2.BÖLÜM

46.4K 1.6K 107
                                    

Ağları o mu örüyor yoksa kader mi?

ELİF

On gün sonra otelimizde verilecek olan bir davetin şarap ve yemek listesiyle ilgilenirken, bakışlarım Zeynep'in gergin bir şekilde bacağını sallamasına takılıp duruyordu. Babamın üzerime yıktığı işlerin çoğuyla o ve Sina ilgileniyor, muhasebe raporlarından, müşteri şikayetlerine kadar uzanan kabarık listesine göz atmamı bekliyordu. Gerçekçi olmak gerekirse neye bakmamı arzuladığını anlamıyordum.

Zeynep, yıllardır babamın izinden gidiyor, bu işte en iyisi olmak için canla başla çabalıyordu. Bu koltukta benim oturmamın tek sebebi babamla yapmış olduğumuz pazarlıktı. Hatta bu pazarlığın gündeme gelmesinin sebebi bile babamın inadıydı. Burada olmayı istemiyordum. Yani Zeynep'in girdiği stresten ve benim zamanımın anlamsız yere boşa harcanmasından babam sorumluydu. Peki, bu babamın umurunda mıydı? Tabii ki değildi. Ona göre son dört aydır her şey güllük gülistanlık ilerliyordu. İki kızı da dizinin dibinde, onun yıllardır verdiği emeklerinin birer savunucusu gibi emrindeydi.

Neyse ki benim doldurmam gereken bir zaman vardı ve bu zamanın sonunda bir kez olsun arkama dönüp bakmadan bu otelden, yani babamın boyunduruğu altından uzaklaşacaktım. Ancak kardeşim de bunu umursamıyordu. Onun hak ettiği noktayı ihlal ettiğimi düşünüyor, senelerdir ondan ve ailemizden uzak durduğum için bir çeşit intikam alır gibi benden uzak duruyordu.

Zeynep'i seviyordum. Onu bile isteye üzecek herhangi bir adım atmazdım ama bu benim hayatım, geleceğimdi. Zeynep yürüdüğü yolda ufak bir pürüzle karşılaşmış olmasına rağmen bir süre sonra kaldığı yerden devam edecek, babamın kurduğu imparatorluğunun başına geçecekti.

Yine de aramızdaki sorunun çoğu iş yüzünden değil benim seneler önce evi terk etmiş olmamdan kaynaklanıyordu. Yaptığım seçimlerden asla pişman değildim. (Biri hariç) Yine olsa yine o evden giderdim ama bu kararı neden verdiğimi Zeynep'e anlatamıyor, beni dinlemesini sağlayamıyordum. Bu noktada da o bir seçim yapmış oluyordu. Beni hayatında istemiyordu.

Sonunda dayanamayıp, "Bitmedi mi işin?" diye sordu.

Bitmemişti. Seçilmiş olan tüm bu yemeklerin yanına yakışacak olan şarapları belirlemek sanıldığı kadar kolay değildi. Tabii kolaya kaçmıyorsan. Bende burada olduğuma göre kolaya kaçılmasına müsaade edecek değildim. Aslında tam olarak gerçek işim buydu. Bir degüstatör* ve bir somelyerdim*.

Degüstatör: Şarap tadımcısı

Somelyer: Şarap sunumunun tüm aşamalarında ve yemek şarap uyumu konularında uzmanlaşmış çok iyi restoranlarda çalışan eğitimli şarap profesyonellerine verilen addır.

Şaraplar ve yemekler arasındaki en iyi uyumu yakalamak için eğitim almıştım. Ne babamın ne de annemin hatta Zeynep'in bile kale almadığı eğitimim. Onlar için burada bitirdiğim dört senelik mecburi eğitimimden ötesi yoktu.

İşte bu yüzden babamla pazarlık yapmak zorunda kalmıştım. Hayalimdeki restoranı açmak için param yoktu. Babaannemin mirası sayesinde yurtdışındaki eğitimlerimi tamamlamayı başarabilmiştim. Şimdiyse ondan kalan evde oturuyordum. İki seçeneğim vardı. Ya evi satacaktım ya da babamla bir sene çalıştıktan sonra bana istediğim parayı vermesini bekleyecektim. Evi satmam mümkün değildi. Babaanneme ait çok fazla güzel anımın olmasıyla birlikte ev de çok güzeldi. Bağımsızlığımın sembolüydü. Biliyordum ki babam Türkiye'ye döndüğüm gibi onların çatısı altına girmemi beklemişti. Hala küçük bir çocuk gibi onun sınırlarını zorlamaktan zevk alıyordum. Çünkü aynı şekilde fırsatını buldukça beni kısıtlamaya, hayali ipimi tutmaya çalışmaya devam ediyordu.

ARZUNUN ESİRİ - Esaret Serisi 1 (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin