22.Bölüm
Kapı çaldığında kimin geleceğini bildiğim için kim o bile demeden kapıyı açtım.
Tam da tahmin ettiğim gibi Ezra elinde kitaplarla kapıda duruyordu.
Zoraki gülümseyip içeri davet ettim.
"Aa Ezra oğlum sen mi geldin?"
Yuh anne ya! Hem çocuğu sen çağırıyorsun gelince de 'Aa sen mi geldin?'...
Sanki sürpriz yaptı çocuk.
"Hadi biz odama geçelim Ezra"
Ezra'nın yüzünden şeytani bir gülüş mü geçti yoksa ben mi yanlış anladım?
"Siz odanızda güzel güzel çalışın kızım. Ben birazdan meyve soyar getiririm."
"Zahmet etmeseydiniz."
"Olur mu oğlum öyle şey"
Ben tek başıma çalışırken meyve falan getirmiyorsun ama anne!
Resmen ayrımcılık bu.
Odama çıktığımızda masayı işaret ettim.
Ezra elindeki kitapları masaya koyup koltuğa oturdu.
Ben de bir sandalye çekip masanın ve dolayısıyla Ezra'nın sağına oturdum.
"Neyden başlıyoruz?"
"E fizik"
"Orasını biliyorum da fizikte bir sürü konu var Alina. Hangisinden başlayacağız?"
"Bilmem."
İsteksizliğimi daha net belli edemezdim herhalde.
Hadi Ezra evine git.
Ben ders çalışmak istemiyorum.
Hele senin gibi bi gıcıkla hiç istemiyorum çünkü ne zaman laf sokacak bana acaba diye düşünmek fazla yorucu.
"Elektrikte iyi misin?"
"İlkokul seviyesinde biliyorum."
"Ondan başlayalım mı?"
Dudak büzüp oflamaya başladım.
Bu arada ben ilkokul seviyesi deyince bana laf sokmaya çalışmadı.
Hayret!
"Tamam. Optiğe ne dersin?"
"Düzlem aynalarda iyiyim ama küresel aynaları yapamıyorum."
"Tamam onlara bakalım."
"Yok ya ben çalışırsam anlarım onları."
"Birlikte çalışalım işte."
"Nerden çıktı bu?"
Gözlerini büyütüp bana baktı.
Sanki hadi atomu parçalayalım demişim gibi...
"Annen davet etti ya!"
"Onu demiyorum. Niye bana yardım etmeyi kabul ettin?"
"Ben yardımsever bir insanım."
Ses çıkarmadım.
"Ne kadar da önyargılı bir insansın"
"Ben mi?"
"Evet. İlk gün biraz senle uğraştım diye benim hakkımda çok kötü düşünmeye başladın."
"Bu senin yüzündendi."
"O gün senle uğraşmış olmam benim bencil, yardım etmeyi sevmeyen biri olduğumu göstermez. Şakacı bir yapım olduğunu gösterir Alina."
Haklı olabilirdi.
Ama bu önyargı değil olsa olsa bende kötü bir izlenim yaratmasının sebebi.
Tamam şimdi sıfırdan başlıyorum ve Ezra'yla sanki şimdi tanışmışız gibi davranmaya başlıyorum.
Tamamen önyargısız.
"Tamam. Sana bir şans veriyorum o zaman."
Gülümsedi.
"Şans veriyorsun demek. Ne için?"
"Nasıl biri olduğunu göstermen için"
Daha da çok gülümsedi.
"Hangi konudan başlıyoruz?"
"O konuda gerçekten kararsızım."
Bu sefer güldü.
"Tamam o zaman ben seçebilir miyim izninizle madam?"
"Madam olmadı yalnız. Matmazeli tercih ederim."
"Farkını bilmiyorum."
Ha ha şimdi intikam zamanı.
"Matmazel evlenmemiş kızlar için kullanılır madamsa evliler için."
Sonra 'Ya bak ben ne kadar da bilgiliyim' bakışımı attım.
Evet öyle bir bakışım var.
"Alina'nın intikamı mıydı bu?"
"Anlamadım."
"Ben senin adının anlamanı söylemiştim ama sen benimkini bilememiştin ya işte o zaman yüzünde hem kızgın hem de hırslı bi ifade vardı."
"Gerçekten mi?"
Kahkaha atmaya başladı.
Sonra gıcık deyince önyargılı oluyorum ama.
Gözlerimi devirdim.
"İntikamınızı aldınız matmazel"
Gülümsedim.
"Hadi konu seçelim."
"Şunu da eklemek isterim ki 'etet unj bon vonşons'."
"Anlamadım. Bi dk. Sen fransızca biliyorsun."
"Sen de madamla matmazel farkını bilecek kadar biliyorsun."
"Beni denedin."
Ellerini havaya kaldırdı.
"Bi an yanlış kullandım diyelim."
"Yemedim bunu."
"Artık çalısmaya başlamazsak annen meyve getirdiğinde azarı yiyeceğiz."
"Tamam hadi aç kitabı ilk konudan başlayalım."
"Madde ve özellikleri mi? Fazla basit. Sen gel biz elektrikten başlayalım."
"Tamam hadi annem gelir şimdi."
Kitabı açtık tam kalemleri elimize almıştık ki annem elinde meyve tabağıyla içeri girdi.
Ama ne tabak...
Maşallah anne ya ateş de yaksaydın ortasına da alevli olsaydı bari.
Bu annelerin misafire hürmetine anlam veremiyorum.
Sadece bana getirecek olsa iki elma bir muz işte bu.
Şimdi ne arasan var maşallah.
"Çok teşekkür ederiz Ayşe Teyze."
"Afiyet olsun yavrum. Siz çalışın da tek."
Evet anne beni en tembel insan ilan ettin şuan.
Tamam ben zehir küpüyüm, arı gibi çalışıyor, karıncalarla aşık atıyorum demiyorum ama tembelin teki de değilim yani.
"Sağ ol annecim görüşürüz."
Ardından defteri ve kitabı önümüze çektik.
"Bak şimdi Alina."
Bak şimdi mi? Ne güzel bir başlangıç bu böyle(!)
Ardından anlatmaya başladı.
"Ya Ezra"
"Efendim?"
"Ben şu soruyu anlamadım."
Bunu söylemek benim için zor olmuştu.
Ne kadar yeni bir sayfa açmaya çalışsam da gıcık aynı gıcık sonuçta.
"Tamam baştan alıyorum o zaman."
Dalga geçmek yok mu?
İşte bu iyi haber.
"Buradan da cevap..."
"A seçeneği"
"Evet bak anladın bu sefer."
Kafa sallayıp gülümsedim.
Bu arada bir tutam saçım gözümün önüne geldi.
Eliyle uzanıp o saçı kulağımın arkasına itti.
Sonra gülümseyerek yüzüme baktı.
Fazla mı yakınız bana mı öyle geliyor?
Tam bana doğru yaklaşmıştı ki merdivenden gelen ayak sesleriyle çekildi ve kalemi eline aldı.
Ben kıpkırmızıydım.
Yanaklarımdaki yanmayı hissedebildiğime göre baya kırmızı...
Annem içeri girdi.
Meyve tabağını gösterdi.
"E bu meyveler bitmemiş."
O meyvelerle bir ordu doyabileceği için haliyle arttı anne.
"Bize biraz fazla geldi de..."
"Yok oğlum fazla değil onlar. Gençsiniz siz yersiniz daha."
Ezra sadece kafa sallayabildi.
"Alina kızım kıpkırmızı olmuşsun. Terlediysen camı açın yavrum."
"Evet anne. Biraz sıcak oldu da"
Göz ucuyla Ezra'ya baktığımda sırıtıyordu.
Annem odadan çıkar çıkmaz dirseği yedi.
"Ne sırıtıyorsun öyle?"
Elini yelpazeymişcesine sallayarak bana döndü :
"Burası da çok sıcak oldu".
Pis gıcık.
Gıcık işte gıcık.
Bu sefer dirsekle yetinmedim.Koltuğa uzanıp aldığım yastığı kafasına fırlattım.
Bingo!
"Demek savaş istiyorsun ha!"
O da bir yastık kaptı ve bana attı.
Koltukta oturan o olduğu için yastıklara o yakındı.
Ben kalkıp kaçana kadar art arda yastık fırlatmaya başladı.
Keşke koltuğuma o kadar çok yastık koymasaymışım ya!Hep filmlere özenmekten oluyor bunlar.
Son yastığı da fırlatınca gülmeye başladı.
Unutmayın Bay Gıcık son gülen iyi güler.
Az önce attığı bütün yastıklar ayağımın altındaydı.
Hemen eğilip teker teker atmaya başladım.
Bu arada geri geri gidip kapıyı da kapattım ve altına da bir yastık koydum ki annemlere ses gitmesin.
Sonra son yastığı büyük bir zevkle attım.
Tam kafasına geldi.
Birden kafasını tutup başını önüne eydi.
"Ezra?"
"Ah!"
"N'oldu?"
"Yok bir şey"
Bunu derken tek eliyle başını tutuyor diğer elini ise beni uzak tutmak istercesine iki yana sallıyordu.
Ayy, çok mu acıttım ya!
Ona aldırmadan yanına gittim.
Başını tutan elini bir elimle ittirdim ve diğer elimle başını ovalamaya başladım.
"Özür dilerim. Çok mu acıdı."
"Hayır."
"Çocuk gibiyim ya of!"
Başını yerden kaldırdı ve yüzüme baktı.
"Önemli değil Alina."
"Önemli olmaz olur mu canını yaktım sonuçta."
Gözleri gözlerimi delip geçerken iyice yaklaştı ve yanaklarım kızarırken dudakları dudaklarımla buluşuverdi.
-
Vay be bölümün sonuna bak! :D
Kalbinize indireyim istedim de :D
Bu arada Ezra'nın söylediği Fransızca söz 'Güzel bir intikam' demek. Bu da dip not olsun :)
Sabırla yeni bölüm bekleyen okuyucularıma çok teşekkür ediyorum :)
Hepinizi öpüyorum :*