir odaydı. Çift taraflı büyük bir yatak ve onun karşısında ahşaptan bir gardırop vardı. Karşısındaki duvarda yere kadar inen büyük bir pencere vardı, pencere büyük Malfoy Malikanesi'nin arka bahçesine bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Dead Tell No Tale (Harry Potter Fiction)
FanficLumos ! @SlnFhl, @Aisha_Volpina, @minibayku ve eğer buradaysan sana ithafen; Önce yılan ateş aldı, sonra aslan ve porsuk, ardından da kartal. Hepsi birer kül olup ateşe katıldılar. Odadaki karanlığı aydınlatmaya değil ama bir nebze ısıtmaya yetece...