2.BölümAnnemin yanıma gelmesiyle şoktan kurtulup kapıyı açtım.
Annem : Hoşgeldiniz buyrun.
Bu arada mal mal kapının önünde dikildiğim için annemden bir dirsek yedim ve kenara çekildim. Çocuk ve ailesi olduğunu tahmin ettiğim kişiler içeri geçti. Babam da ayaklanmış buyrun buyrun diyordu. O an jeton düştü. Bunlar yeni komşularımızdı. Adamla kadını birkaç kere eve bakmaya geldiklerinde görmüştüm. Demek ki iki de çocukları vardı. Yanlarındaki yaşlı kadın ikisinden birinin annesiydi muhtemelen. Bu arada çocuk resmen taş gibiydi. Çocuk dediğime bakmayın benden büyük gösteriyor. Ama en fazla 20'dir. Hatta 19'dur. Bilmiyorum ya. Aman bananeyse... Bi de çok tatlı bi kız kardeşi vardı. Ama o ne güzellik kıvırcık açık kahve saçları vardı. Ben küçüklüğümden beri hep bi kız kardeş istediğim için küçük kız çocuğu görünce dayanamıyorum. Neyse ben de onların arkasından ayakkabılarını çevirip (tam ve ev kızıyım :D) salona geçtim.
Kadın beni göstererek anneme "Kızınız mı?" dedi.
Yok ben hizmetçileriyim.
Annem : Evet. Elif Alina.
Ben : Hoşgeldiniz.
Kadın : Aa Alina ne güzel bir isim. Anlamı ne?
Ben tam ağzımı açmıştım ki oğlan lafa girdi "Yaz akşamlarının en güzeli" dedi.
Adımın anlamını biliyordu. Ve çok güzel gülüyordu.
Kadın (Hâlâ adını bilmiyorum) : Bunlar da oğlum Ezra ve kızım Hüma.
Gülümseyerek başımı salladım.
Ben kendi ismimi garip zannederdim. Bunlar da ne böyle?! Hüma'yı biliyorum Fatih Sultan Mehmet'in annesinin adı peki ya Ezra? Pretty Little Liars'da bir Ezra var ama konumuzla alakası olduğunu sanmıyorum.
Neyse ki annem beni duymuş gibi "Ezra'nın anlamı ne?" diye sordu. Ezra'nın bana yaptığı gibi havalı bir şekilde atlayıp söylemek isterdim ama malesef bilmiyordum. Aklımdan sadece "Ezra is A girlname" demek geçiyordu ki bunu bir videoda duymuştum.
Ezra yanlarındaki yaşlı kadına bakarak "Anneannem koymuş adımı, sözü düzgün adam demekmiş." dedi.
Demek ki kökeni Arapça. Kadın da zaten gayet bilgili bi hava var. Ben inanırım yani yapmıştır.
Annem mutfağa geçip çay koyunca ona yardım için yanına gittim. Sehpaları dizdim, peçeteleri götürdüm, tabaklara çatal ekledim. Yine tam formumdaydım yani. Annesine yardım eden uslu ev kızı...
Herkes çay içip ordan burdan konuşurken Hüma'nın annesinin adının Katre olduğunu öğrendim. Anneanne baya sözlük gibi kadınmış, nerde garip isim orada bu teyze. Zaten kendi ismi de Hayme'ymiş. Anlamını bilmiyorum ama Osman Gazi'nin annesinin adı olduğunu biliyorum. Yani tam bir Osmanlı ailesi demek istiyorum ama niye çocuğa Mehmet, Selim, Murat gibi padişah ismi koymamışlar onu merak ediyorum. Gerçi adama yani babalarına acıdım. Adamın adı Ali. Bu kadar Hayme'ler, Katre'ler, Hüma'lar, Ezra'lar içinde adamın adı dünyadaki en basit isim herhalde. Bir Ali bir de John bu isimleri her filmde ,tabi Türk filmiyse Ali yabancıysaJohn, duyabilirsiniz.
Neyse tabaklar bittikçe mutfağa taşıdım. Ardından Hüma'nın sıkıldığını fark ettim. Gülümseyerek yanına gittim ve elindeki oyuncağı göstererek "Aa ne güzelmiş bir adı var mı?" dedim.
Bir yandan da içimden "Umarım peluşa padişah annesi adı falan vermemiştir." diye geçiriyordum ki Hüma "Adı : Pofuduk." dedi. Derin bi nefes aldım. Tam bir peluş adıydı.
Ben : Benim de peluş oyuncaklarım var onlara bakmak ister misin?
Hüma mutlulukla gülümsedi. Sonra annesine döndü.
Katre Teyze : Tabi kızım hadi bakın Alina Ablanla.
Biz tam merdivenlere gidiyorduk ki Ezra'nın da sıkkın bir şekilde bize baktığını gördüm.
Ben, Ezra'ya bakarak "Sen de gelmek ister misin?" dedim.
Omuz silkip oflar gibi bir ses çıkararak yanımıza geldi ve bizimle merdivenleri çıkmaya başladı.
Havalara bak ya! Sanki yalvardım beyefendiye.
Odama çıktığımızda Hüma "Vay be!" dedi. Ben gülümsedim.
Ezra : Pembe pembe tam bir kız odası.
Pembe kısmını iğrenir gibi söylemişti.
"Kız olduğum için olabilir mi acaba?" dedim gülümsemeye çalışarak.
Sonra dolabımı açıp peluş oyuncaklarımı tek tek çıkardım. 7 tane vardı.
Ezra hepsini tek tek saydıktan sonra "7 tane mi? Hüma'da bile daha az var." dedi.
Ne diyeceğimi bilemediğim için aklıma gelen ilk şeyi söyledim "Ezra kız ismi değil mi?"
Hüma kıkırdadı.
Ezra : Ben kullandığıma göre artık erkek ismi.
Ben : Tamam sakin.
Aslında kızgın bile söylememişti ama sinir etmek istiyordum onu. Çünkü o önce odama sonra oyuncaklarıma laf etmişti.
Savaş zamanı!
Ezra : Kızgın değildim.
Bu sefer sesi kızgın geliyordu. Gözleriyle odayı taradı kesin dalga geçecek bir şey arıyordu. Sonra gözü masama takıldı. Oraya doğru ilerledi küçümser bir tavırla "12 mi sen mi?" dedi.
Ben : Oradan bakınca kaçıncı sınıf gibi duruyorum?
Gayet 12'yim tabi. Hem benim boyum uzun olduğundan beni üniversite öğrencisi sananlar bile oluyor.
Ezra : Burdan bakınca yani odana gelip de bakınca en fazla Hüma kadar varsın yani 5 falan.
Hüma : 5 buçuk bi kere!
Ezra : Her neyse.
Ben : Sen kaç yaşındasın bay çok bilmiş 50 mi?
Ezra : Yaşımdan büyük gösterdiğimi hep söylerler zaten ama o kadar da değil. Ben de 12'nci sınıfım.
Işte şimdi elime fırsat geçmişti. Ben bu ildeki en iyi liseye gidiyorum fen lisesine. Eğer bu ilde okuyorsa benden daha iyi olamaz.
"Aa! Hangi lise?"Ezra : Fen lisesi.
" Yok artık!"
Resmen yalan söylüyor ya!
Ezra : Ne?!
"O okulda okusan bilirdim herhalde di mi? Bende oradayım."
Ezra güldü. Hatta baya uzun güldü. Hüma açıklama ihtiyacı hissetmiş olacak ki peluşlardan başını kaldırıp "Abim İzmir Fen Lisesindeydi. Buraya taşınınca buranın fen lisesine geldi." dedi.
Oha İzmir mi?!
Ezra : Ağzını kapat istersen. Sinek falan kaçar.
Gıcık! Bu çocuk tam bi gıcık!
-