27. BÖLÜM

147 42 2
                                    

Sabah güneşin yüzüme çarpmasıyla küçük çaplı bi küfür ettim. Perdelerim hiç bi zaman açık olmazdı. Ağır ağır gözlerimi açtığımda görüş alanıma ilk bi adem elması girdi. Kafamı bi anda geri atıp sarmaş dolaş olduğum kişiye yani Rüzgar'a baktım. Elim hala kalbinin üstünde elleri arasındaydı. Saçları dağılmış yüzüne düşmüştü. O kadar... Masum ve tatlıydı. O kadar ki. Savunmasız bi çoçuk gibi.

Elimi yüzüne dokunmak için kaldırdığımda dün akşam aklıma geldi. Boş boş Rüzgar'a bakarken elim havada kalmıştı. Gözlerimi kapatıp başımı iki yana salladım. Olmıcaktı. Olamazdı. Nolursa olsun biz olmicaktık. Gözlerimi tekrar açıp elimi yavaşca elinden çektim. Elim boşluğa düşerken Rüzgar'da homurdanıp elim yerine yastığa sarıldı. Yataktan doğrulup bağdaş kurdum. "Keşke. Keşke böyle tanışmasaydık. Benim normal bi hayatım olsaydıda normal bi sabaha merhaba deseydik. " diyip saçımdan bi tutamını kulağımın arkasına sıkıştırdım.

Bi kaç dakika daha Rüzgar'ı izledikten sonra kendimi zorda olsa toparlayıp odadan çıktım. İlk önce kendi odama girdim. Aras Rüya'ya sarılmış uyuyolardı. Yatağa yaklaşıp Aras'a baktım. Uyandırmak için omzuna dokuncaktım ki yüzündeki ifade beni olduğum yerde buz kesmeme sebep oldu. O kadar huzurlu duruyodu ki sanki tüm dünya tüm istedikleri şuan kolları arasındaymış gibi. Kardeşime bi kaç saniye daha bakıp aynı girdiğim gibi sessizce odadan çıktım. Kapıyı kapatıp aşşağı indim.

Bora ve Derin koltukta uyuya kalmıştı. Erva ve Demir ise ortalıkta görünmüyodu. Tekrar odama girip dolabımdan spor siyah şort ve kırmızı bi tişört çıkarıp evdeki umumi banyoya girdim. İşlerimi hallettikten sonra saçımı tepeden toplayıp aşşağı mutfağa indim. Bardakların olduğu dolabın üstünde ki Selma ablanın notunu okuduktan sonra çaydanlığa su koyup kahvaltı hazırlamaya başladım.

Dolaptan çıkardığım kahvaltılıkları önceden sıkılmış meyve suyunu, geri kalan ıvır zıvırı masaya taşıdıktan sonra dolaptan çıkardığım yumurtaları bi kaba kırıp doğranmış suvukşarı yağa bıraktım.

Merdivenden gelen sesler ile kafamı mutfaktan çıkarıp merdivenlerden inen Mete'ye baktım. "Ooo Elis hanım hayırdır? " " Hayırdır Mete hayır. Bi koş fırına ekmek falan al. Hadi."   "Off Elis yaa. Bora falan kalktığında..."   "Yaa Mete ömrümde ilk dwfa böyle bi şey yapmışım git işte." Mete ellerini eşortmenının ceplerine sokup  ceplerini dışarı çıkardı. "Param yok malesef." Çenemle fortmantoyu işaret ettim. "Orda cebimde olnası gerekiyo. Al ordan" Mete saçlarını eliyle dağıtıp para alarak evden çıktı.

Mete ile uğraşırken unuttuğum sucuklar yanarken hızla tavayı ocağın üzerinden aldım. Elim ısınan ucuyla yanınca hızla tezgaha bıraktım. Bu seferde kabın içinde ki yumurta tezgaha döküldü. "Ben böyle işin içine sı.. Tamam bozmicam azımı. " Ben daha lafımı bitirmeden çaydanlık taşınca "Siktir" diyip çaydanlığı ocaktan aldım. Ayağıma damlayan sıcak suyla sinirlenip çaydanlığı lovabanın içine doğru fırlattım. Arkamdan gelen kıkırdama sesi ile kafamı çevirip beni kapı pervazından kameraya çeken Erva'ya döndüm. Elimi havaya kaldırıp "Ulan gri. Kapat şunuda yardım et." Erva başını sallayıp telefonu kapattı.

"Ahh Elis sen nerden bilirsin kahvaltı yapmayı. Hiç sana göre bi şey deil. Hayır yani zaten sen yemiyosun ne demeye mutfağa giriyosun."  "Söylenmede kır şu yumurtaları gri." Şuan Erva yumurtayı yapıyodu. Bense sandalyeye oturmuş elimdeki portakal suyunu yudumluyodum. Erva tezgaha poposunu yaslayıp bana döndü. Elindeki tahta şeyle beni işaret edip "Dün sizi gördüm." Portakal suyunu dudaklarımdan ayırıp " Kimi.?"  "Sen ve Rüzgarı. Benim odamda." Cevabı geciktirmek için bardağı dudağıma götürdüğümde Erva hızla bardağı elimden aldı. "Napıyon yaa. Ver şu bardağı."   "Sen ilk önce cevap ver."  "Yaa bi şey olduğu yok. Öyle işte."   "Yoksa siz.. "   "Oha gri yavaş gel. Ufak at. Bardağımıda ver."   "Elis geçiştirme de cevap ver."   "Sonra be gri. Hazır olunca." Erva bana yaklaşıp önümde diz çöktü. "Elis. Rüzgar'a şans ver sakın hemen geri tepme. Bak hepimiz mutluyuz kendini mahrum bırakma bundan. Nede olsa yarın nolcağını bilmeden yaşıyoruz." Erva'nın konuşmasını çalan kapı sesi bölmüştü. Erva hafifçe bana gülümsediğinde sandalyeden kalkıp mutfaktan çıktım. Bi yandan da Erva'yı uyarıyodum. "Gri sucukları unutma. İkinci mutfak faciası istemiyorum." Diyip kapıyı açtım. Mete elinde ki poşetleri masaya koyup mutfaktaki Erva'nın yanağından öptü. "Hayırdır bizim kız beceremedi mi?" Erva olumsuz anlamda başını salladığında Mete muzipce gülüp bana göz kırptı. "Mete o gözünü.."   "Tamam beceriksiz sakin ol."  "Ulan seni beceri.. Bak Metecim terbiyemi bozmıyım diyorum ama zorluyosunuz."

GEÇMİŞİN KARANLIĞI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin