Her şeye rağmen Mutlu
ELİF
Biraz geri saralım. Efe'ye âşık olduğumu ne zaman kabullendim ben? Hatırlamıyordum.
Yatağımda uzanmış yarım saattir bunu düşünüyordum. Babaannemden sonra dekore ettirdiğim odanın tavanı beyaz değildi. Çok uçuk bir mavi tonundaydı ki gökyüzünün altında uyuyormuş gibi hissettirmesi için çabalamıştım. Ferah, huzur veren, dinlendirici bir enerjisi vardı. Duvarlarım da griyle bej arasında kırık bir tondu. Boya dokulu, hafif pürüzlü görünüyordu. Yatağım odanın görece ortasındaydı. Ne yazık ki oteldeki kadar büyük değildi. Hem o büyüklükte bir yatak hem gardırop ve şifonyer, bir de komodinler bu odaya sığmazdı. Nevresim takımımı her hafta değiştirmeyi seviyordum ve sık kullandığım dört takımım vardı. Yavru ağzı minik beyaz papatya desenli, mavi beyaz ince çizgili, koyu yeşil üzerine mint puantiyeli ve arada bir otel havasını hissetmeyi sevdiğim için beyaz dokulu kumaşlı. Şu an da çizgili olanın üzerindeydim. Pijamalarım lacivertti. Uyumlu olmayı seviyordum.
Neyse. Konumuza dönelim.
Mavi tavanıma bakarken düşünüp durdum. Efe'yi gördüğümden beri onu beğeniyor ve takibe aldığımdan beri de hoşlanıyordum. Bunu kabul etmiştim. Nedenini sorgulamayı da bırakmıştım. Belli ki benzer tiplerden hoşlanıyordum ki bu Nalan Hanım'ın bir önceki seansında dediğine göre normaldi. Yine de ona korkularımın tamamını açmış değildim. O da muhtemelen bunun farkında olduğu için en çok keşkeler seni yaralar, demişti. Eh, keşke demediğim kesindi. Evet. Sonunda ona Efe'den bahsetmiştim. Âşık olduğumu itiraf etmemiştim. Aslında otel odasında geçirdiğimiz o saatlere kadar bunu zihnimin içinde kendime bile itiraf edip etmediğimden emin değildim.
Ailemle yediğimiz yemekte bizi savunurken ona âşık olmuş olabilirdim. Ya da sahilde beni anladığını hissettiğim o an. Belki de hepsinden önce terasta bedenimi kusursuzca ele geçirdiğinde de olabilirdi.
Her zaman olduysa olmuştu işte. Fazla düşünmemin anlamı yoktu ama ben son yarım saattir bunu yapıyordum. Bugün çalışmıyordum. Efe'nin sabahtan karşılaması gereken bir kafile olduğu için kendi evinde kalmış, işi bitince beni arayacağını söylemişti.
Bir gelişme daha.
Oteldeki o saatlerden beri neredeyse her geceyi beraber geçiriyorduk. Kimin evinde olduğumuz önemsizdi. Her gece sevişiyor, birbirimizi tüketircesine beceriyor, sarmaş dolaş uykuya geçiyorduk. Yarın bu sözsüz anlaşmayı sağlayalı iki haftayı geride bırakmış olacaktık.
Bu süre zarfında bir mail daha almıştım. Başlıkta sadece sevgilim, yazıyordu. İkimizin kulisinde çekilmiş bir fotoğrafımızı maile iliştirmişti. Kolunu boynuma dolamış, avucu omzumu sarıyordu. Bedenimi kendine bastırdığını gözlerimi kapatıp düşününce hissedebiliyordum. O anı hatırlıyordum. Geri zekalı. Bana göndere göndere fotoğraftan kısa bir süre önce sinirlendiğim bir ana ait olanı göndermişti. Ona sarılıyordum. Kollarım beline dolanmış, başım da göğsüne yaslı duruyordu. Ama gözlerime baktığımda hayal kırıklıklarını yakalamamak imkansızdı. Joseph bu fotoğrafı neden seçmişti? Bilmiyordum. Diğerleri gibi onu da sildim.
Telefonum çalınca yataktan doğruldum. Efe'nin aradığını görünce içim hafif bir pişmanlıkla doldu. Ondan Joseph'i saklamak istemiyordum ama henüz neler yaşadığımı anlatmaya da hazır değildim. Ayrıca zararsız birkaç saçma sapan mailden haberi olmasa ne olacaktı? Yine de...
Her neyse.
"Alo?"
"Günaydın, aşkım."
"Günaydın, Efe."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARZUNUN ESİRİ - Esaret Serisi 1 (TAMAMLANDI)
General FictionElif, aşkın üzerindeki gücünden korkuyordu. İnsanın gözünü kör eder derler ya, işte tam olarak bunu yaşıyor, kendini tanıyamıyordu. Yürüdüğü yolda aldığı yaraları sarmayı dahi başaramamışken Efe Kozan karşısına çıktığında, kaçmaktan başka çaresi ol...