Bahar dallarının arasında huzurla gülümseyen kadınıma bakıp derin bir iç çektim. O an bir fotoğraf karesinin canımı bu kadar yakacağını tahmin bile edemezdim.
Küçük kareden gülümsüyordu bana.. Nasılda özledim gülüşünü.. O gözlerinin ışıltısını.. Ben seni çok özledim Arev..
Gözümden akan yaş fotoğrafın üstüne damladığında çaresizce fısıldadım.
"Sana ait ne varsa özledim aptal kuşum." Bana deseydiler birgün bir kadını delicesine özleyeceksin diye güler geçerdim. Ama öyle değilmiş. Gerçekten özleniyormuş bir kadın..
Sana bir kadın diye hitap ettim affet.. Sen bir kadın değil. Sen sevgisi uğruna savaşan her darbede düşsende yılmadan ayağa kalkan, beni herşeyi göze alacak kadar seven kadınsın. Dişlerimi sıkıp devam ettim. "Ölmeyi bile göze alacak kadar sevdin beni.." Peki ben ne yaptım? Seni görmezden geldim. Sevgimi veremedim. Hırpaladım, kırdım, canını acıttım. Seni ölüme, o uçurumun kenarına ben ittim.
Beni affet..Sana daha sıkı sarılamadığım,
Ellerini daha uzun süre tutamadığım,
Seni doya doya öpemedigim,
Saçlarının kokusunu daha çok içime çekemediğim,
Seni seninle yaşayamadığım için,
Affet beni..Seni sevmediğimi düşünüyordum. Ama girdap aptal kuşu ona kapıldığı andan beri sevmeye başlamış.. Bunu çok geç farkettim. Pişmanım.. Biliyorum son pişmanlık fayda etmiyor. Biliyorum sen dönmeyeceksin.
Keşke dönebilsen bu pişmanlığımı görebilsen..
Piyano çalamıyorum artık.. Ne zaman dokunsam tuşlara dokunduğum an sızlıyor parmak uçlarım.. piyanoda istemiyor ona dokunmamı..Piyano ve sen hep özeldiniz..
Evimin her köşesi senin hatıralarınla kaplı.. Mesela geçen gün banyodaki küçük kutuyu düşürdüm elimden.. Hani şu senin ıvır zıvırı koyduğun o küçük kutu.. Düştüğü an parçalara ayrıldı.
Ayak ucumda farkettigim şeyle benim kalbimde o kutunun parçaları gibi saçılmıştı etrafa..
Siyah bir tel tokaydı. Eğilip aldım. Ellerim titriyordu.Sana aitti.
Daha önce saçlarına iliştirdiğin bu tel parçası.. Nasılda özeldi benim için..
Yutkunamadım. Dizlerimin üstüne çöküp bağırarak ağladım.. Ciğerim yandı. Gerçekten hissettim.. Bir tel parçası yakmıştı ciğerimi.. Saçlarının kokusu varmıydı hala üzerinde? Burnuma götürüp kokladığım an yumdum gözlerimi.. Bu gerçek olamazdı değil mi? Bu algılarımın bana oynadığı bir oyundu. Öyle olmalıydı.. Neden telin o keskin kokusunu almak yerine onun saçlarının mis kokusunu alıyorum?Düşünün bir adam banyonun orta yerinde dizlerinin üstüne çökmüş bir vaziyette çaresizce küçük bir tel parçasını kokluyor. Görenler bu adamın deli olduğunu düşünür öyle değil mi? Ama hiç kimse bilmez ki.. Sevdiği kadının saçlarının toprak kokmadan önceki ondan geriye kalan bir parça kokuya muhtaç bir adam olduğunu..
Evet o adam bendim. Çaresizce kokluyordum bir tel parçasını bir parçada olsa kokusunu alabilmek için sızlatıyordum burnumun direğini.. Deligül kokusu azdı ama yetiyordu canımı yakmaya.. Canım yana yana kokluyordum. Muhtaçtım kokusuna..
Hıçkırıklarımın arasında cam parçalarını umursamadan kıvrıldım yerde. Hıçkırıklarım neredeyse boş olan banyoyunun duvarlarında yankılanıyordu.
Ben ölümü kabullenemiyorum.
Ben aptal kuşumun yokluğunu kaldıramıyorum. Bu.. bu çok ağrıma gidiyor.
Tanrım biliyorum beni cezalandırıyorsun ama bu çok ağır.. Bu acıyı çekemiyorum..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözlerindeki Girdap
ChickLitArevin tek sevdası..biricik Sonatı.. Sonatın duvarları.. etrafına ördüğü dikenli telleri.. Ve kalbine vurduğu kalın zincirleri..