Bekle bekle, nereye kadar?
EFE
Annemlerin balkonunda oturmuş hafif hafif çiseleyen yağmuru izlerken annem yanıma gelip oturdu. Çocukluğumda olduğu gibi balkonu bir anda ıhlamur kokusu sardı. Derin bir nefes alıp bu tanıdık hisle sakinleşirken anneme baktım. Giderek yaşlanıyordu. Bir eşik vardı sanki. O eşiği atladıktan sonra hayatın senden aldıkları hız kazanıyordu.
Kırışıklıkları artmış, göz altlarındaki yorgunluk izleri daha belirgin olmuştu. Eskiden olduğu kadar dik durmuyor, omuzları istemsizce öne doğru düşüyordu. Ellerinin üzerindeki çiller belirginleşmiş, derisi incelmeye başlamış, zayıflığının da etkisiyle derisindeki deformasyonlar daha çok göze çarpar olmuştu. Yine de her zamanki gibi bakımlıydı. Tırnakları uçuk bir pembeye boyalı, kirpikleri belirgin bir siyah rimelle kaplıydı. Yanaklarını renklendirmiş, saçlarını ise atkuyruğuyla toplamıştı. Yaşlanıyordu ama sağlıklı görünüyordu.
"Bir gün sen de yaşlanacaksın, oğlum. Gördüklerine o kadar şaşırma. Sonuçta altmış sekiz yaşındayım."
Gerçekten de öyleydi. Altmış sekiz yaşındaydı ama iyiydi.
"Şaşırmıyorum anne. Harika görünüyorsun. Yemin ederim."
"Biliyorum," dedi gülerek. "Baban sağ olsun."
"Nasıl yani?"
"Eh, bunca zaman ona olan aşkım olmasa kendimi bugün olduğum kadar iyi hisseder miydim bilemiyorum. O beni ayakta tutuyor. Onun göreceğini ve gördüklerini beğeneceğini bildiğim için hazırlanmak hoşuma gidiyor. Bana bakıyor ve gülümsüyor." Gülerek uzandı. Yanağımı okşadı. "Gülüşünüz aynı," dedi.
"Biliyorum," diye mırıldandım gülerek. Bin kere duyduğum bir gerçekti. Babamla birçok açıdan benziyorduk.
"Sadece fiziksel olarak değil. İçinizde aynı. Her geçen senede sende bunu daha çok görüyorum. Çok şanslıyım ki onun gibi ince ruhlu bir oğlum oldu."
Bunu da çok kere duymuştum. Yaşlılıktan tekrarladığını sandığım şeylerin aslında sadece sevgisinin bir göstergesi olduğunu fark ediyordum.
"Babam ikimizi de senin yetiştirdiğini söylüyor."
Güldük. Kahkahalarımız içeriye kadar dolunca balkon kapısında babam belirdi.
"Hoş geldin, oğlum."
Omzumu sıkıp annemin yanına oturdu. Gazetesini masanın üzerine bırakıp tüm ilgisini bana yönlendirdi.
"Ne oldu?" diye sordu hemen.
"Elif korkuyor," dedim. "Tam olarak neden korktuğunu bilmiyorum. Benden mi? Aşktan mı? Başka bir şeylerden mi?"
Annem heyecanla iç çekerek geriye yaslandı.
"Ona aşık mısın?" diye sordu. Bunu yemeğe katılmamızdan önce de sormuşlardı tabii ki. Cevap verememiştim. O an sinirliydim. Daha doğrusu öfkeli. Beni bırakıp kaçıp gitmiş olmasını henüz kabullenememiştim. Aşktan bahsetmek için çok uzak bir duygudaydım. Ama şimdi...
"Bunu nasıl anlarım?" diye sordum ikisine de bakıp.
"Sen anlat," dedi babam. "Aşkı tanımlamak için tek bir doğru yok. Herkesin onu yaşayış biçimi başka."
Annem, babama bakıp sevgiyle gülümsedi. Bu, doğru sözleri söyledin, aferin sana, bakışıydı. Gülerek ellerimi yüzüme kapadım.
"Karşımda sizin gibi örnekler olunca işim ne kadar zorlaşıyor haberiniz var mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARZUNUN ESİRİ - Esaret Serisi 1 (TAMAMLANDI)
Ficción GeneralElif, aşkın üzerindeki gücünden korkuyordu. İnsanın gözünü kör eder derler ya, işte tam olarak bunu yaşıyor, kendini tanıyamıyordu. Yürüdüğü yolda aldığı yaraları sarmayı dahi başaramamışken Efe Kozan karşısına çıktığında, kaçmaktan başka çaresi ol...