8.bölüm

1.1K 97 9
                                    

İliklerine kadar acıyı hissetmek bu olsa gerek.. Ben birini bu kadar özleyeceğimi tahmin etmezdim.. Edemezdim. Dizlerimi karnıma çekmiş bir kayanın üstünde oturuyordum yine.. Geceydi.. Ne bir ışık nede yıldızlar vardı gökyüzünde karanlıktı. Karanlığın tam ortasındaydım. Ve üşüyordum.. Üşümek! Gözümün önüne gelen anılarla gözümden bir damla yaş süzülürken gülümsedim. Ve ardından gelen şiddetli hıçkırıklarım..

Dışarıda durmaksızın yağan kar.. Annesiyle karda oynamak isteyen küçük bir kız..Kapıyı yumruklayan minik eller.. küçük kızın feryatları kulaklarımda yankılanıyordu. Ellerimi kulaklarıma bastırdım. Hayır! Hayır.. daha fazla bastırdığımda hıçkırıklar boğazımdan kaçıyordu.

"Anne kapıyı aç! Lütfen anne çok üşüyorum!" Son sıcak nefesin dudaklardan çıkıp buz gibi havaya karıştığı an.. Mororan ellerin kapıya son vurulduğu an.. Ve sonrası karanlık..
Ayağa kalkıp ellerimi saçlarımdan geçirdim. Canımı acıtana kadar çekiyordum. Ama acıyı hissetmiyordum. İçimdeki acının yanında bu acı neydi ki!
Beni neden sevmedin anne! Neden? Anneler çocuklarına son bir kaşık yavrum.. son yudum diye diye zorla ilacı içirirler ya.. Çocuklarda mırın kırın eder hani.. Ben o anı hiç yaşayamadım anne hiç! Oysa mızmızlanmadan içerdim o ilacı yeterki sen içirseydin.. O bir yudum sevgine muhtacım ben anne! Bir yudumu çok gördün bana!

Peki ya sen baba? Sen çok seviyordun beni.. Neden bırakıp gittin? Her şeye rağmen sana tutunmuştum ben! Sen gittin kanadım,kolum kırıldı. Uçamıyorum! Gitmeyecektin bana söz vermiştin! Neden gittin baba neden? Savaşmak zorunda olduğum acılar boyumu aşıyor! baba ben çok yoruldum. Sana ihtiyacım var... Kocaman güçlü kollarına ihtiyacım var baba..'' Gökyüzüne doğru baktım kısılan gözlerimden yaşlar süzülürken... Sessizce fısıldadım. ''Küçük kızının sana çok ihtiyacı var baba..''

Ve sonat.. Girdabını sevdiğim adam.. Gel yine sarıl bana üşüyorum, çaresizim, korkuyorum.. Babamdan sonra beni bırakıp giden sen olma lütfen.. Gel sonat çık gel artık! Diye bağırdım. Arkamdan belime dolanan kolların sahibine hızlıca dönüp baktım. Karanlıkta yüzünü seçemiyordum.

"Sonat?"

"Yanlış güzelim." Bu sonatın sesi değildi. Sonat değildi! Kollarından kaçmaya çalıştığımda beni daha sıkı kavradı. Bir çığlık attığımda dizimle bacak arasına vurdum. Kahretsin denk getiremedim! Beynim tehlike sinyallerini veriyordu vücudumun her bir yanına.. Koşmaya başladım tüm gücümle! Ama beni saçlarımdan yakalayıp kendine doğru çekti.

"Bunu sen istedin!" Bir şeyin açılma sesini duyduğumda karanlıkta parlayan şeyin metal bir çakı olduğunu farkettiğimde artık çok geçti. Çakıyı karnıma sapladığında acıyla inledim. Kollarından sıyrıldığımda yere düştüm. Koşarak uzaklaşıyordu. Ayak sesleri yankılanırken karanlık sokağın yollarında titreyen ellerimi karnıma götürdüm. parmaklarımdaki sıcaklıgı hissediyordum. Benim kanımın sıcaklığıydı.. Beni burada kimse göremeyecek duyamayacaktı.. Gün doğmadan burada çoktan ölmüş olurdum. Tepemdeki gökyüzüne bakıp gülümsemeye çalıştım acıyla.. Sesimi duymuş gibisin baba seni özlediğimi hissettin sende değil mi? Geleceğim baba kavuşacağız.. Gökyüzünü ve gökyüzünde olan tek bir yıldızı izlerken her şey küçülmeye başladı ve sonrası karanlık..

Başımı bir el kaldırıp dizlerinin üstüne koydu. "Arev!" Sonatın endişeli sesi kulaklarımı doldurduğunda yarı açık gözlerimle gülümsedim. "Sonat.. son kalan nefesimle fısıldadım. "Geldin.. " beni kucakladı. Çok hızlı koşuyordu..
Nefes nefese..

"Dayan yaralı kuş, seni yaşatacağım.. Yaşayacaksın Arev! Yaşamalısın..Benim için.." dediğinde gözlerim kapandı. Ellerim iki yana düştü..

Gözlerindeki GirdapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin